10 Nisan 2010 Cumartesi

1960 CUNTASININ KÜRT POLİTİKASI - 2

10 Nisan 2010
Yeni_Özgür_PolitikaBugüne kadar Kürtlere uygulanan en temel yöntem demografik yapıyı değiştirmek ve asimile etmektir.Bunun için çıkartılan İskan Kanunları’yla politik ihtiyaçlara göre asimilasyonu sağlayacak biçimde değişikliklerin yapılması hususu, eskiden beri kullanılan bir yöntem ola gelmiştir.

Türkiye’de Kemalizmin en önemli teorisyenlerinden biri olan ve Profesör olarak Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi’ne atanan Güneş- Dil kuramcısı Hasan Reşit Tankut, 1960 darbesi sonrasında da Askeri yönetime bir Etno- Politik İnceleme Raporu verir. Sözkonusu Raporunda, „Dünkü Ermeni meselesi bugün bir Kürt meselesi olarak hortlamak üzeredir“ uyarısında bulunan Tankut, dış basının ve ülke çevresindeki gelişmelerin bunda rol oynadığını belirterek, „dışardaki gazete ve dergilerde zaman zaman yayımlanan bilimsel incelemelerin Kürt aydınlarının beyinlerinde şimşekler parlattığına“ dikkat çekmektedir. Öyleyse, bu durumun bilincinde olarak önlem almak gerekmektedir. Şöyle diyor Raportör:

„Bugünkü Kürt topluluğunda – Türkiye topraklarında- birbirinden ayrı iki unsur vardır: 1- Kırmanç, 2- Zaza… Zazalar’ın bir kısmı da her ikisine de zıt olan Dersimli Aleviler’dir. 30 Yıl önce bu üç unsur birbirini yadırgardı. Son üç yıl içinde her üçünün de bir ırktan olduklarını ileri sürenler çoğaldı. Bunun başlıca sebebi devamlı tenkillerdi (cezalandırmalar MB). Ve tenkil sırasında Kırmanç, Zaza ve Dersimli Alevi ayırmasını bilmemektir. Bugün bir plebisit yapılsa, Kırmanç olmayanların içinde Kürtlük lehine oy verenlerin sayısı çoğalabilir.“ (6)

Sözü, alınacak önlemlere getiren Raportör, şunları söylüyor: „Şurasını cesaretle arz ederim ki,Kürt, Türk’ün bugün için hâlâ düşmanı değildir. Kürt unsuru ayrılsa da, Türk toplumuna düşman olmaz. Bu çok ilerlemiş, gövdelenmiş, dal- budak salmış tehlikeyi önlemenin çeşitli yolları vardır. Fakat çok gecikmiş olduğumuz için şimdi tek bir yol üzerinde yürümeğe mecburuz. Bu yol şudur: Kırmançlık’la Zazalığın arasında bir Türklük barajı kurmak…“ (Agy, s. 220)

Burada dikkati çeken husus, bu dönemde „Zazalık“ olgusunun daha bir bilinçle öne çıkarılmasıdır. Azınlık içinde azınlık statüsünden kaynaklı bir olgu olarak, „Dersimli Alevi Zazalar’ın kendilerini diğer Zazalar’dan ayırdıklarına „ ilişkin belirleme de, özellikle altı çizilen bir husustur.

Daha sonra Kürt toplumu üzerinde çeşitli etno-politik tahliller yaptıktan sonra, sözü yeniden bölgeyi ikiye bölecek Türklük barajına getirerek, şöyle der: „Erciyes’ten Tunceli yakınlarına kadar uzanan bir hattın güneye doğru 50 kilometre derinliğinde bir yerleştirme bölgesi saptamak, - amaca çabuk ve kolay varmak bakımından- gerekli görünür. Bu yerleştirme,( bölgeyi ikiye bölen Türk barajı) olacaktır.“ (Agy,s.230)

Buraların demografik yapısını değiştirmek için „nereden ve nasıl göçmen getirmeli, yerleştirme şartları nasıl olmalı?“ sorularına da cevap veren Raportör, Karadeniz bölgesini adres olarak göstermektedir…Zaten, daha 1925 tarihli Şark Islahat Planı’nın 5. maddesinde; Karadeniz’den bu bölgelere iskân öngörülmekteydi. Tankut, „Zazalar Hakkında Sosyolojik Tetkikler“ adlı çalışmasındaysa; sözü Aleviliğe getirerek şu önemli belirlemede bulunuyor: „Görünürde Türkiye’de yalnız Müslümanlık var sayılır. Halbuki işin içyüzü hiç de öyle değildir. Aleviliği İslâmın bir mezhebi veyahut bir tarikatı sayanlar, tamamıyla aldanmışlardır. Alevilik, Müslümanlık değildir; onu Şiilikle karıştırmak da hata olur.“ (Age, s. 435)

60 Cuntası’nın „Kürt Raporu“
Hasan Reşit Tankut’un hazırladığı 24 Mart 1961 tarihli Kürt Raporu esas alınarak, yeni unsurların eklenmesiyle oluşturulan Yeni Kürt Raporu; hem üsttekiyle benzerlik gösteren hem de farklı önlemler içeren ilginç bir belgedir.

İlk kez Can Dündar ile Rıdvan Akar’ın, Ecevit’in Gizli Arşivi’nde bularak yayımladıkları bu Kürt Raporu, „Arşivden çıkan şok belge“ olarak sunuluyor ve „Kürt Sorununa (Hicret) Planı“ başlığıyla veriliyordu.

Cemal Gürsel kabinesince 18 Nisan 1961’de görüşülerek kabul edilen bu Rapor, 1963 yılında da Politika Dairesi Başkanı Kurmay Albay Haşim Tosun’un „muhtıra“ niteliğindeki bir kapak yazısıyla İnönü Hükümeti’ ne sunuluyor ve uygulamaya devam edilmesi isteniyordu. İlk kez 22 Ocak 2008 tarihinden itibaren Milliyet gazetesinde yayımlanan Rapor, Türk basınında da geniş yankı buluyordu. Oysa, temelde bu Rapor, öncekilerin devamından başka birşey değildi. Sözgelimi, demografik yapıyı değiştirerek Kürtler’i asimile etme, eskiden beri öngörülen bir yöntemdi:

„Bölgenin, kendilerini Kürt sananlar lehindeki nüfus strüktürünü Türk lehine çevirmek için, Karadeniz sahillerindeki fazla nüfusla, memleket dışından gelen Türkleri (Balkanlar ve Kafkaslar amaçlanıyor MB) bu bölgeye yerleştirmek. Kendilerini Kürt sananları da bölge dışına hicrete teşvik ve memleketin Türk çoğunluğu (yayındaki ‚çocuğu’ kavramı yanlıştır MB)bulunan yerlerine iskân etmek…“ (7)

Mevcut İskân Kanunu’nun politik ihtiyaçları karşılayacak ve asimilasyonu sağlayacak biçimde incelenmesi ve gerektiğinde değişiklikler yapılması hususu, eskiden beri başvurulan hususlardır. Türk yönetimlerini rahatsız eden hususlardan biri de Erivan, Tahran, Bağdat gibi dış radyolarda Kürtçe yayın yapılması ve eğitim haklarının kullanılmasıdır. Bu nedenle, özellikle Türkiye Kürtleri’ni dış Kürtler’den koparmak amaçlanmaktadır.

Tankut’un, son dönemlerde yapılan yayınların Kürtler’de milliyetçilik fikrini geliştirdiğine ilişkin belirlemesi, bu Rapor’da da kendini göstermektedir. Sözgelimi, temelleri daha İttihadçılar döneminde Naci İsmail ( takma ismi Dr. Friç) gibi düzmece uzmanlar tarafından atılan (Dağlı Türkler) tezinin, bizzat Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlanan İslam Ansiklopedisi’ ndeki, Minorsky’ nin „Kürtler“ maddesiyle boşlukta kaldığı ve bu durumun derhal düzeltilmesi gerektiği üzerinde durulması, birçok çağrışımlar yapan ilginç hususlardan biridir.

1940’lı yıllarda fasikül halinde yayına başlayan, Türkiye’nin ilk kapsamlı ansiklopedisi, CHP döneminde İnönü, DP dönemindeyse Türk Ansiklopedisi adıyla yayımlanan ansiklopedidir. Bilimsellik iddiasıyla yayımlanan bu ansiklopedinin „Kürtler“ maddesi MİT tarafından yazılmış, küçük çaplı traji- komik bir maddedir. Demokrat Parti döneminde Prof. Dr. Fuat Köprülü öncülüğünde yayımlanan uluslararası nitelikteki İslâm Ansiklopedisi ise; tercüme, te’lif ve ta’dil özelliklerine rağmen, o zamana kadar yayımlanmış en önemli Türkoloji yayınıdır ve Kürdoloji alınında da büyük önem taşımaktadır.

Bu Ansiklopedinin yayın kurulunda, kimi yakınları „49’lar Davası“ndan yargılanan, Kürt kökenli edebiyat tarihçisi Prof. Dr. Abdülkadir Karahan da bulunmaktadır ve bu maddenin, onun çabasıyla bir fasikül halinde eserde yer aldığı bilinmektedir. Salt bu makale bile, resmi tezleri alt-üst eder nitelikte görüldüğü için, derhal önlem alınması istenmektedir. Nitekim, 1960’lı yıllarda yayımlanan Meydan Larousse Ansiklopedisi ile 1980’li yıllarda yayımlanan Ana Britannica Ansiklopedisi’ nin „Kürtler“ maddesi de MİT tarafından yazılmış traji-komik maddelerdir. Türkiye İşçi Partisi, Anayasa Mahkemesi’nin 12 Mart darbesi sonrasındaki kapatma davasında, kendisini bu maddeyle savunmaya çalışmıştır. A. Karahan ise, 1980 Darbesinden sonra Üniversite’den atılan ilk öğretim üyelerinden biri olmuştur.

1960 darbesiyle kültürel yasaklar ve asimilasyon sistemleştirildi
1930’lu yıllardan başlayarak kültürel yasaklar ve asimilasyon konusunda çeşitli önlemler alınmakla birlikte, 60 Cuntası’nın hazırladığı bu yeni Kürt Raporu’nda son derece ilginç bazı yeni önlemlere de başvurulmuştur. Sözgelimi, Kürt mahalli sanatçılarının ve âşıklarının, radyolarda, mahalli ezgilerle Türkçe şarkı söylemeye özendirilmesi bunlardan biridir ve oldukça etkili olmuştur. Gerek bu propagandaların etkisi , gerekse Kürt yazı dilini bilmeyen âşık ve sanatçıların, yoğun biçimde Türkçe söyleyişe yönelmeleriyle; ana dili Dımılki olan Davut Sulari ve İsmail Daimi gibi Dersimli âşıklarla, İçtoroslar’dan anadili Kurmanci olan nice âşıklar ve ozanlar, hemen bütünüyle Türkçe söyleyişe yönelmişlerdir.

60 Cuntası’nın Kürt Raporu’nda önerilen kurumlardan biri de, bir Türkoloji Enstitüsü kurularak, „kendilerini Kürt sananların Türk olduklarının ispatlanması amacıyla, Doğu’nun Türk tarihi“ ni yazacak bir kadronun oluşturulması ve bu doğrultuda yayın yapılmasıdır.

Gerçekten, 1960’lı yıllardan başlayarak bu da gerçekleştirilmiş ve önce Devlet güdümlü Belgelerle Türk Tarihi Dergisi adıyla bir yayın faaliyetine girişilmiş; yukarda anılan Jnd. Alb. Nazmi Sevgen dahil birçok kişi burada „Kürtler“e ilişkin yazılar yazmışlardır. Kürtler’in Türklüğünü ispatlamaya çalışan yeminli kalemşörlerden ikisi de Prof. Fahrettin Kırzıoğlu ile Prof. Mehmet Eröz’dür.

Bu doğrultudaki yayın faaliyetleri, 12 Mart darbesinden sonra „Türk Kültürünü Araştırma Ensitüsü“ bünyesinde devam ettirilmiş, bu kurumun niteliği deşifre olunca da Türk- İslamcı bir yayınevi olan Boğaziçi Yayınları adıyla devam ettirilmiştir. Bu kurumlar bünyesinde , terminolojisi „Kürt- Türkleri“ olarak değiştirilen onlarca kitap yayımlanmıştır.

Bu yayınlarda, özellikle Aleviler’in Türklüğünü ispatlamaya çalışan bir isim de dikkat çekmektedir: Haydar Başbuğ. Gerçek adı Hayri Başbuğ olan bu Diyarbakırlı Türkçü Zaza, söyledikleri inandırıcı olsun diye, Aleviler’in sempati duydukları „Haydar“ adını kullanmaktadır!.. Aynı kişiyi, daha sonra Türk Dünyası Araştırmaları adlı yayın faaliyeti ile Zaza Kültürü Yayınları’nda da görüyoruz. Bu defaki adı „M. Tetik“dir ve bu defa „Zazacılık“ akımını yönlendirmeye çalışmaktadır. Buna eğilimli kimi Dersimliler’e de elatmış ve yayın faaliyeti içinde onlara da yer vermiştir.

Yine Diyarbakırlı bir Zaza olan, öğretmen kökenli Ebubekir Pamukçu aracılığıyla bu akım Avrupa’ya taşınmaya çalışılmış, ancak ölümünden önce yaptığı itiraflarla çabuk deşifre olmuştur…

Darbe dönemlerinin gözde kitabı: Doğu İlleri ve Varto Tarihi
Yetiştiğim dönemlerde, Alevi Kürt toplumu arasına bilinçi olarak sokulan Hz. Ali Cenkleri türünden dini halk kitaplarının yanısıra bir de Vartolu bir Alevi Kürt olan Mehmet Şerif Fırat’ın „Doğu İlleri ve Varto Tarihi“ adlı kitabı, adeta sihirli bir deynek gibi evlere sokuluyor ve sıklıkla okunuyordu.

Yukardan beri anlatmaya çalıştığımız resmi tezlerin bir Alevi- Kürd’ün ağzına sokulmuş şekli olan bu kitap, 1940’lı yıllarda iktidarca hazırlatılmış ve 1947’de doğrudan Cumhurbaşkanı İnönü’nün önsözüyle yayımlanmıştı. Aynı kitabın, 1960 darbesinden sonraki basımı da, yeni Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in önsözüyle yayımlanıyordu. 12 Eylül faşist darbesinden sonra, dönemin I. Ordu Komutanı Faik Türün’ün önsözüyle yayımlanan kitap, bu tarihten sonra iyice deşifre olmuş ve eleştirilere uğramıştı. Yukarda andığımız, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) yayınları arasında çıkan bu kitabın ağır eleştirilere maruz kalması karşısında, oğlu Av. Atilla Fırat babasını ve kitabı savunmaya çalışan bir broşürü, yine aynı yayınevinden çıkarıyor, ancak yayınevinin adını kullanmıyordu!..

BİTTİ
MEHMET BAYRAK

Hiç yorum yok: