29 Mart 2010 Pazartesi

Türkiye'de Cezaevi Gerçeği-1

İşkence, tecrit, ölüm ve hücrelerle hiç gündemden düşmeyen cezaevlerini tek tek araştırdık. Cezaevleri kapasitelerini kat be kat aşmış, uygulamalar 12 Eylül'ü aratmıyor. 12 Eylül'de hükümlü sayısı 79 bin iken, Mart 2010'da bu sayı 119 bine çıkıyor. Cezaevlerinin kapasitesi ise 75 bin.

12 Eylül'ü aratmıyorlar

Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sayısı her geçen gün artarken, AKP'nin iktidarda olduğu 8 yıl zarfında cezaevlerinde bulunan tutuklu sayısını iki katına çıkardı. 12 Eylül Askeri Darbesi'nin sonrasındaki dönemde dahi cezaevlerindeki nüfus 79 bin iken, Mart 2010 itibariyle sayının 119 bini bulması insan hakları örgütleri ve birçok kesimi kaygılandırmaya başladı. Adalet Bakanlığı verilerine göre, Mart 2010 itibariyle 4 bin 171'i kadın, 2 bin 789'u çocuk olmak üzere toplam 118 bin 929 kişinin cezaevinde tutulduğu belirtilirken, bunlardan yaklaşık 6 bininin siyasi tutuklu olduğu kaydedildi. Kapasitenin üzerindeki sayı artışı yeni uygulamaları da beraberinde getirdi. Bu uygulamalarlar tutsaklar, neredeyse ölüme terk ediliyor. 12 Eylül döneminde dahi hem dışarıda, hem de içeride yankı bulup toplumsallaşan duyarlılık, özellikle 2000'lerden sonra yerini duyarsızlığa bıraktı. Kağıt üzerinde, kanunlarla, genelgelerle ve maddelerle tutsaklara tanınan birçok hak uygulamada yerini bulmazken, tutsağın en ufak hak arayışı dahi disiplin kurulları tarafından keyfi yorumlanarak hücre cezaları ile karşılığını bulmaya devam ediyor.

ÖLDÜREN 'TECRİT'

Hücre tipi cezaevlerinin hayata geçirilmesi ile birlikte sorunlar yumağı olan cezaevleri insan hakları örgütlerinin tespitlerine göre 'Islahevleri' olmanın çok ötesinde yavaş yavaş yok etmenin, birer mekanı haline getiriliyor. Tecrit uygulamalı bu tip cezaevleri ilk kez 12 Eylül'de Sağmalcılar Cezaevi'nde 'özel tip cezaevi' adı altında inşa edilirken, 1991 yıllında kanunlaştırılan 3713 sayılı yasanın 16. maddesi ile hücre sistemine geçişin yasal zemini oluşturulup, vakit kaybetmeden hayata geçirildi. 19 Aralık 2000 tarihinde 30 mahkumun ölümüne neden olan operasyonlarla yıllardır hazırlanan F tipi tecrit zindanlarına geçiş gerçekleştirildi. F tipi cezaevi uygulamasından sonra bir de yeraltındaki hücreler ve karanlık odalardan oluşan 'Yüksek Güvenlikli Cezaevleri' diye adlandırılan D tipi cezaevleri uygulamaya konuldu. 20 Ekim 2000 yılında başlayan ve 2007 yılı Ocak ayında sona eren ölüm orucu eylemlerinde 122 siyasi tutuklu yaşamını yitirirken, koşulların düzeltileceği sözü ile mahkumlar ölüm orucunu noktaladı. İnsan hakları kuruluşları ve temsilcileri, F ve D tipi cezaevlerinin tutsakların kişiliğini yok etmeyi hedef aldığını, psikolojik ve fiziksel her türlü işkence yöntemini uygulayandığını, tutsağın tamamıyla izole edilmek istendiğine dikkat çekiyor. Bu tip cezaevlerinin tutuklu ve hükümlülerde psikolojik ve fizyolojik bir çok hastalığa neden olduğuna da dikkat çeken sağlık örgütleri, tecridin etkisinin uzun zamana yayıldığını, bu nedenle fiziksel semptomların hemen ortaya çıktığını kaydediyor.

TECRİT HASTALIKLARI

Cezaevlerinde tecridin sebep olduğu ve tutsaklar üzerinde yapılan incelemelerle somutlaşan hastalıklardan bazıları şunlar: İşitsel ve görsel halisünasyonlar, viral enfeksiyon artışı (hastalığa virüsün neden olması), kulak çınlaması, sinirsel tipte ağırlık, görme ve işitme bozuklukları, tümör büyüme hızının artışı, amenore sendromları (adet görememe), uyku bozuklukları, konsantrasyon bozuklukları, ruhsal çöküntü ve ilişki kurma korkusu, depresyon, kilo kaybı, yönelim olanağının yitimi, düşünce yeteneğinin gerilemesi, erken menapoz, organ dengelerinin bozulması, agresif ve saldırgan davranış, ankisiyete (kaygı, korku), duyarlılık ve uyarı açlığı.

SAYI KAPASİTEYİ AŞTI

118 bin tutsağın tutulduğu cezaevlerinin 75 bin yatak kapasiteli olması bile başlı başına bir sorun. Basına yansıdığı gibi birçok cezaevinde tutsaklar yemekhane gibi kullanılan bölümlere dahi yer yatakları seriyor. Birçok yerde de tutsakların vardiyalı uyuduğu belirtiliyor. Keyfi uygulamaların da arttığı cezaevlerinde, hücre cezaları, disiplin soruşturmaları, görüş yasağı, etkinliklerden yararlanmama gibi uygulamalarda eklenince çekilemez olan cezaevleri tam bir işkence haneye dönüşüyor. Cezaevlerindeki sorunların alarm vermesi üzerine 30'u aşkın cezaevinde yaşanan sorunları bu dosya haberle aktararak, Cezaevlerinin şuanki durumunu gözler önüne seren bir tabloyu oluşturmak istedik. Basına yansıyan kimi haberler, değişik cezaevlerinden mahkumların bize gönderdiği mektuplar ve İHD raporlarına yansıyan sorunlardan oluşan bu tespitler güncel bilgilerden oluşuyor

2009'un hak ihlalleri

İHD'nin en son yayınladığı 2009 Cezaevleri İhlal Raporu'na göre 2009 yılı içinde 24 kişi yaşamını yitirirken, 49 kişinin ise ağır hastalıklarından dolayı ölüm sınırında olduğu ve serbest bırakılmaları gerektiği kaydedildi. 2009 ihlal bilançosuna göre toplam 2 bin 640 hak ihlalinin yaşandığı cezaevlerinde, tablo şöyle: İşkence ve Kötü Muamele 397 kişi; Sağlık Hakkı İhlali ve Tedavisi Yapılmayanlar 554 kişi; Disiplin Cezaları ve Görüş Yasağı 586 kişi; Beslenme, Isınma ve Fiziki Koşullardan Doğan İhlaller 236 kişi; Kürtçe Konuşma Yasağı ve Haberleşme İhlalleri 173; Sevk Uygulamaları İhlalleri 105; Kitap - Mektup Yasaklamaları 201 doküman (107 kişi); 45/1 No'lu Genelge İle İlgili İhlaller 162; Üst Arama Ve Ziyaret Engelleri 98; Diğer (Sınav, Kurs, İnfaz Yakma, Mahkemeye Çıkarılmama vb.) 128.

Adana'daki cezaevleri ihlalde sınır tanımıyor

Cezaevleri sorununun en fazla yaşandığı yerlerden biri de Adana. Maksimum 368 kapasiteli olan Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevi'nde yaklaşık 450 hükümlü ve tutuklu bulunuyor. Cezaevlerindeki sorunlara ilişkin gerek İHD'ye yapılan başvurular, gerekse de basına yansıyan haberler Kürkçüler'de yaşanan 'insanlık dışı' uygulamaları gözler önüne seriyor. Hastalıkları nedeniyle hastanelere sevk edilen mahkumların hastanede, mahkumlar için yapılan koğuşun demir parmaklıklı, güvenlikli, lavabolu mahkum koğuşu olmasına rağmen gün boyu koğuş içerisinde demir parmaklıklara kelepçelenerek bekletildiği, mahpusların tedavi esnasında da kelepçelerinin sökülmediği, bu duruma kimi zaman doktorların kimi zaman da askerlerin sebep olduğu, kelepçeli tedaviyi kabul etmeyenlerin de hastane dönüşünde cezaevi idaresi tarafından disiplin sorutşurmasına tutulduğu kaydediliyor.

İŞKENCECİ A TAKIMI!

Açlık grevi, protesto, hak aramalar gibi durumlarda mahpuslara sudan bahanelerle disiplin cezalarının verildiği Kürkçüler F Tipi Cezaevi'nde, revirde çoğu zaman doktor bulundurulmadığı, yaralı ya da hasta tutsakların tekli odalarda tutulduğu, tedavilerinin yapılmadığı, sıcak suyun da sık sık 'arıza var' denilerek verilmediği belirtiliyor. Cezaevine yeni getirilen tutukluların siyasi tutsaklardan uzaklaştırılması için baskı uygulandığı gibi, polise taş attıkları gerekçesi ile tutuklanıp cezaevine gönderilen 15 - 17 yaşları arasındaki tüm çocukların Kürkçüler'e getirildiğinde ilk girişte askerlerce çırılçıplak soyulup üzerilerine soğuk su dökülerek bayıltıncaya kadar dövüldüğü, askerlerin çocukların sırtına binip koridorda tur attığı, bu uygulamanın adına da askerlerce 'hoş geldin merasimi' denildiği, hem basına hem de daha sonra tahliye edilen çocukların ifadeleri doğrultusunda İHD raporlarına yansımıştı. Cezaevi'nde A Takımı adını kullanan bir ekibin işkence yaptığı iddialarının olduğunu belirten İHD yetkilileri, sözkonusu cezaevindeki işkence olaylarının yüzde 80 arttığını belirtiyor.

GENELGE UYGULANMIYOR

Dışarıdan hiçbir yiyeceğin alınmadığı cezaevinde kantin fiyatları dışarıya göre çok pahallı. İdare tarafından dağıtılan yemeklerde hamam böcekleri, sinek ve neye ait olduğu bilinmeyen etlerin çıktığı da yine basına yansıyan bir diğer konu. Ortak sohbet genelgesinin uygulanmadığı F Tipi'nde havalandırma kapıları geç açılıp erken kapatılırken, son dönemlerde mahkumların yolladıkları mektuplara da sudan bahanelerle el konuluyor. Öte yandan görüşçülerin getirdikleri eşyaların 'kullanılmış olduğu gerekçesi' ile içeri alınmadığı cezaevinde, mahkemeye götürülme esnasında askerlerce tutukluların ağızlarının içine zorla bakılmak istendiği, buna itiraz edenlere karşı da zor kullanıldığı, cezaevine ilk kabulde ince arama adı altında onur kırıcı aramaların yapıldığı, bazı gardiyanların da mahpusları sürekli ölümle tehdit ettiği kaydediliyor. Kürtçe gazete, dergi ve yayınların içeriye alınmadığı cezaevinde, günlük gazeteler ise kimi zaman birkaç gün bekletildikten sonra veriliyor.

AĞIR HASTALIKLI TUTSAKLAR

İHD'nin raporuna göre, belden aşağısı tutmayan ve tek başına hiç bir ihtiyacını karşılayamayan Emrah Alişan adlı felçli mahpusun yaklaşık 2 senedir yatalak bir şekilde cezaevinde yaralar içinde yatırılıyor. Tüm girişmlere rağmen sorun giderilmedi. Ağır hasta olan Wernicke Korsakoff hastası Kemal Özelmalı adlı mahkumun da 10 adet 'cezaevi yatamaz raporu' olmasına rağmen cezaevinde tutulduğu vurgulandı. Fahrettin Kocakaya'nın kronik akciğer hastalığı bulunduğu, Ahmet Akyol'da milyonda bir görülen Adison hastalığı nedeniyle 40 kiloya düştüğü, yine kalp sorunundan raporu bulunduğu ifade ediliyor. Yılmaz Açıl adlı mahkumun beynindeki ur nedeniyle 3 defa ameliyat geçirdiği, Yusuf Yavuz'un kronik kolon hastalığına yakalandığı, Duvali Kaya ve Emrullah Avcı'nın da vücudunda sebebi bilinmeyen şişliklerin çıktığı ifade ediliyor.

ADANA POZANTI CEZAEVİ

Gardiyanlar tarafından zorla İstiklal Marşı okutulup, rahat, hazır ol yaptırıldığı ve kıpırdayanların dövüldüğü, çocukların ilk girişte askerler ve gardiyanlar tarafından hortumla dövüldüğü cezaevinde, 6 kişilik yatakta toplam 13 kişinin yatmak zorunda kaldığı belirtiliyor. 18 yaşını dolduran çocukların tek kişilik hücrelerde tutularak başka bir cezaevine sevk edilmediği Pozantı'da, hastalanan çocukların revire çıkma isteklerinin keyfi bir şekilde geciktirildiği, revire gidenlerin de kimi zaman doktorun fiziki ve psikolojik şiddetine maruz kaldığı belirtiliyor. Şehir dışından görüşe gelen mahpus yakınlarının askerler tarafından 'geç kaldın' denip geri gönderildiği, dönem dönem ödenek yokluğu gerekçe gösterilerek, tutukluların mahkemeye götürülmediği, revir doktorunun hastaları muayene etmeden hastalıklarının psikolojik olduğunu söylemesi de yaşanan diğer sorunlar. Pozantı Cezaevi'nde 18 Ağustos 2009 tarihinde 16 yaşındaki Y.A adlı çocuk 2 buçuk ay kaldığı cezaevinde yaşamını yitirmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Pozantı Cezaevindeki incelemelerinde, koğuşların bakımsız olduğu, bazı koğuşlardaki yatakların aşırı derecede kirli ve eski olduğunu belirterek, Pozantı Cezaevinin kapatılmasını istemişti.

KARATAŞ KADIN CEZAEVİ

200'ü aşkın kadın tutsağın tutulduğu Karataş Kadın Cezaevi'nde yatak problemi yaşandığı için ranzalar birleştirilerek, iki kişilik ranzalara 4 kişinin yatıyo. Kadınların İHD ve çeşitli kurumlara gönderdikleri mektuplara, 'Gerçeği yansıtmıyor' gerekçesi ile sık sık el konulurken, çoğu zaman yakınlarına ve arkadaşlarına gönderdikleri mektuplar da keyfi bir biçimde el konuluyor. Ayda bir yapılan olağan aramaların kadın memurlar tarafından yapılması gerekirken kadın gardiyanlardan çok, dış güvenlikten sorumlu askerlerin arama yaptığı, aramalarda tutukluların elbiseleri, yatakları ve yiyeceklerinin askerlerce keyfi bir biçimde yerlere atılarak dağıtıldığı, yemekler içerisinde, kurt, taş vb. nesnelerin bulunduğu, su probleminin yaşandığı, mahkumların birlikte spor yapmalarının engellendiği, görüşlerde tutuklulara 'Terör' yazılı kimliklerin dayatıldığı, kabul etmeyenlerin görüş hakkından mahrum bırakıldığı, hiçbir disiplin suçu almamalarına rağmen 'güvenlik' gerekçesi ile görüş yasağı uygulandığı, saz, okuma-yazma ve birçok kursun düzenli bir şekilde verilmediği, Kürtçe dergi, gazete ve yayınların içeriye alınmadığı, telefonla Kürtçe konuşmanın önündeki yasakların hala devam ettiği yaşanan sorunlar arasında.

ONUR KIRICI ARAMA

Karataş Kadın Kapalı Cezaevi girişinde mahkumların soyularak mahrem yerlerine bakıldığı, çırıl çıplak bir şekilde 3 defa oturup kalkmalarının dayatıldığı, ayrıca görüşe gelen ailelerin aranmasında da onur kırıcı aramalar yapıldığı yine basına yansıyan diğer olaylar arasında yer alıyor. Sağlık sorunları bulunan ağır hastaların tedavi görmesi gereken hastanelere sevklerinin yapılmadığı cezaevinde, mahkumların oda değişimi talebinin de idarenin keyfi tutumu nedeniyle yapılamadığı ileri sürülüyor.

KÜRKÇÜLER

Benzer sorunların yaşandığı Kürkçüler E Tipi Kapalı Cezaevi'nde de kapasitenin çok üstünde mahkum barındırılıyor. Bin 400'ün üzerinde mahkumun bulunduğu sözkonusu cezaevinde fiziki koşulların kötü olmasından kaynaklı birçok sağlık sorunuyla mahkumların karşı karşıya kaldığı ifade ediliyor. Şizofreni hastası Kenan Gülen 10 Temmuz 2009 tarihinde intihar ederek yaşamına son vermişti.

Hazırlayan: Abdurahman GÖK
DİHA

Hiç yorum yok: