29 Mart 2010 Pazartesi

Sovyet deneyiminin doğu dillerine katkısı


Rusya, 2. Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı kazandığı zaferin 65. yıldönümü nedeniyle düzenleyeceği törenlere, ilk kez NATO ülkelerinden de asker çağırma kararı aldı. Kremlin üst düzey yetkilisi Vladimir Kojin, her yıl 9 Mayıs'ta Kızıl Meydan'da düzenlenen askeri geçit törenine bu yıl Amerikan, İngiliz ve Fransız birliklerinin de katılacağını bildirdi... Ajanslardan alınan bu kısa haber metni, insana 'vay bee!' dedirtiyor. Faşizme karşı milyonlarca Sovyet yurtseverinin hayatını kaybederek kazanılabilmiş zafer, şimdi NATO'nun sofrasına sipariş ediliyor. İşin siyasi kısmını bir yana bırakıp, Ekim Devriminin, halkların kültürlerine yaptığı katkıyı kısaca hatırlatayım.

Ekim Devrimi'nin edebiyatı, Slav dillerinin hükümdarlığı altında doğan ve büyüyün bir edebiyat olmadı. Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi'ne bağlı Doğu Bilimleri Enstitüsü yoluyla, Sovyetlerde yaşayan her ulus için yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda birçok araştırma ve kültür merkezinin kurulması sağlandı. Bu ulusların kendi dilleri ile kültürel-sanatsal alanda tarih sahnesine bir çok ürünü çıkarması gerçekleştirildi. Bir Tacik şair olan Gassem Lahuti 1935 yılında, Paris'te kültürlerin korunması konulu bir kongrede:

'Muhammed ve İsa'nın ölüleri dirilttikleri kuşkusuz masal ve efsaneden ibarettir. Ama onlardan söz edilir, üzerlerine masallar, efsaneler düzülürdü. Şairler türküleştirirdi onları. Ekim Devriminin yeniden hayata kavuşturduğu halklar ise gerçek. Ama kimse onlardan söz etmiyor. Bu halkların adları sözlüklerde bile geçmez. Steplerde, tundralarda, dağlarda, vadilerde: Türkmenler, Tacikler, Nenetler, Uygurlar, Kara-Kalpaklar ve irili ufaklı, yerleşik veya göçebe daha pek çok halk, unutulmuş olarak yaşıyordu.' sözleriyle, Çarlık dönemi ve Ekim Devrimi arasındaki kültürel kıyaslamayı dile getiriyordu.

Halkların dilinde edebiyat

Çarlık döneminde, sadece Rusça'nın bir edebiyat dili olarak varlığını sürdürmesinin olanakları yaratılıyordu. Oysa devrimden sonra, nüfusu bir milyonu geçmeyen Dağıstan Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, buradaki okullarda yedi dilde eğitim verilmeye başlanıldı. Kendi dilleri ile okumaları, gazete çıkarmaları, edebiyat yapmaları sağlanıldı. Dilin yazıya geçirilmesi ile birlikte Gamzat Tsadasa, Resul Gamzatov gibi edebiyatçılar ortaya çıktı, eserleri birçok dile çevrildi. Dünya, Ermeni romancılar Derenik Demirciyan, Stefan Zoryan'ı tanıdı. Kazak, Özbek, Tacik halk şarkılarının şiire ve romana girmesini sağlayan Cambul'dur ve devrimin çocuğudur. Devrim öncesinde, edebiyat alanında hiçbir izi bulunmayan Kırgızca, Cengiz Aytmatov'un hikayeleri ile doğuşunu müjdeler. Bütün kültürleri Ruslaştırmaya çalışan Çarlık Rusya'sına karşı, Sovyet Devrimi bütün halkların kendi kültürlerini, dillerini yaşatması ve geliştirmesi konusunda, halkların kardeşliği temelinde her kolaylığı(olması gereken) sağladı. Bu da, bütün Sovyet coğrafyasında muazzam bir edebiyat damarının ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin devrimden sonraki 15 yıl içinde, Gürcistan'da Gürcü dili ile yazılan ve basılan kitap sayısı, son üçyüz yıllık süreçte aynı dilde yayınlanan eserlerden fazladır. Kaptan Postuna Bürünmüş Şövalye gibi çok değerli kitaplar yazan Şota Rustaveli, bu sürecin yarattığı bir edebiyatçıdır. Dünyada, Osetçe yazılmış ilk romanı da Ekim Devriminin sonrasında görebildi. Çerkez dilinin yarattığı büyük ozan İshak Meşbeşe'de Ekim Devriminin yarattığı kültürle beslenmiş ve kendi dili ile yazdığı şiirlele dünyaya açılmıştır.

Kürdoloji bölümü

Türkiye'de, 21. Yüzyılda ana dilleri Kürtçe olan bir halkın ana dili üzerindeki yasaklar hala sürerken, Leningrad Devlet Üniversitesi bünyesinde kurulan Farsça Kürsüsü bünyesinde, 1931 yılında Kürdoloji alanındaki ilk önemli bilimsel çalışma, Kürt Semineri ile yapıldı. İsak Sukerman ve Qanadê Kurdo Kürtçe üzerine bilimsel çalışmalar yaptılar. Üç yıl sonra, 1. Kürdoloji Kongresi düzenlendi. Ermenistan Bilimler Akademisi içinde açılan Doğubilimciler Bölümü ile de Kürtçe üzerine çalışmalara hız verildi. Asıl önemli gelişme, 1959'da Doğubilimleri Enstitüsünün Leningrad Dalı bünyesinde açılan Kürdoloji Bölümü ile oldu. Başka dillerde Kürtçe üzerine yazılan doktora tezlerinin yanında, 19 tanesi de Kürtçe yazıldı. 1921 yılında ise Hakop Gazaryan tarafından hazırlanan Kürtçe alfabe yayınlandı. Ereb Şemo Şemilov ise, 1928'de Leningrad'daki Doğu Enstitüsü'nde çalışmalar yaptı. Daha sonra İvan Marogulov ve H. A. Orbeli ile birlikte, 1929'da Latin harfleriyle Kürtçe alfebe hazırladı. Ekim Devrimi bütün dillere verdiği önem gibi, Kürtçe'yi de ihmal etmedi.

Bu gün, Sovyetler Birliği'nin Azerbeycan'a yaptığı kültürel soykırımı gündeme getirenlere bir hatırlatma yapmakta fayda var. Açsınlar bir Azeri TV'si, Sovyetler döneminde çekilen Azerice filmleri izlesinler. Evet! İkinci savaş sonrası bürokratik bir sosyalizme evrildi yönetim. Evet! Stalin'in 'tek ülkede sosyalizm' anlayışı nedeniyle, Yunanistan ve İspanya devrimci mücadelelerine destek sağlanılmadı. Bir çok devrimci, faşistler tarafından öldürüldü. Evet! Stalin muhaliflerine karşı zaman zaman sert davrandı ama arşivler Stalin'in o kadar da günahkar olmadığını söylüyor. Evet! Savaş sonrası farklı etnitiselere (Kürtlerde dahil) mensup bir çok insan toplama kamplarına sürüldü. Ama ne yazık ki bu insanlar, Nazilerin Kafkas cephesinin gönüllü askerleri oldular. Anayurt savunmasını faşizme karşı verirken, faşizme gönüllü askerlik yapmak da bir bedel gerektirmeliydi. Sovyet deneyiminin eksiklikleri ve hatalarını sürekli belirtirken, kazanımlarını unutmak, tarih karşısında dürüst bir duruş sergilememize engel olur.

Doğan Durgun
dogandurgun68@gmail.com

Hiç yorum yok: