23 Mart 2010 Salı

Ulusal bilinçte birleşmek gerek

Bin dört yüzyıldır, kültürü, ekonomisi, siyasal yapısı, sosyal yaşantısı ve fiziği katliamlardan geçirilen, bu anlamda sistematik olarak soykırıma tabi tutulan Kürtler, Diyarbakır Newroz’un da tüm dünyaya tek bir mesaj verdiler. Bu mesaj, sayıları bir milyonu aşan bir halk kitlesiyle muhteşem bir görüntü sergilemiştir.


Bin dört yüzyıldır, kültürü, ekonomisi, siyasal yapısı, sosyal yaşantısı ve fiziği katliamlardan geçirilen, bu anlamda sistematik olarak soykırıma tabi tutulan Kürtler, Diyarbakır Newroz’un da tüm dünyaya tek bir mesaj verdiler. Bu mesaj, sayıları bir milyonu aşan bir halk kitlesiyle muhteşem bir görüntü sergilemiştir. Verilen mesajın tek bir anlamı vardı, o da barıştı. Kürt, barış için tek bir adres gösterdi ki Kürdün işaret ettiği bu adres, üç buçuk milyon insanın “ benim siyasi irademdir” dediği Abdullah Öcalan’dan başkası değildi. Diyarbakır ve Van Newroz’unun tüm dünyaya anlattığı, Kürtlerin on yıllardır gündemleştirdiği barış söylemlerinin bir an evvel somutlaşması ve tesis edilmesi istemiydi. Dêrsîm’i, Zîlan’ı, Halepçe’yi, 90’lı yılları yaşayan kürdün, “yeter artık, onurlu bir barış olsun” diye haykırmasından başka ne istekleri olabilirdi ki.
Elbet bu barış, Yüzyıllardır birlikte yaşam sürdürülen ve şimdi sırf menfaat ve maddi çıkarları için kürdü kabul etmeyen, inkâr ve imhayı dayatan Türkiye, İran, Suriye ve ABD’li Irak devletlerine haykırılan bir sitem ve bir istemdir. Kürdün bu barış ısrarı bilinir ki, tüm Ortadoğu halkları içindir. Kürdün ve Türk’ün ve Fars’ın ve Arap’ın savaş içerisinde yaşaması demek, kapitalist modernitenin mimarları olan İngiltere ve ABD’nin ekmeğine yağ sürmek demektir. İşte Kürt, bu anlamda demokrasinin öncülüğünü yapmakta ve zulmün yenilmez olmadığını göstermek için direnmekte ve tüm gücüyle barışı haykırmaktadır. Bu haykırış ne acıdır ki, onca ölümler, tutuklamalar ve katliamlara rağmen sadece Türkiye’de siyaset yapan barış ve demokrasi partisi ve geleneği ile bir bütünen Kürt Özgürlük Hareketi tarafından sürdürülmekte ve haykırılmaktadır. Oysa tüm parça Kürtlerinin birlik olması dâhili ve kürdün onurlu birlikteliğinin tesisi halinde, barış her zamankinden daha erken gelecektir. Kürdün ulusal bilinçte birleşmesi demek, o kahrolası insanlık düşmanlığını bellek ve zihniyetlerinde (serpiştirdikleri düşmanlık tohumlarını) hiç bir zaman eksik etmek istemeyen güçlerin, coğrafyamızda yürüttükleri siyaset ve politikaları iflasa ve icraatları da helaka uğrayacak demek olacaktır.
Türk, Fars ve Arap halklarıyla zorunlu değil, gönüllü birliktelik ve savaşsız yıllar için, yine tarihteki gibi birlikte “yaşam anlaşmaları” imzalamak gerek. Tabi öncelikle kürdün bir bütünen (tüm bireysel koltuk ve kolluk pazubantlığı takma -sevdası müptelalığından kendisini arındırıp kurtararak) parçalılığın, birliğinin tesisi gerek, bir asırdır süre gelen parçalılığın ancak ve ancak ulusal bilinç etrafında birleşmeyle mümkün olacağını da tüm Kürtlerin idrak etmesi gerek.
Önce “ulusal bilinç” diye haykırmak gerek. Ulusal bilincin tesisi ve tüm parçalardaki kürdün birlikteliği, ardında sömürgecilerin kaçışını getirecektir. Bu anlamda Sayın Talabani ve Barzani’nin yer yer olan birlikteliğini, Kürt Özgürlük Hareketi ile birleştirmek gerek. Ancak bu birliktelikte, “menfaatin” Kürt halkından başka bir anlam ifade etmemesi gerek. Kimin menfaati, kürdün. Kimin çıkarı, kürdün. Kim için uzlaşı, tabi ki Kürt ve Kürdistan halkları için. Özgürlük için, tüm Kürtlerin ulusal bilinç etrafında, prangalar gibi kenetlenmesi gerek.
Bu anlamda tüm Kürtlerin, yaşanmış gerçekleri görerek Kürt Özgürlük Hareketinin işaret ettiği bir ulusal konferansta toplanması elzem olarak (bugün her bir kürd’ün beynine ve gönül kapısına, Newroz coşkusunun tokma’sıyla, tak-tak, gümbür-gümbür herkesin yüreğine vurarak) ivedilikle artık bu parçalanmışlığa son vermek gerektirdiğini (tüm Kürdistan Siyasi Parti güçleri) zorlamaktadır. Unutulmamalıdır ki, şuan oturdukları koltuklarda, halkın sevgisiyle, desteğiyle oturuyorlar.
Böylelikle gerçekleşmiş bir ulusal bütünlük, kuşkusuz; kara postallar altında inleyen vatanımızdan, sömürgeci güçlerin pılını pırtılarını alarak, terk edecekleri gerçeğini beraberinde getirecektir. Elbet sömürgecinin yazmış olduğu tarih’leri;  biz Kürtlere yaşamış olduğumuz acıları anlatmaz. Kürt’ten başka kim bilebilir ki kürdün kan ile yazılmış tarihini. Yeryüzünde hiçbir millet yoktur ki, yurdu onlarca sömürgeci güç tarafından işgal edilen. Tüm bunlara karşı yine hiçbir millet yoktur ki, asil bir şekilde savaşan. Eli silah tutarken bile, savaş dışında seçenekleri kullanarak tarihte Persler, Yunanlılar ve Türklerle dostluk ve barış anlaşmaları imzalamıştır. Buna rağmen kürdü yok etmek için ısrar eden, sömürgecilerin sayıca üstünlüklerine ve savaş için meydan okumalarına, onurlu Kürt daima evet cevabını vermiş ve direnmiştir.
Kürdistan’dan dünyanın diğer ucuna kadar, nerede bir Kürt yaşıyorsa, olması büyük ihtimal olan bir savaşa karşı ulusal bilinç ile bileylenmesini gerçekleştirmesi demek, en son dün Suriye’de yaşanan ve yaşanması muhtemel olan katliamların önüne geçmesi demektir.
Kürdün tarihi, hiç bitmeyen katliamlar tarihidir. Kürt, on bin yıldan beri namuslu ve özgür bir yaşam için, zor ile dayatılan savaşlara girmiş ve sömürgecilerin karşısında yaşamak için savaşan ve bugün bile yaşanması muhtemel olan savaştan korkmayan bir halktır. Kürdün, kasıp kavuran kasırgalar, tufanlar ile yazılı olan tarihinde maruz kaldığı felaketlerin ve çekilen acıların sebebini ve nedenini aramak, ulusal bilinçte birleşmek, tarihin yaşattıklarını bu güne kadar görmeyen ve görmek istemeyen gözleri güneşe çevirip görmek, hepimizin boynunun borcudur. Her Kürt ferdi iyi bilir ki, onurunu korumak ve dilini yaşatmak için başka hiçbir halk bizim kadar uzun direnmemiştir. Sömürgecilerin yazdığı tarihe direnemeyen halklar, ya egemenlikleri altında bulunan halkların menşeine geçmiştir, ya katliamlardan geçirilmiştir, ya da her bir ferdi bir yere göçmüştür. Bu onur savaşları sonucunda hiçbir imparator, kral, fatih kürdün mağlubiyetini tadamamıştır. Kürt, ta Guti’lerden, Hurri’lerden beridir destanlaşan direniş gösterileri sunmuş ve bu yaşam arayışları Kürt vatanının haşmetli zirvelerinde olmuştur. Kürt onurlu yaşamının şaşmaz hakikati, sömürgeciler karşısında, bu günümüzün de şaşmaz hakikatidir. Çünkü Kürt, hiçbir zaman mağlubiyeti kabul etmemiş ve sürekli direnmiştir. Dün de görüldü ki, Newroz’da hınca hınç alanları dolduran Kürt, bu yaşam mücadelesine ölüm de gelse yılmadan devam edecektir.
Neden ulusal bilinç etrafında kenetlenmek gerek sorusuna gelince;
Hepimizde biliyoruz ki, on bin yıllardan beridir Dicle ile Fırat’ın sahipliğini yapan Kürt, her gelen eliyle sürgünlere, katliamlara, soykırımlara tabi tutulmuş ve dünya milletleri yerinden koparılmaya çalışılmıştır. Kürtler Osmanlıdan bu yana Anadolu’nun değişik yerlerine sürülmüş ve açlığa mahkûm edilmiş, yetmemiş, sömürgeci düşmanın süngü ve kurşunlarıyla imha edilmeye çalışılmıştır. Tüm bunlar yalnız ve yalnız yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip olmalarından dolayı olmuştur.
Kürt, bunca zulmü ve acıyı sadece ve sadece onurlu olduğundan dolayı görmüştür. Onursuzluğu kabul edip direnmeyenler tarih çöplüğündeki yerlerini almışlardır. Sömürgeci güçler bin yıllardan beridir, insanlarımızın gözlerini ölümle kapatırken, hiçbir kürdün kendini (bireysel-bencil) yaşatması kabul edilemez.
Dêrsîmde, Zîlan’da, Halepçe’de süngülenen, zehirli gazlarla katledilen, asit kuyularına atılan, ateşlerde yakılan halkımız için, Darağaçlarının altında ölümü kahramanca selamlayan Seyit Rıza’lar ve Kürt Özgürlük Mücadelesinde bu güne dek yaşamlarını yitiren yiğit halkımız için, Özgürlük diye haykırarak şahadet tacını giyen on binlerce vatan evlatları için. Medeniyet postuna girmiş kapitalist modernitenin çanak yalayıcılığını yaparak uluyan çirkefli zihinlerin diyarımızı terk eylemesi için; Damarlarımızdaki volkanları harekete geçirerek, Kürt kurtuluşunun güneşini özgürleştirmek gerek.
Unutmayalım ki, bütün dünya biz Kürtlere bakıyor. Kürt 2010 yılında ulusal bilinç etrafında birleşerek, “ya bu dünyadaki yerini alacak ya da tarihin kirli çarkıfelek dişlerine kapılarak, onursuzlaşıp meçhule gidecek”. Bu anlamda Sömürgecilere verilebilecek en büyük ders ve cevap, ancak ve ancak ulusal bilinç ile bileylenmek ile mümkün olacaktır.
Yaşanabilecek olası bir savaşa karşı dur diyebilmek için, Onuru, Namusu, Vicdanı olan her fert, şahsiyet, kurum ve kuruluşun Kürt halkının özgürlük mücadelesinin yanında olması ve her kürdün bu saatten sonra ULUSAL BİLİNÇ etrafında kenetlenmesi gerekmektedir.  Onur mücadelesi veren her bir insana bin selam olsun……!!!  

Hiç yorum yok: