29 Mart 2010 Pazartesi

Türkiye'de Cezaevi Gerçeği- 3

Hem tutukluya hem ziyaretçiye İŞKENCE

DİYARBAKIR D TİPİ CEZAEVİ

Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde kalan tutuklu ve hükümlüler, devletin intikam alırcasına tutukluları ölüme mahkum ettiğini belirterek, uygulamaların 12 Eylül dönemi Diyarbakır zindanını aratır nitelikte olduğunu kaydediyor. Tedavi, spor, yemek, sıcak su gibi zorunlu ihtiyaçların gereği gibi karşılanmadığı cezaevinde, tutukluların çıplak aramadan geçirildiği, yatak sıkıntısından dolayı yerde uyuduğu kaydediliyor. Cezaevinde sadece mahkumların değil, yakınlarının da hakaretlere maruz kaldığı ifade ediliyor. Yemeklere aşırı tuz atılarak yenilmemesinin sağlandığı, siyasi tutukluların itirafçı ve tarafsız koğuşlara gönderilmesi için idare tarafından baskı uygulandığı kaydediliyor. Renkli kıyafetlerin cezaevine alınmadığı, tutuklu yakınlarının aramalardan geçirilirken onurları ile oynanmaya çalışıldığı, ringlerde mahkeme ve hastanelere götürülen mahkumların işkence ve hakaretlere maruz kaldığı, mahkumların belli başlı şikayetleri arasında yer alıyor. 10 saatlik sohbet hakkının uygulanmadığı D tipi cezaevinde, tıpkı diğer cezaevlerinde olduğu gibi yine 'Yer yokluğu' gerekçe gösteriliyor. Cezaevinde sınırlı bilgisayar hakkı olmasına rağmen üniversite okuyan öğrenciler bu aktiviteden yararlanamıyor. Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde yılda bir defa yapılan sportif turnuvalardan ise sayı az tutulduğundan dolayı birçok hükümlü ve tutuklu yararlanamıyor, 45 ile 50 metrekare üçgen havalandırmanın dışında mahkumların spor yapabilecekleri alanın bulunmadığı ifade ediliyor. Yemeklerinin kötü olmasından kaynaklı çoğu yoksul olan mahkumların kantinden alışveriş yapmak zorunda kaldıkları, kantindeki fiyatların ise piyasanın çok üstünde olduğu, kışın özellikle başta tavan olmak üzere odaların havalandırmaya bakan taraflarından su sızdığı, su boruları, sifon, musluk, kapı ve pencere kollarının tamirden geçirilmesi gerektiği halde yapılmadığı, gerekçe olarak da 'ödenek eksikliğinin' gösterildiği, dönem dönem 3 kişilik odaların sayısının 9'a çıktığı kaydediliyor.

Mide kanaması geçirdiği için Mardin E Tipi Cezaevi'nden Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne sevk edilen Beşir Özer, tedavisinin yapılmasından sonra gönderildiği Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde 28 Şubat 2009 tarihinde yaşamını yitirdi. Kan kanseri hastası Gurbet Mete de tutuklanmasından 4 ay sonra, cezaevinde tedavi görmeyince hastalığının ilerlemesi sonucu 15 Ocak 2009 tarihinde yaşamını yitirmişti. Yine kan kanserine yakalanan Hasan Kert, sevkedildiği Ankara Numune Hastanesi'nde 18 Şubat 2009'da yaşamını yitirdi.

AĞIR HASTALAR

Kemik kanseri hastalığına yakalanan Halil Güneş, ankilozon, mide ülseri, kemik erimesi, böbrek yetmezliği ve bel fıtığı bulunan İzzet Turan, bağırsak kanserine yakalanan Aynur Epli, kalp ameliyatı geçirmiş, siroz hastası İnayet Mete, lenf kanseri hastalığı bulunan ve 16 yıldır cezaevinde olan Nurettin Soysal, çölyak hastalığı nedeniyle hiçbir ihtiyacını tek başına karşılayamayan Nesimi Kalkan, İHD raporlarında ağır hastalığı bulunan ve tahliye edilmesi gerekenler arasında olmalarına rağmen ne tedavileri doğru düzgün yapılıyor ne de tahliye ediliyorlar. Soysal en son 3 Mart 2010 tarihinde hastaneye kaldırılmış, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin 'altı ay ömrü var' demesine rağmen, birkaç saat sonra aynı gün yeniden cezaevine götürülmüştü. Son olarak hastaneye sevk edilen Hakim Yavaş adlı mahkuma da 'Alerjik Rinit' (Burun iltihabı) teşhisi konuldu.

DİYARBAKIR E TİPİ

600 kapasiteli Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde yaklaşık bin mahkumun tutulduğu ifade ediliyor. Kadın mahkumların İHD'ye ya da çeşitli insan hakları kuruluşlarına gönderdikleri mektuplara 'Cezaevinde yaşanan sorunları yansıtamazsınız' gerekçesiyle; köşe yazarlarına gönderilen kimi mektuplara da 'Kamu vicdanını rahatsız eder' gerekçesiyle el konulduğuna işaret ediliyor. Görüşe giden ailelere yönelik ince ve kaba aramalar yapıldığı, koğuşlar arası görüşmelerin yaptırılmadığı, yerel televizyonlardan Gün TV'nin izletilmediği, ancak Söz ve TRT 6 gibi kanalların izletildiği, Azadiya Welat gazetesinin içeriye alınmadığı, sıradan sosyal içerikli dergilerin dahi verilmediği, hasta tutsakların revire çıkarılmadığı, durumu acil olanların hastaneye götürülmediği kaydediliyor.

Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan çocukların da sağlık durumlarının kötü olduğu, çocuklara dağıtılan yemeklerden çivi, böcek, ip ve toplu iğne gibi maddelerin çıktığı belirtiliyor. Yine haftanın 7 günü sabah kahvaltısı hariç makarna verildiği, çocukların kaldıkları koğuşlarda fare ve böceklerin cirit attığı kaydediliyor. Tutuklu çocuklar duruşmaya götürülüp getirilirken kollarının kelepçelenmesinin yanı sıra , adli suçtan dolayı tutuklanan çocuklara tanınan haklar siyasi tutuklu çocuklara tanınmıyor. Mahkumların cezaevine ilk alınırken görevli askerler tarafından çırılçıplak soyularak aramadan ve X-ray cihazından geçirildiğine dikkat çekilirken, buna rağmen mahkumlara 'çömel-kalk' yaptırıldığı, sıcak suyun doğru düzgün verilmediği, kışın koğuşların buz gibi olduğu, çeşmeden içilen sudan pas kokusu geldiği, 16 yataklı koğuşlarda yaklaşık 30 kişi kaldığı, bu yüzden de mahkumların yere battaniye serip üzerinde yatmak zorunda kaldıkları, ailelerle görüşmelerde mahkumlara birçok sorun yaşatıldığı, haberleşme vb. haklarının da sürekli keyfi bir şekilde engellendiği ifade ediliyor. Soy ismi öğrenilemeyen Erdal adlı bir mahkum 26 Mart 2009 tarihinde hücresinde ölü bulundu.

Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde kanser hastası olan Veysi Özer'in Muş Cezaevi'nden bir arkadaşının bize gönderdiği mektubunda Özer'in yaklaşık 1 ay önce, tahliye edildikten 2 gün sonra yaşamını yitirdiği ileri sürüldü. İHD'nin daha önceki raporlarında olduğu gibi en son raporunda da yer alan Veysi Özer adlı kanser hastası mahkuma kemoterapi yapılması önünde engeller olduğu belirtiliyordu.

MARDİN E TİPİ CEZAEVİ

380 kişi kapasiteli Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi'nde kapasitesinin çok üstünde tutuklu bulunuyor. Yaklaşık 800 kişinin kaldığı belirtilen cezaevinde, 70 metrekarelik odalarda 34; 18 kişinin kalması gereken 30 metrekarelik koğuşlarda 30 ile 38; 13 metrekarelik odalarda ise 10 kişinin kaldığı ifade ediliyor. Temiz su sorununun yaşandığı, suyun zamanında verilmediği, hastane sevklerindeki aksaklığın, hastaneye geç götürülmenin hala devam ettiği, sağlık ile ilgili problemler yaşandığında gerekli özenin gösterilmediği, ağır hastaların ağrı kesici haplar ile tedavi edilmeye çalışıldığı ve yaklaşık 800 mahkumun bulunduğu cezaevine bir doktorun ayda en fazla iki üç defa geldiği söyleniyor. Cezaevinde çok sayıda kronik hastalığı bulunan hükümlü ve tutuklu olmasına rağmen, ilaçlarının karşılanmadığı da ifade ediliyor.

İNCE ARAMALAR

Görüş günlerinde bayan ziyaretçilerin insan onuruna aykırı bir muamele ile bütün elbiseleri çıkartılıyor. Konu hakkında ilgili makamlara yapılan tüm başvuruların cevapsız kaldığı ve problemin giderilmesi için somut bir adımın atılmadığı ifade ediliyor. Hemen hemen bütün cezaevlerinde uygulanan 'kelepçeli tedavi' yönteminin Mardin E Tipi Cezaevi'nde de rutinleşen bir durum olmayı sürdürdüğü, kelepçe emniyetinin kapatılmaması nedeniyle kelepçenin kendiliğinden sıkıştığı ve belli bir süre sonra tutsağın kan dolaşımını durdurduğu vurgulanırken, mahkemelere ve hastanelere götürülen tutsakların da ring aracında şiddete maruz kaldıkları ileri sürülüyor. Adalet Bakanlığı'nın 45/1 genelgesi Mardin'de de uygulanmadığı gibi, tutsakların haftada sadece 1 gün o da 1 saat ortak kullanım alanından faydalandırıldığı ise bir başka şikayet konusu.

KÜRTÇE'YE YASAK

Anadilde iletişim önündeki engellerin de devam ettirildiği cezaevinde, mektupların Kürtçe yazılması ve dışardan gelen Kürtçe mektuplar kabul edilmediği gibi, Midyat Ağır Ceza Mahkemesi'nin içeriği itibariyle 'tercüme parasının tutuklu ve hükümlülerden alınmayacağına' dair kararına rağmen tercüme parasının tutuklu ve hükümlülerden alındığı kaydediliyor. Cezaevi koşulları ile ilgili kimi dönemlerde yapılan yeni değişiklikler, genelgeler mahkumlar tarafından talep edilmesine rağmen verilmediği, cezaevinde yaşanan problemlere ilişkin resmi makamlara yapılan başvurulara cevap verilmediği, cevap verilmemesinin nedeni olarak dilekçelerin ilgili makamlara iletilmediği olarak gösteriliyor. Sadece bir sene içerisinde 200'ü aşkın hükümlü ve tutuklu hakkında mektup vermeme, kınama ve açık görüş yasağı cezası verilirken, gerekçe olarak da hükümlü ve tutukluların slogan atmaları gösterildi.

Mardin E Tipi Cezaevi'nde sırt ağrıları nedeniyle uykusuzluk çeken Baki Güneş, sara hastası Süleyman Uçar ve kalın bağırsaklarından rahatsız olan Faysal Encü'nün tedavilerinin sık sık yapılması gerekmesine rağmen tedavilerinin aksatıldığı öne sürülüyor.

MİDYAT M TİPİ CEZAEVİ

250 kapasiteli olan ve 500'ün üzerinde tutuklu ve hükümlü barındıran Midyat M Tipi Cezaevi'nde hak arayışları işkence ile cevap buluyor. Adli mahkumların sorunlarını dile getirdiği için gardiyanların cop ve kalaslı şiddetine maruz kaldığı, tedavi edilmeleri gerekirken ardından kör hücrelere konularak tecride maruz bırakıldığı ifade ediliyor. Kurum doktoru ve sağlık memurunun bulunmamasından ötürü sağlık sorunlarının had safhada olduğu cezaevinde, ailelere ve insan hakları kuruluşlarına gönderilen mektupların üzeri sık sık karalanıyor.

14 yıldır cezaevinde bulunan Ferdan İldan, Hepatit B hastası, bağırsak ve apandisit ameliyatları geçiren Fatma Özbay'ın mide ülseri, düşük tansiyon, bel ve boyun fıtığı rahatsızlıkları, sol gözünü daha önce cezavinde yaptığı ameliyatla kaybeden Esma Güler'in sağ gözünde bulunan parçadan dolayı göz damarlarının zayıfladığı, Leyla Saraç adlı tutsağın göğsünde kist problemi ile sağ kulağında yüzde 60 duyma problemi yaşandığı, Leyla Deniz'in ise, troid bezlerinde soğuk nodul problemi bulunduğu, kansere dönüşme riski taşıdığı, Latif Badur'un 14 yıldır cezaevinde olduğu, akciğer kanserine yakalandığı, İsa Yağbasan'ın da kanser hastası olduğu durumlarının da günden güne kötüye gittiği İHD raporlarında da yer alıyor.

ERZURUM H TİPİ CEZAEVİ

Erzurum H Tipi Cezaevi'nde hükümlü ve tutuklular uzun süreli açlık grevinde bulunmalarına rağmen, sorunları hala sürüyor. Sohbet hakkından yararlanamayan mahkumlara, gazete bayilerinde bulunan Günlük vb. gazetelerin de 'Erzurum'a gitmediği' öne sürülerek verilmediği gibi, Kürtçe kitap, dergi ve gazetelerin de cezaevine girmesine izin verilmiyor. Tutukululara karşı türlü provokasyonlar, saldırı ve işkenceyle neredeyse yaşam hakkının tanınmadığı ifade ediliyor. Hücre cezası alan mahkumların da hücrelerde işkenceden geçirildiği, personel tarafından tutuklu ve hükümlüye her fırsatta hakaret edildiği belirtilerek, tehdit veya fiziki saldırılarda bulunulduğu, bu tavrın idarece de onaylandığı söyleniyor. Tutukluluların kütüphane gibi ortak kullanım alanlarından yararlandırılmadığı, kimi zaman kütüphaneye giden mahkumların da disiplin cezaları ile döndüğü, kütüphaneden istenen kitaplar, bulunmasına rağmen ancak üç ay sonra veriliyor. Tutuklulara tarihi geçmiş gıdaların verildiği ve bu nedenle birçok tutuklunun çeşitli hastalıklara yakalandığı iddia edilirken, ziyaretlerde ve koli yoluyla gelen elbiselerin 'eskidir, etiketsizdir' vb. anlamsız gerekçelerle mahkuma verilmediği öne sürülüyor. Doktorların hasta mahkumlara verdiği diyet programının uygulanmadığı, hastane ve mahkemelere gidiş gelişlerde gayri insani davranışların sergilendiği, odalarda mahkumların kendi paraları ile aldıkları çalışma masalarının dahi toplatıldığı ifade ediliyor. Cezaevinde açık-kapalı spor salonu, sohbet yeri gibi ortak kullanım alanlarının bulunmadığı, etkinlik gruplarının aynı oda ve aynı blokta sınırlı tutulduğu belirtiliyor. Aile görüşlerinin de ziyaret saatlerinin bir saatin altında tutulduğu cezaevinde, Türkçe konuşmanın dayatıldığı, ziyaret saatlerinin idare tarafından belirlenmesinden kaynaklı dışarıdan gelen ailelerin sürekli mağdur edildiği kaydediliyor. Üç yıl önce cilt kanserine yakalanan ve midesindeki rahatsızlık nedeniyle de 30 kez ameliyat geçirmesine karşın tahliye edilmeyen İsmet Ablak, hastanenin 'mahkum koğuşu'nda 19 Temmuz 2009'da yaşamını yitirirken, A. Hakim Eşiyok'un kafasında 1.8 mm demir parçası bulunduğu ve ameliyatla alınmasının mümkün olmasına rağmen alınmadığı, üç kalp damarı tıkalı olan Cengiz Eker'in de tedavisinin yapılmadığı ifade ediliyor.

HAKKARİ KAPALI CEZAEVİ

Hakkari Kapalı Cezaevi'nde kalan az sayıda PKK tutsaklarına baskı yapan cezaevi idaresi, dönem dönem mahkumları itirafçılığa zorlama girişimlerinde bulunuyor. Görevliler ve askerler tarafından baskının dozunun her geçen gün artırıldığı belirtilen cezaevinde mahkumların kurs, seminer, konferans ve diğer etkinliklerden yararlanmasına izin verilmediği, içme suyunun kanalizasyon şebekesinin içinden geldiğini bu nedenle de tutsakların sık sık hastalandığı kaydediliyor. Ayrıca hastalanan mahkumların da hastaneye sevkinin yapılmadığı ifade ediliyor.

ERMENEK M TİPİ KAPALI CEZAEVİ

300 kişi kapasiteli Karaman Ermenek M Tipi Cezaevi'nde idare tarafından dönem dönem adli mahkumlarının siyasilere karşı kışkırtıldığı, siyasilerin kaldığı odalara yabancı cisimlerin atıldığı, ayrıca idarenin cesaretlendirmesi sonucu adli tutukluların küfür ve hakaretlerine maruz kaldıkları, can güvenliklerinin olmadığı belirtiliyor. Siyasilerin idarenin, 'Siz teröristsiniz. Polis ve asker vurmuşsunuz. Bir de devlet bize baksın diyorsunuz' şeklindeki sözlere maruz kaldıkları kaydediliyor. Cezaevinin eski olmasından kaynaklı birçok sorun yaşayan mahkumlar, Kürtçe önünde engellerin devam ettiğini ifade ediyor. Bülent Gülbay (40) adlı tutuklunun koğuşundaki odada intihar ederek yaşamına son verdiği cezaevinde, birçok tutuklu ve hükümlünün çeşitli sağlık sorunları yaşadığı kaydediliyor.

Hazırlayan: Abdurrahman GÖK - DİHA

Yarın: İzmir Kırıklar 1 ve 2 No'lu F Tipi,
Buca Cezaevi, Kocaeli Kandıra F Tipi,
Ankara 1 ve 2 No'lu F Tipi,
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi,
Malatya E Tipi Cezaevi
Maltepe Cezaevi...

Hiç yorum yok: