21 Nisan 2010 Çarşamba

Eğitimde düşünce kontrolü

İnsansoyu var oluşsal olarak her zaman kendini bir öğrenme sürecinin içinde bulmuştur. Bunu doğuran en önemli sebep, insansoyunun içine atıldığı 'dünya'yı anlama ve açıklama isteğidir. Bununla birlikte kendini doğanın içinde konumlandırmaya çalışan insan; düşünme yeteneği sayesinde, hayret ve merak duygusu ile beraber sorgulamalar yapmıştır. Ki 'hayret' ve 'merak' aynı zamanda felsefenin de temel ilkeleridir. Binlerce yıl önce doğa ve insan üzerine ilk sorgulamaları yapanların filozof olması da bu yüzdendir.

İnsansoyu bilginin peşinden koşarken 'öğrenme' sürecinden geçmiş ve zamanla da çoğalan bilginin başkasına aktarılmasıyla da 'eğitim' süreci başlamıştır. Yalnız şunu unutmamak gerekir ki toplumsal nitelik ve içinde bulunulan zaman, kendine uygun 'toplum'un yaratılmasına neden olmuştur. Bu bağlamda insanların tarım toplumundan sanayi toplumuna giden bir süreçten geçtiğini ve sürekli içinde bulunulan gelişme ile de bu toplum biçimlerinin değiştiğini görüyoruz.

BİLGİ TOPLUMUNA GEÇİŞ

Toplumsal gelişmeyle birlikte bugün bilgi toplumuna geçildiğini söyleyebiliriz. Bilgi toplumu sürecinin, bilgisayarlar ve diğer yaygın iletişim araçları ile h��devam ettiğini de belirtebiliriz. Bu nereye varır kestirmek zor ama her gün biraz daha anlaşılıyor ki 'doğru bilgi'nin topluma ulaştırılması büyük önem arz etmektedir. Çünkü bugün geniş bir yayılma gösterebilen bilgi, toplumun şekillendirilmesi ve yönlendirilmesinde başat rol oynamaktadır.

Bu bağlamda 'toplumun eğitimi' öncelik verilmesi gereken bir konudur. Çünkü bir ülkenin geleceği, toplumun nitelikleriyle doğrudan ilgilidir. Eğitim alanında gelişme göstermemiş bir ülkenin bugünkü durumu ile eğitim alanında sorunlarını çözmüş bir ülkedeki huzur ve refah düzeylerini karşılaştırdığımızda eğitimin önemini daha somut anlayabiliyoruz. Tabii bu, işin bir tarafı. Diğer tarafta eğitimin iktidar tarafından kullanılarak kendine göre 'ideal insan' tipini yaratabileceği de gözden kaçırılmamalıdır.

İKTİDARIN EĞİTİMİ KONTROLÜ

İktidarın yarattığı bu riskten dolayı eğitimde ideolojinin var olması olasıdır. Çünkü iktidar, kendisini tehdit etmeyecek ya da tehdit etmemesi için de sorgulayamayan, birbiriyle benzeşen bir toplum yaratmak ister. Bu bağlamda günümüz toplumunda iktidar, eğitim kurumlarını ideolojik aygıt olarak kullanıp toplumu evrensel düşünceden ve hoşgörü gibi değerlerden uzaklaştırarak toplumsal düşünceyi kontrol altında tutmak ister. Öyle ki 'Eğitimden sorumlu makamlar (...) gerçekte çocuklara 'yurtseverliği', yani önemsiz nedenlerle ölmeye ve öldürmeye gönüllü olmayı öğreterek, devletin yararına olduğuna düşündükleri şeyler için çocukları feda ederler. (Bertnard Russell, Sorgulayan Denemeler, s. 203)'

İktidarın (devletin) düşünce kontrolünü daha sistemli ve etkili yaptığı-yapabildiği yer şüphesiz okullardır. Çünkü ideolojik yapılanma içinde olan bir iktidar, ilköğretimden yükseköğretime kadar kendine uygun insan tipini yaratmayı kolayca başarabilir. Bu sebeple ideolojik politika yürüten iktidar sahipleri bu işi yapacak öğretmenlerin yetiştirilmesine ve bunun yapılacağı kurumlara ihtiyaç duyar. Bununla birlikte çocuklar okula başladıkları ilk günden itibaren belli sınırlara, düşüncelere hapsedilir; çocuğa, iktidarın belirlediği kutsallara sadık kalacağına dair yemin ettirilir.

İKTİDARIN GÜCÜNÜ KANIKSATMAK

Çocukların var olanı anlamlandırma ve biçimlendirme sürecine yardım edilmesi gerekirken iktidarın gücü kanıksattırılır. Neyin iyi ya da kötü olduğu, kimin dost ya da düşman olduğu, varlığın amacının ne olduğu hep iktidarın belirlediği ölçülerde benimsettirilir. İktidar, en temelde farklı düşünceye karşı olduğu için birbiriyle benzeşen insanlar yaratır.

Bununla birlikte iktidarın çok ihtiyaç duyduğu 'korku' ile de öğretilenlerin sorgulanmasının önüne geçilir. Yine aynı şekilde 'okul, öğretmen yetiştiren kurumların kendisine göndereceği öğretmenlerde, öncelikle kendi otorite ve statüsünü sahiplenecek ve sorgulamayacak nitelikler arar. Bu niteliklerle bezenmiş bireyleri, kendi kurgusu içinde güçlendirir ve ona otoritesinin bir kısmını devreder. (Mehmet Yapıcı, İdeoloji ve Eğitim)' Bu bakımdan ne kadar sakıncalı bir durum olsa da öğretmenler, yöneticilerin kontrolü altında olurlar. Böylece öğretilenlerin en azından bir kısmının gerçek olmadığı bilinse de iktidarın devamlılığı için düşüncenin kontrolü devam ettirilir. Çünkü 'Eğitimden sorumlu bürokratların gençlerin eğitilmesini arzuladıkları sanılmamalıdır. Tersine, onların sorunları, zihinsel yetenek kazandırmaksızın, sadece bilgi aktarmaktır. (Bertnard Russell, age, s. 177)'

EZBERCİ NESİL VERİMSİZ

İktidarın bu tutumunun sebep olduğu en olumsuz şey, ezberciliğin gelişmesidir. Bunun sonucunda birey, doğasal ve toplumsal varlığı eleştirel süreçlerle anlamak yerine kendisine sunulan hazır bilgiyi ezberlemeyi seçer. Ezberci eğitim beraberinde toplumsal durağanlığı getirmekle birlikte iktidara istediği insan tipini sunar. Çünkü bu tarz eğitimle birlikte iktidar, düşünce kontrolünü kolayca sağlar ve statükocu bir nesil yetiştirir. Bununla birlikte bireyler, kendisine sunulanı kabullenir ya da kendisine kabul ettirileni korumaya çalışır. Böylece 'Ezberci eğitim sisteminde yetişen insan, ideolojileri araçtan amaca dönüştürür. Amaca dönüşen ideoloji ise, kolaylıkla terörize edilebilir. (Mehmet Yapıcı, age)'

Özelikle birey kişiliğinin büyük oranda şekillendiği ilköğretim yıllarında uygulanan-uygulanacak düşünce kontrolü, çağdaş köle bireylerin yaratılmasına neden olur. Bu dönemde birey sadece devlet aygıtı tarafından değil, aynı zamanda dini ve ailevi bakımdan da bir iktidarın baskısı altındadır. Bertnard Russell da otoriter bir anlayışta eğitimin devlet, kilise, anne-baba ya da öğretmenlerin gücü altında olduğunu vurguladıktan sonra bunun nedenini de 'Devlet çocuktan ulusal saygınlığı yüceltmesini ve iktidardaki yönetimi desteklemesini bekler. Kilise çocuktan rahiplerin gücünü arttırmaya hizmet etmesini bekler. Rekabetli bir dünyada öğretmen, okuluna genellikle devletin ulusuna baktığı gözle bakar ve çocuktan okulu yüceltmesini bekler. Anne-baba çocuktan aileyi yüceltmesini bekler, (age, s. 217)' şeklinde açıklar. Özellikle devletin iktidarı üzerinde duran Russell, devletin eğitimi belli bir eğilime yönelttiğini ve bununla da gençlerin iktidarı sorgulamaktan uzaklaştırdığını söyler. (age, s. 211)

BU EĞİTİMLE HOŞGÖRÜ BEKLEYEMEYİZ

Gençlerin özgür bireyler olarak bağımsız görüş bildirmelerini engelleyen ideolojik eğitim, öğretilenleri sorgulanmaz gerçekler olarak görmeye başlayacağı için böyle bir nesilden hoşgörüyü bekleyemeyiz. Çünkü kendini bilgi üzerinden ifade edemeyen bireyde kabalaşma, küfretme ve söylenen farklı şeyleri inkar etme görülür. Düşüncesi iktidar tarafından kontrol altında tutulan bir birey, dışa kapalıdır. Farklılık, onun iktidarı için tehlike olarak görülür. İçe kapalıdır, bu yüzden de tek yönlüdür. Başka biri, kendisine benzediği ölçüde ortamına kabul edilir. Düşünmez, sorgulamaz; çünkü bildiklerinin tartışılmaz gerçek olduğu ona kanıksattırılmıştır. Böyle birey için bilginin ne-nerede-nasıl olduğu önemli değildir. İktidarın kendisini korumakla yükümlü kıldığı şeyler önemlidir. Bu sebeple de iktidarın kutsadığı herhangi bir şeyi eleştirmek, suçtur onun gözünde. Bu değerler için başkasını öldürmeyi ya da ölmeyi de isteyebilecek kadar hipnoz olmuştur.

ÜNİVERSİTEYE YORGUN GİDİŞ

Bütün bu süreçlerden geçtikten sonra üniversiteye gittiğinde onun için üniversite, gelişmiş bir lise görevi görür. Üniversitenin evrensel bilgiyi edinme, çok kültürlülüğü eğitim anlayışı ve bilginin araştırılıp soruşturulması ona ters düşer. Tabii iktidarın ideolojisine hizmet eden bir üniversiteye gitmemişse. Zaten ilköğretimden üniversiteye kadar birey, yoğun ideolojik yapılandırma içinde yorgun düşer. Bu sebeple de üniversite eğitimi iktidarın ideolojik baskısında olmasa bile birey artık yorulmuş olacaktır. Onun için üniversite belki de özgürlüğün ve hayatını istediği gibi yaşamanın mümkün olduğu yer olacaktır. Zaten geçmişte tabi tutulduğu düşünce kontrolü onun üniversiteyi bilimsel değeriyle algılamasına engel olacaktır. Çünkü geçmişte uygulananların bireyde yarattığı 'form'un yerini alacak özgür düşüncenin yerleşmesi kolay olmaz.

Böyle bir süreçten geçirilmiş-geçirilen bir toplumun modernleşmesi mümkün değildir. Böylesi bir anlayışla hareket eden bir toplum, kendilerini yönetmesi için totaliter-faşist yöneticileri seçer ve dünyadan izole edilmiş bir ülke olmayı hayal eder; evrensel düşünceyi reddeden bir anlayışı benimser. Bütün bu sürecin sonunda çıkan sonuç, Bertnard Russell'ın şu sözünde kendini gösteriyor: 'İnsanlar bilgisiz doğar, aptal değil; eğitilerek aptal olurlar.'

MİLLİLEŞEN EĞİTİMİN SONUÇLARI

Russell'ın bu cümlesi bana Aziz Nesin'in vaktiyle söylediği sözleri anımsatmakla birlikte ülkemizin eğitim anlayışına geldiğimizde bizde de eğitimin yıllardır yoğun bir ideolojik yönlendirme içinde olduğunu görüyoruz. Bu düşünce kontrolü için genellikle 'resmi eğitim' ifadesini kullanıyoruz. Tabii şunu da belirtmek gerekir ki bu, sadece ülkemizde değil; iktidar güdüsünün olduğu her ülkede vardır. Ülkemizdeki durumu söz konusu etmemin nedeni, düşünce kontrolü sürecinden kaynaklanan sorunların varlığı ve çözülememesidir.

Ülkemizde eğitimin millileştirilmesi gayesi, beraberinde farklılıkların yok sayılmasına sebep olmuştur. Bunun nedenlerini 1910'lara, Türk milliyetçiliğinin aydınlarca formüle edilmesine kadar götürebiliriz. Özellikle II. Meşrutiyet ile birlikte başlayan Balkan milletçiliği, Türk milliyetçiliğinin oluşmasına zemin hazırlamakla birlikte Balkan devletlerinin milli eğitimle kısa sürede başarı elde edip toplumlarında birlik ve beraberlik ruhu yaratabilmeleri, Türk aydınlarında da eğitimin millileştirilmesi fikrini doğurmuştur.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra bu millileştirme havasının devam etmesinden dolayı eğitimde 'Türkçü' bir anlayış hakim olmuş ve öğretilenler, resmi ideolojinin öngördüğü şeyler olmuştur. Bununla birlikte hazırlanan müfredatlarda Anadolu'nun diğer halkları yok sayılmış ve halkların türlü istemleri de gençlere 'dış güçlerin oyunları' şeklinde sunulmuştur. Burada önemsenen nokta, gençlerin kişisel gelişimleri olmamış; gençlerin sorgulamadan kendisine sunulanı kabullenmesi olmuştur. Tarih kitaplarında savaşlar, nesnel bir anlayıştan uzak olacak şekilde aktarılmış ve duygusal bir yaklaşım egemen olmuştur. Çocuklara, öğretilenlerin farklı olma ihtimalinden bahsedilmemiş ve öğretilenler de tartışmasız bir gerçek olarak kabul görmüştür.

Eğitim anlayışımızın bu tutucu tavrından dolayı gençler, demokrasi ve evrensel düşünüşten uzak kalmakta ve gençlerin başka halklarla empati kurması zorlaşmaktadır. Bu bağlamda birçok Türk'ün neden Kürtleri anlamadıklarını kestirmek kolay. Gençlerin neden demokratik gelişmelerden tedirgin oldukları, komşu ülkeleri neden düşman gördükleri de resmi eğitim sistemimizin analiz edilmesinde cevabını bulan şeylerdir.

EĞİTİM ANLAYIŞIMIZ SORGULANMALI

Bu sebeplerden dolayı ülkemizde eğitim anlayışımızın gözden geçirilmesi gerekmektedir. Gençlerin dünya değerleriyle bütünleşmelerini sağlayacak bir anlayışın egemen kılınması zorunludur. Çünkü etrafımıza baktığımızda her geçen gün gençler arasında şiddet artmakta, linç anlayışı yayılmakta ve toplum farklılıklara tahammülsüz hale gelmektedir. Çünkü toplum düşünme ve sorgulama işini kendi ideolojisine bırakıyor. Böylece kendisini bir makine olarak gören iktidar da toplumu ancak kendi gücünün devamlılığı doğrultusunda yönlendiriyor.

Ülkemizde aydın-entelektüel bir neslin yetiştirilmesi her bakımdan zorunludur. Çünkü yeni nesil, ülkenin gelişmesine katkıda bulunacağı gibi aynı zamanda huzurlu, hoşgörülü bir toplumun oluşmasını sağlayacaktır. Bu sebeple de her şeyden önce eğitim sistemimizin ülkemiz gerçekliğine (coğrafi, siyasi gerçekler bakımından) kavuşturulması gerekiyor. Bu da ancak evrensel bir anlayışla hazırlanacak müfredatlarla mümkündür. Bununla birlikte eğitim anlayışının bütün ülke halklarını kapsaması sağlanarak çok kültürlülük uygulamada gösterilerek bir 'Türkiye eğitim' sistemi yaratılmalıdır.

Bundan sonrası için çocuklara bilgi aktarmak yerine çocukların kapasitelerine uygun bir yaklaşımla çocuklara düşünce güçlerini kullanabilme yeteneği benimsetilmelidir. Çocukların ilgi alanları tespit edilerek o alanda gelişimleri için aktif bir rehberlik eğitimi sunulmalıdır. Çocuklara veya gençlere anlatılanlar mutlak gerçeklermiş gibi anlatılmamalı. Bunun yerine, bilginin-gerçeğin öğrenilmeye değer olduğu benimsettirilerek çocukların ve gençlerin zihinsel yeteneklerini kullanabilmeleri sağlanmalıdır. Bütün bunlar da ünlü eğitim bilimcisi John Dewey'in dediği gibi bilimsel bir metotla verilmelidir.

EVRENSEL YÖNTEMLERİ ZORLAMAK

Bunun yanında Bertnard Russell da okullarda gazete okuma sanatının öğretilmesi gerektiğini vurgular. Bununla birlikte okulda, politik bir olayın farklı gazetelerde nasıl yansıtıldığının gösterilerek bireyin önyargılara kapılmasının engellenebileceğini belirten Russell, bununla kuşkuculuğun yaratılmasının faydalı olacağını söyler. Ayrıca Russell'ın 'Eğer dünyada hoşgörü olacaksa, okullarda öğretilmesi gereken şeylerden biri de, kanıtları değerlendirme alışkanlığı, doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı olmalıdır, (age, s. 186)' şeklindeki ifadeleri de önemlidir.

Tabii bunlar için de iyi yetişmiş öğretmenlere ihtiyaç vardır. Bu sebeple de öğretmen yetiştirilmesine önem verilmeli ve öğretmenlerin iktidarın 'korkusu'ndan kurtarılması gerekiyor. Çünkü Bertnard Russell'ın da dediği gibi iktidarın öğretmenden geleneksel kalıpları anlatmasını istemesi aynı zamanda öğretmeni ikiyüzlülüğe sürüklemektedir. (age, s. 227) Bugün ülkemizde öğretmenlerin donanım bakımından yeterli olmadıkları dile getiriliyor haklı olarak. Çünkü ülkemizde demokrat-aydın nesli yetiştirecek ne eğitim kurumları ne de öğretmenler mevcut. Çünkü üniversiteyi bitiren öğretmen adaylarının çoğu eğitimciliği bir ideal olarak görmemeye başladı. Bunun en önemli nedeni de yıllarca atanmayı bekleme ve bu süreç içinde psikolojik olarak yıpranmadır. Bugün yüz binlerce öğretmen açığının olmasına rağmen yüz binlerce öğretmen adayının işsiz olması da eğitimimizin çelişkisidir aynı zamanda. Zaten bu çelişki başlı başına iktidarların eğitime bakışını somut bir şekilde yansıtıyor.

İbrahim GENÇ *
*Yüksekova Haber yazarı

Hiç yorum yok: