21 Nisan 2010 Çarşamba

Avrupa’da Kürtlerin yaşadığı kuşak çatışması - 1

19 Nisan 2010
Yeni_Özgür_PolitikaKültür ve kuşak çatışması nasıl, ne zaman ve hangi toplumsal koşullarda yaşanmaya başlanır? Çatışma bir zenginlik midir yoksa bir kopuş mudur? Kuşak yitiminin sınırları nerede başlar nerede biter? Avrupa’da üçüncü kuşağını yetiştiren Kürtlerin ikinci kuşağı kültür-kimlik evresinin neresinde duruyor? Bu ve benzer soruların cevapları Kürtleri ve diğer toplumları değişik arayışlara itmeye devam ediyor.


 İlgili Başlıklar



Avrupa’da Kürtlerin yaşadığı kuşak çatışması - 1
Kültür ve kuşak çatışması nasıl, ne zaman ve hangi toplumsal koşullarda yaşanmaya başlar? Çatışma bir zenginlik midir yoksa bir kopuş mudur? Kuşak yitiminin sınırları nerede başlar nerede biter? Birey ve kimlik, kimlik ve toplum ilişkileri nasıl olur? İçe dönük yaşam dışa karşı bir koruma mıdır? Ortak yaşam alanlarını oluşturmak bir çözüm olabilir mi? Kuşaklar arası diyalog mümkün müdür? Sorun iki sosyal dünya arasın- da sıkışan ikinci kuşak mı yoksa kendi sosyalitesinin doğruluğuna inanan birinci kuşak mı? Avrupa’da üçüncü kuşağını yetiştiren Kürtlerin ikinci kuşağı kültür-kimlik evresinin neresinde duruyor. İkinci kuşağın zorlukları ve sorunları nelerdir? Çatışarak da olsa ortaklaşmanın yolları var mıdır? Çözümler nerede, nasıl ve hangi araçlarla mümkündür? Bu ve benzer soruların cevapları toplumları değişik arayışlara itmeye devam ediyor ve kuşaklar var oldukça bu arayışlar da devam edecektir. Dünyaya aynı yerden ya da benzer kavramlarla bakamayan kişiler arasında kültür çatışması var demektir.

Kavramlar farklılaştığında, ortak değerler somutlaşırken farklı noktalardan hareket edildiğinde, kültür çatışması ve bunun uzantısı olarak da, kuşak çatışması kaçınılmazdır. Toplumsal hareketlenmenin arttığı her ortamda, örneğin göç ortamında bu tür çatışmalar daha yoğunlaşır. Ancak bu türden çatışmaların üstesinden gelmek her zaman mümkündür.

Günümüze kadar Avrupa’da Kürtler arasında ciddi bir şekilde tartışılmayan bir konuyu yani kuşaklar arası çatışma ve buna bağlı olarak kültür-kimlik açmazını sorunun sahipleri ile tartışarak çıkış yollarını bulmaya çalışacağız. İki bölüm halinde yapacağımız dizinin birinci bölümü, kuşakların beklentileri, aynı koşulları yaşayan değişik halkların geliştirdikleri yöntemleri ve sorunu bilimsel olarak yorumlayan uzmanların görüşlerinden oluşuyor. Birinci bölümle birlikte yaşanacak tartışmaların sonuçlarını ve çıkış noktalarını yine sorunun muhatabı olarak düşündüğümüz Kürt kurum ve kuruluşları ile yazar, aydın ve uzman çevrelere danışarak bir kuşaklar kültür- kimlik haritası oluşturmaya ve çözüm önerilerini geliştirmeye çalışacağız.

İrdelemeye çalışacağımız kesim üçüncü kuşak yani sizin çocuklarınız olacak. Onlarla ilişkileriniz, düşünce dünyalarınız, algılama ve empati ilişkileriyle onların size, sizin onlara karşı yaşadığınız sorunları ve beklentilerinizi mümkün olduğunca irdeleyip ortaya çıkarmaya çalışacağız. En önemlisi siz yani birinci kuşak ve çocuklarınız yani ikinci kuşak sorunlarına ve çıkış yollarına toplumsal düzenek sağlayacak Kürt kurum ve kuruluşlarından konu hakkında düşünceleri varsa projeleri sizinle paylaşmalarını isteyeceğiz. Bu nedenle kendisini bu sorunların bir parçası olarak gören ya da tartışmalara katkı sunmak isteyen tüm okuyucularımızla yani sizlerle ve ikinci kuşak olarak adlandırdığımız gençlerin görüş ve çözüm önerilerini bize yazmalarını bekleyeceğiz. Sizden gelenleri harmanlayıp yine bu sayfalarda yayınlayarak çıkış yollarını hep beraber bulmayı hedefleyeceğiz.

İkinci kuşağa doğru
Kuşak çatışmalarının en sert, derin ve bir o kadar da çelişkili yaşandığı toplulukların başında şüphesiz varlık nedenlerini sürdürdükleri topraklardan kopan göç toplumlarında yaşanır. İç ya da dış göç, bu çelişkilerin etkisini kırmamakla birlikte göçün kültür ve kimlik üzerinde önemli bir erozyon yarattığı bilinmektedir.

Çeşitli nedenlerle kültür-kimlik varlıklarını kendileriyle birlikte Avrupa’ya getiren Kürtler ve onları bu ülkelerde takip eden ikinci kuşaklar, önemli sorunlarla karşı karşıya kalmış durumdalar. Kuşaklar çatışmasının geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe tartışılmaya devam edeceği ve bunun normal bir döngü olduğu bilinmektedir. Fakat Kürt ve benzer toplumların göçten kaynaklı sorunları söz konusu kuşak çatışmalarına eklenince, ortaya ağırlaştırılmış bir sosyolojik sorun çıkıyor. Bu nedenle Kürtlerin kısa da olsa Avrupa’ya göç nedenleri ve göçün kronolojik haritasını çıkarmakta fayda var.

Bilindiği gibi ilk göç dalgası 1960’lı yıllarda başlar. Türkiye’den ilk gelen göçler, siyasal dışlanmışlık ve ötekileştirilmiş kesimler yani daha çok kırsal kesimlerde yaşayan aleviler ve Kürtler üzerinde etkisini gösterdi. 1966 Varto depremi mağduru genelde Alevi kesimlerden gelen Kürtler de bu kesim içinde önemli bir yere sahipti. İkinci dalga 1972 ve 1980 askeri darbeleri ardından gelen siyasi elittir. Aynı yıllarda özel yöntemlerle göçerttirilen Êzîdî Kürtler ve Maraş katliamı sonrası topraklarından sürülen Alevi Kürtlerdir. Bugün Avrupa’da sayıları milyonlarla ifade edilen Türkiyelilerin çoğunluğu „Kürtlerden oluşuyor“ demek yanlış olmaz. Zira Kürtlere ilişkin net bir istatistik bilgi olmadığı için bunu verme imkanımız yok. Çünkü geldikleri ülkelere göre milliyetleri adlandırıldığı için net bir bilgiye ulaşmak ve bununla ilgili rakamlar vermek sadece ortalama ölçülerle sınırlı kalıyor.

İlk gelen birinci kuşak ‘Gast Arbeit -Misafir İşçi’ durumundaydı. Yüzbinlerle ifade edilen sayıya, 1980 askeri darbesinin Türkiye’yi tırpanlamasının ardından yeni bir göç dalgası eklendi. 1984 yılında Türkiye’de baş gösteren Kürt silahlı mücadelesi ve buna bağlı olarak meydana gelen göçler, özellikle 1990’lı yıllarla birlikte kitleselleşti ve tabiri caizse tavan yaptı. Göç edenlerin yaş ortalamasının 20 ila 30 arasında olması ikinci kuşağın gelişimini hızlandırdı. 2000’li yıllara gelindiğinde savaş mağdurlarının oluşturduğu göç dalgası milyonları buldu. 1975 ve 1988 sonrası yine politik durumdan dolayı Güney Kürdistan, 1979 ve sonrası yıllarda Doğu Kürdistan ve 1991 sonrası ise Kafkas cumhuriyetlerinde yaşayan Kürtler kendi topraklarını terk etmek zorunda kalarak, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkelere dağılmaya başladı. Sürgünde toplum olabilmenin koşul ve şartlarını zorlayan bunun için sosyal, siyasal faaliyetlerine devam eden Kürt dinamiği, şimdilerde başta Almanya iç siyaseti olmak üzere yaşanılan bir çok ülkede sosyal, siyasal ya da ekonomik alanlarda ülkelerin iç argümanları haline gelmeye başladı. 1990’lı yıllarla gelen Kürt göçünü oluşturan kuşak ilk yıllarda, doğal olarak Avrupa’nın şartlarına uyum sağlamada büyük sorunlar yaşadı. Kürdistan’da süren özgürlük mücadelesinin, burada yaşayan Kürtlerin tüm olanak ve düşüncelerini şekillendirmesi Kürtlerin özelliklede birinci kuşağın içe dönük yaşamasına neden oldu. Kendisi ve sonraki kuşak için çok fazla düşünce sahibi olamayan ve bununla ilgili projeler üretemeyen birinci kuşak Kürtler, iki binli yıllarda gelen çocukları yani ikinci kuşak’ın sorunları ile yüzleşmeye başladı. Politik ve siyasal anlamda güç haline gelen Kürdistanlılar artık yaşadığı toplumlar içinde bir denge oluşturduğunu, 90’lı yılların şartlarının değiştiğini ve yeni konseptlerle yola devam edilmesi gerektiğine ilişkin arayışlar başladı.

İkinci ve arkasından gelen üçüncü kuşağın kendi kültürünü, kimliğini, sosyal yaşamını ve politik doğrultusunu en azından bilinç dünyasında yaşaması ve yaşatması ya da sürgündeki birlikteliğini sürdürebilmesi için önümüzdeki kısa dönem içinde acil önlem ve projelerin devreye girmesi kaçınılmaz görünüyor. Okurlarımız için uzmanlardan aldığımız görüşleri sunuyoruz.

‘Gençlik bütünlüğümüzün zeminidir’

Dr. Adranik Arakadz (Fransa/Strasburg) Göç eden topluluklar ya da diaspora gerçeği ile iç içe yaşayan toplumlarda kuşak çatışmalarının daha yoğun görüldüğünü daha önce söylemiştik. Konunun daha iyi anlaşılması için farklı halklardan örnekler vermeyi uygun buluyoruz. Diasporada kuşaklar arası kültür çatışması ve çözümü konusunda Ermeni Dr. Adranik Arakadz’ın görüşlerine başvurduk.

Dr. Adranik Arakadz, diaspora ile Ermenistan’daki gençliğin arasında iletişim kurmayı sağlamak için projeler geliştiren Gençlik Kültür ve Tarih Vakfı Başkanı...

Dr. Arakadz, Ermenilerin kendi köklerinden hiçbir zaman kopmadığını belirtiyor ve şunları ekliyor: „Diasporada yaşayan her kuşak, Ermeni kimliğini, kültürünü ve tarihini özümseyerek yaşıyor bu nedenle geçmiş ve gelecek arasında sıkı bir bağ bizi ayakta tutuyor“ Tarihini özümseyen kuşakların bugünü ve geleceği nasıl kuracağını da tayin ettiğini belirten Arakadz, tarih hafızasının zayıf olduğu toplumlarda bellek oluşmasının mümkün olamayacağına dikkat çekti. Diasporada Ermenilerin farklı görüş ve ideolojilerde olmasının genel çıkarlara aykırı olmadığını vurgulayan Arakadz, kendileri için Ermeni tarihi, kültürü ve genel ortak çıkarların önemli olduğunu belirtti. Arakadz, „Ermenilerin yaşadıkları yerlerde bir halk olarak haklarıyla birlikte kabul görmesi,temsiliyetin sağlanması, kuşakların kendi kültürü ile yetişmesi ve yaşadıkları toplumlarla uyumu esas alması önceliklerimiz arasında yer alıyor. 1960’lardan bu yana toplum olma bilincini yaşamak ve yaşatmak bizim diasporadaki varlık nedenimizdir“ diyor. Dr. Arakadz „varlık nedenlerimiz ülkemizle olan sıkı dialoğumuzdur. Özellikle gençlik bütünlüğümüzü korumamızda en önemli zemini oluşturuyor ve her şeyimiz bu zemin üstünden yükseliyor“ dedi.

‘Kürtler hakları olduğunu kabul ettirmeli’
Devlet olmanın önemli avantajlar sağladığını belirten Arakadz, Kürtlerin devletinin olmaması haklarının tanınmayacağı anlamına gelmediğine işaret etti. Dr. Arakadz devamla şunları söyledi: „Avrupa’da yaşayan yüz binlerce Kürt var ama, hiçbiri kendi kimliği ile tanınmıyor. Toplumsal hakları için destek bulamıyor. Bir yurtdışı örgütlülüğünü oluşturacak ve geliştirecek kurumsal çalışmalar yok denecek kadar az ve zayıftır. Avrupa’daki Kürtlerin bence en önemli zaafı, parçalı duruşlarıdır. Toplumun ortak çıkarlarına göre şekillenen ve gelişen bir örgütlülük oluşamıyor. En önemlisi yaşadığımız ülkelerin özgül koşullarına göre kendisini yaratamıyor.

Kürtlerin önemli ölçüde tarih hafızasına sahip olduğunu, sosyal veya kültürel yaşam biçimlerinin her şeye rağmen devam ettiğini ve kökleriyle önemli ölçüde bağ kurduğunu belirten Arakadz, gerekli zemin ve koşulların oluşmasına rağmen bu ölçülerin yurtdışında halk olmaya ve haklarını kabul ettirmeye ulaşamadığını açıkladı.

Üçünçü kuşağın geçmişle gelecek arasında çok önemli bir moment teşkil ettiğini belirten Dr. Arakadz, bu momentin kaçırılmasının tarihin günümüzle bağlantısının kopması anlamını taşıdığını belirtti. „Üçüncü kuşak yerleşik hayata geçiyor, yaşadığı ülkelerle bir hukuk oluşturuyor, sorunları, yaşama bakış açıları, hatta Kürdistan ve tarihine karşı sorumlulukları önceki kuşakların bakış açılarına göre yer değiştiriyor. Tüm bunlara rağmen kimlik bilinci, tarih hafızası oluşamaz mı? Oluşur tabiki. Önemli olan reel ve özgün yaklaşımlar göstermek, buna göre politikalar üretmek ve bütünü görmektir“ diyen Dr. Arakadz, sözlerini şu şekilde noktalıyor: „Üçüncü kuşak yaşananları görüyor, ikinci kuşağın diri olması çok önemli. Bu süreçte üçüncü kuşak için politikalar geliştirilemezse ikinci kuşağın on yıl sonra erimesi durumunda üçüncü kuşak melezleşecektir“

‘Kürtler avantaja sahip ama...’

Adetokunbo Josina (Sivil toplum örgütleri gözlemcisi-Cenevre) Bir araştırmacı olarak, Kürtler üzerinde incelemeleri olduğunu söyleyen Adetokunbo Josina, kapsamlı projelerle, üçüncü kuşağın kazanılabileceğine vurgu yapıyor.

Josina düşüncelerini şu şekilde ifade ediyor: „Uzun bir zamandır Avrupa’daki Kürtlerin sosyal, siyasal, ekonomik faaliyetlerini izliyorum. Açıkça belirtmek gerekirse böylesine yakıcı sorunları olan, duru ve politik bir halkta ikinci veya arkadan gelen üçüncü kuşağa ilişkin ciddi bir politika, siyaset ya da plan-proje göremedim. Yığınlarca gence sadece folklor ve bazı müzik kurslarından öteye gidilmiyor. Örneğin bir toplumun sosyal ve kültürel kaldıracı dildir. Dil sadece kampanyalar çerçevesinde geliştirilmek isteniliyor. Dil kampanya ile yaygınlaşacak bir şey değildir ancak onu ihtiyaç haline getirirseniz gelişir. Kendi anadili ile düşünen, konuşan, yazan ve ticaret yapan bir toplumun kuşağı nerede olursa olsun o dilin sosyalitesini yaşar. Örneğin Almanya’da yaşayan bir Kürt ailenin akrabaları Fransa’da ya da İngiltere’de yaşıyor. Bu akrabaların gençleri neyi nasıl paylaşacak. Aralarında bir ortak sosyalitenin olması mümkün değildir. Onları yanyana getirecek tek olgu dildir“ Avrupa’da yaşayan Kürtlerin sivil toplum örgütleri konusunda yeteri deneyimleri olmadığına dikkat çeken Josina, „Yaptığım araştırmalarda edindiğim ikinci izlenim de Avrupa’da yaşayan Kürtlerin sivil toplum örgüt geleneklerinin olmaması ve bu hususta kendilerini geliştirememeleri... Oysa Kürtler birçok avantaja sahip. Sivil toplum örgütlerinin geliştirilmesi dernekleri, kurum kuruluşları, kültürü, sosyal yaşamı ve politikayı geliştirir. Fakat Kürtlerde tersi bir durum var. Bu alanı dernekler üzerinde yapmak istiyor. Bunun böyle gelişemeyeceği açıktır. Dernekler elbetteki çok önemlidir ve olmalıdır. Fakat onun işlevi Kürtler açısından farklıdır“ dedi.

Avrupa’daki derneklerin gençlik için bir çekim merkezi olmadığını söyleyen Josina, onları kapsayan birçok alanın da açılabileceğini belirtti. Josina „Kuşaklar bu özgün alanlarda ortak paydalarını buluşturarak bir bütünlülük gerçekleştirebilirler. Sosyal anlamda bir gençlik kampı geleneksel olarak düzenlenmesi bir model olabilir. Gençlik için politika gerçekliliği üçüncü derecede yer alıyor. Önemli olan bu alanlar üzerinde öncelikle kuşakların kendilerini ifade edebilecekleri ortamlar yaratmaktır. Sonuç olarak, kuşakların kendi sosyaliteleriyle zamana evrilmesi için kuşaklara yönelik alanlar açmak ve bu alanların desteklenmesi gerekir“ dedi.

YARIN: Tercihler kişiliği zorluyor

ALİ ONGAN/ERDAL ALIÇPINAR

Hiç yorum yok: