4 Nisan 2010 Pazar

Yeni Kapitalizmin Teknolojiyle Göbekbağı


Citigroup Bankası, 2008 yılında ABD hükümetinin 45 milyar dolarlık kurtarma planını kabul etmeden önce 25 bin yazılım uzmanı çalıştırıyor ve işletim masraflarını hesaba katmazsak enformasyon teknolojilerine 4,9 milyar dolar yatırım yapmış görünüyordu. Aynı şekilde Lehman Brothers da 2008 Eylül’ünde batmadan önce dünyanın dört bir yanındaki 25 bin sunucuda tutulan 3 bin yazılımı işletiyordu. Dolayısıyla piyasa sisteminin karanlık bir sektöründe mali kriz patlak verdiğinde, ağlar ölümcül etkileri merkezden çevre ülkelere doğru yaymak için hazır bekliyordu.(1)

Enformasyon sanayinin 2008 Küresel Mali Krizi’nde oynadığı rol bugüne kadar dikkatlerden kaçtı. Tıpkı iletişim ve finans arasındaki karşılıklı derin ilişkinin gözlerden kaçması gibi.

David Harvey’nin belirttiği ‘uzamsal-zamansal düzenlemenin’ bir unsuru olarak 1970’li yılların başında yönetici sınıflar bir diğer ekonomik krizi önlemek amacıyla yeni enformasyon ve iletişim sistemlerine başvurdular. Hedefleri öncelikle sermayeyi büyük artış getireceği düşünülen bir sektöre yönlendirerek kârları canlandırmaktı. Enformasyon ve iletişim teknolojilerine (EİT)* devasa yatırımlar başlarken, ‘enformasyon toplumu’ olarak adlandırılan yeni bir altın çağa girdiğimiz fikri sağduyunun sesi haline geldi.(2)

Fakat enformasyon finans için sadece yatırımdan ibaret olmadı. Enformasyonun stratejik önemi ulusaşırı sermaye akışlarının sürekli artışıyla ortaya çıktı; büyük şirketler dört bir yanda fabrikalar, bürolar, madenler, çiftlikler satın alarak paralarını ulusal pazarın sınırları ötesine yatırmaya başladı. (3) İşte bu fetih hareketi sırasında enformasyon ve iletişim sanayine başrol teslim edildi.

Üretimi yeniden yapılandırmak ve artık küreselleşen işleyişlerini sağlamlaştırmak için çok uluslu şirketler (ÇUŞ) enformasyonel hâle geldiler; stratejilerindeki, ticari politikalarındaki ve pazarlara ulaşımlarındaki değişimlere uyum sağlayacak şekilde ağ sistemlerini sürekli yeniden tasarladılar. 1980’li yılların sonundan beri EİT ve yazılımlar ÇUŞ tarafından gerçekleştiren yatırımların yarısından fazlasını oluşturuyor. Ortadaki rakamlarsa astronomik seviyelerde; özel sektör ve kamu işletmeleri ABD’de sadece 2008 yılında enformatiğe 1,75 trilyon dolar yatırdı.(4)

Enformasyon ve iletişim kapitalist gelişmenin iki ana arteri haline gelirken, bazı teknolojiler de sektör farklılıklarını neredeyse ortadan kaldıracak noktaya ulaştı. Internet vasıtasıyla ücretsiz telefon konuşmasına imkân tanıyan bir yazılım olan Skype 2009’da kullanıcılarının sayısının 400 milyonu geçtiğini öne sürdü.(5) Sadece beş yıl içinde, bu şirket en büyük sınır ötesi iletişim sağlayıcısı haline gelerek devler masasında yerini aldı. Diğer VOIP (internet üzerinde ses taşınması) işletmecileri gibi Skype da sabit telefondan görüşme yapmayı artık yararlı görmeyen kullanıcıların pratiklerini değiştirerek mevcut telekomünikasyon işletmecileri üzerindeki rekabet baskısını artırıyor. Skype’ın başarısı geniş bant erişimi ve cep telefonunda yaşanan patlamayı hızlandırdı, tıpkı şirketlere yönelik internet hizmetleri arzını katmerlediği gibi.

Düşük fiyatlı bağlantı, enformasyon ve yazılımların kısmen yeniden merkezileşmesine yol açıyor. 1980’lerden beri ağır basan, özerk ve çevrimdışı biçimde işleyen kişisel bilgisayarlardan oluşan model artık gerilerde kaldı. Veriler (e-postalar, kişisel fotoğraflar, şirket bilgileri, vs…) giderek daha fazla büyük işletmecilere ait sunucularda saklanıyor ki, buna ‘bulut hesaplama’(6) deniyor.

Cep telefonları da bilgisayar ve televizyon pazarlarını tehdit ediyor. Dünyada yaklaşık 4,5 milyar cep telefonu mevcut ki, bunların son nesilleri multimedya olarak hizmet vermeye başladı. Apple’ın ilk cep telefonunun piyasaya sürülmesini izleyen dokuz ay boyunca bu ürüne yönelik yaklaşık 25 bin yazılım geliştirilirken (Apple’ın yeni gözde ürünü Çin ve Güney Kore’yi fethetti ve bugün yazılım rakamı 100 bini buldu), bu yazılımlar 800 milyon kez indirildi (download).

Diğer yandan Amazon, Apple ve Google müzik, kitap, bilgisayar oyunu ve sinema kartellerini koruyan bariyerleri süpürüp attı.(7) Sayısallaştırılan metinler, görsel-işitsel hizmetler ve yeni teknolojik aletler şirketler arasındaki yeni savaş alanını doldurmakta. CD pazarı çökerken, müzik endüstrisinde aslan payını paylaşan dört büyük oyuncu kârlarından bir kısmını Apple’a terk etmek zorunda kalıyorlar. Google’ın video sitesi YouTube karşısında zemin kaybeden yarım düzeni kadar çok uluslu sinema şirketi için de aynı durum geçerli. Reklam gelirlerindeki düşüş nedeniyle zor günler geçiren televizyon ise yüzlerce kablo ve uydu kanalı, cep telefonlarına yönelik programlar ve Hulu, BBC iPlayer ya da YouTube gibi internetteki yayın portalları yüzünden parçalanmış halde.

Tüm bunlar çok karmaşık görünüyorsa, nedeni zaten durumun karmaşık olmasıdır. Gözlerimizin önünde çok büyük boyutlu bir dönüşüm gerçekleşmekte. İçeriğiyle ya da çarpıcı gücüyle olsun, bu karmaşadan yeni bir sanayi doğacak ki, içinden çıktığı şartların bir avant-garde yüreklilikle gerçekleştirilen eski kültürel yenilenme şemalarıyla alâkası olmayacak. 1789, 1917 ve 1949 devrimlerinde toplumsal güçler kültürün biçimini dönüştürmek için güçlü eylemlerde bulunmuştu. Günümüzdeyse sermayenin himayesinde kültürel pratikler tüm dünyada yeniden tanımlanıyor. Buradaki hegemonyaya karşı koyma girişimleri şimdiye kadar siyaseten önemsiz seviyelerde kaldı.

İletişim teknolojileri tüm dönüşüm beklentilerinin odağı haline gelirken, ücretli emek ve piyasa anlayışı toplumun ve kültürün farklı alanlarına giderek daha fazla nüfuz ediyor. İnternet kapitalist toplumsal ilişki biçimlerinin yaygınlaştırılmasında en güçlü araç konumunda bulunuyor. İşte bu nedenledir ki, Web’in denetimi böylesine ateşli biçimde tartışılıyor.

Amerikan devletinin merkezi konumu

ABD bu tabloda önemli bir yer işgal ediyor. Barack Obama yönetimi, interneti işleten ve alan isimlerini veren Amerikan kurumu ICANN (Internet Corporation for Assigned Names and Numbers) üzerinde denetleme hakkı bulunacak uluslararası bir komitenin kurulmasına kısa süre önce onay vermiş olabilir.(8) Ancak buradan Washington’ın yaşamsal önemdeki bu araç üzerindeki gücünden vazgeçtiği sonucunu çıkarmak naiflik olur. Alan adlarıyla ilgili son Amerikan kararları orduyu, federal kurumları, bir sivil toplum kuruluşunu ve özel şirketleri bir araya getiren enteresan bir kurul tarafından alındı.

Özel şirketlerin otoritesiyse sembolik olmaktan çok öte bir konumda; Cisco tüm dünyaya internet donanımı satıyor; Google arama motorlarının ve video portallarının lideri konumunda bulunuyor; Facebook 300 milyon aktif üyesi olduğunu iddia ediyor; Apple en çok seçkinlerin aldığını yazılımlar üretiyor. İşletim sistemlerinin imparatoru Microsoft ve yarı-iletkenlerdeki dünya lideri Intel’den bahsetmeye bile gerek yok.

2005’te yazılım ve internet pazarına hâkim 25 şirketten 19’u ABD kökenliydi.(9) Mevzu siber savaşın silahlarıyla donanmak olduğunda dünyanın en büyük gücü hiç cimrilik etmiyor; işler konumdaki uyduların yarısından fazlası Amerikan bayrağı taşıyor.(10) Ancak Amerikan şirketleri sadece arzı belirlemekle yetinmiyor, talepleri de belirliyorlar. Wal-Mart veya General Electric gibi ağır toplar aynı zamanda dev sistem ve internet uygulaması tüketicileri ki, onların ihtiyaçları daha sonra dünyanın geri kalanına uygulanacak standartların belirleyicisi oluyor.

Dolayısıyla ABD’nin ekonomik hâkimiyeti açısından böylesi yaşamsal bir sektörde dizginleri bırakması pek olası değil. Fakat daha fazla kutuplu bir ekonomi politik yönündeki hareket iletişim sanayine de uzanıyor. Bundan böyle Amerikan hâkimiyeti daha güçlü rakiplerle yüzleşmek zorunda. Mesela küresel EİT piyasasındaki en değerli 250 şirkete baktığımızda “önceki yıllara göre 2006’da Amerikan şirketlerinin daha az sayıda olduğunu” diğer yandan Çin, Hindistan, Tayvan, Güney Kore, Singapur, Brezilya, Güney Afrika, Rusya ve Mısır’ın giderek daha önemli bir yer işgal ettiğini görüyoruz.(11) Son yıllarda Avrupa, Asya ve dünyanın başka köşelerinde önemli miktarda Amerikan olmayan sermaye birikimi oluştu: Samsung, Nokia, Nintendo, Huawei, Tata, SAP, Telefónica, DoCoMo, América Móvil, Vodafone veya China Mobile gibi. Ayrıca internete akan yatırımlar giderek daha fazla miktarda Hindistan, Çin, Meksika gibi gelişen ülkelerden kaynaklanıyor.

Amerikalı yetkililer yenilgiyi akıllarına getirmiyor. İletişim sanayinin ABD siyaseti üzerindeki etkisi azalmak bir yana artıyor. Sosyolog Mike Davis’in ‘Silikon Başkan’(12) olarak adlandırdığı Obama’nın seçimlerden bile önce Google ve IBM yöneticileri ile sektörün tüm büyük başlarını toplayan patron örgütü ITIC’in (Information Technology Industry Council) tam desteğini alması rastlantı değil. Bu lobinin önerileri yeni hükümetin ekonomiyi canlandırma planına önemli ölçüde etkide bulundu; geniş bandın geliştirilmesi için büyük sübvansiyonlar, sağlık programının enformatizasyonu, iletişim sanayicileri için geniş imtiyazlar, vs… Şubat 2009’da bu planının kabulünden sonra ITIC Başkanı Dean Garfield “Sesinizin duyulması güzel bir şey” diyerek memnuniyetini gizlemekte zorlanıyordu.(13)

Bununla birlikte Obama’nın destekçilerinin bu kadarla tatmin olacağı kesin değil. IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn Eylül 2009’da “Dünya ekonomisindeki büyümenin bir sonraki motoru ne olacak?” diye sorduktan sonra cevabın ‘kolay olmadığını’ söylüyordu. Enformasyon ve iletişim kapitalizmin yeniden canlandırılmasında 30 yıl önceki potansiyelini hâlâ taşıyor mu?

Yarın krizden çıkılacağını ilân eden davul seslerine rağmen finans kurumlarının büyük çoğunluğu hâlâ hükümet parasıyla hayatta kalıyor. Amerikan hükümeti otomotiv sanayinin üçte ikisinde yönetim kurulu kararlarını engelleyecek hakka sahipken, bu sektörde istihdam ve tüketim eriyor. Kriz ekonomiyi derinden sarsıyor, sektörler arasında farklılıklar olsa da. ÇUŞ kârı yeniden yükselişe geçse bile(14) otomotiv, finans, tarım, metalürji ve elektronik sektörleri kırılganlıklarını sürdürüyor.

EİT devlerini kriz durdurmadı

Peki EİT’nin durumu nedir? Kapitalist sistemin ana direği hâline gelen sektör krizden yara aldı. 2009 yılının ilk yarısında küresel reklam harcamaları – yaklaşık 500 milyar dolar – pek çok gelişmiş ülkede yüzde 10’dan fazla düştü.(15) Ekim ve Aralık 2008 tarihleri arasında piyasaların çökmesinden EİT muaf kalmadı, her ne kadar krizin etkisi çok farklı hissedilse de. Bazı şirketler hiçbir şey olmamışçasına müreffeh kaldılar; tıpkı 2009 başında rezervleri 20 milyar dolara varan Cisco ya da Microsoft (19 milyar dolar), Google (16 milyar dolar), Intel (10 milyar dolar), Dell (6 milyar dolar) ve özellikle de Apple (26 milyar dolar) gibi.

Her ne kadar hâlihazırda servet kazanan tek cep telefonu operatörü 2009 başındaki 18 milyar dolarlık kârıyla China Mobile olsa da Amerika kökenli ÇUŞ arasında yukarıda saydıklarımız en tepede, en zengin konumda bulunanlar. Böylesi nakit bolluğu daha az kârlı piyasalara yatırılan sermayenin sahip olmadığı bir hareket serbestisi getiriyor. 2009 sonunda iletişim teknolojisi devlerinin kudreti yerinde. Bunların “gelirlerinin bir kısmıyla rakiplerini satın alacakları” tahminleri doğru çıktı.(16)

Sektör yatırım ve kâr potansiyelini bitirmekten hâlâ çok uzakta. Krizin doruk noktası olan 2008 yılında ABD’de multimedya harcamaları yüzde 2,3 arttı (882,6 milyar dolara ulaştı). Bazı gözlemcilere göre EİT sanayisi gelecek beş yılda en fazla büyüme yaşanacak üç sektör arasında bulunuyor.(17)

Ekonomik durgunluk internet kullanıcılarının canlılığını pek etkilemedi. Son hesaplara göre internetteki trafiğin 2008’de yüzde 55, 2009’daysa yüzde 74 artmasına bakarak durgunluğun interneti canlandırdığı bile söylenebilir.(18) Yazılım ve işletim sistemlerindeki yenilikler ÇUŞ’e çok geniş bir yelpazedeki (eğitimden tarımdaki biyoteknolojiye kadar uzanan) sosyokültürel pratikler üzerindeki hâkimiyetlerini güçlendirme, tıp ve enerji gibi diğer sektörlerde yeni bir kâr döngüsü sağlama imkânı veriyor.

EİT’nin büyümenin rotası olarak kalmasına sevinmek mi gerekir? Aslında sayısal kapitalizm de selefleri gibi kriz dönemlerinden geçerken serpiliyor. Bununla birlikte eşitsiz paylaşılan bir toplumsal yüke, yeni tahakküm biçimlerine ve çok şükür ki, yeni direniş ve yapılanma imkânlarına yol açıyor.

Hiç yorum yok: