19 Mart 2010 Cuma

Roman Açılımı mı Asimilasyonu mu?


AKP'nin açılımlarına karşı o kadar çok yazılıp, çizildi ki, neredeyse bunu yazanların hepsi açılım karşıtı sanılacak. Oysa tam öyle değil. Türkiye'nin Kürt, Demokratik, Alevi, Ermeni, Roman vs her konuda açılama ihtiyacı var, hem de çok acilen. Yanlış bulunan açılım yapma fikri değil, yanlış bulunan açılım adı altında yapılanların Türkiye'nin mevcut sorunlarına cevap olmadığı, göz boyamaktan, kandırmaktan başka bir şey olmadıklarıdır. Tüm açılımların ana fikri, Başbakan Erdoğan'ın Roman açılımında sarf ettiği 'size kim ne derse desin, siz Roman'sınız. Yani siz insansınız' sözlerde açıkça görülüyor. Erdoğan'ın bu sözlerinden 'şimdiye kadar kimse sizi insan yerine koymadı, ben sizi insan yerine koyuyorum' anlamı çıkıyor. Ne Romanları, ne Kürtleri, ne de dünyanın her hangi bir yerinde yaşayan başka azılıkları insan yerine koyup koymama endişesine kapılmak bile ayıptır. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu açılım da birilerini insan yerine koyup koymama değildir. Birbirinin yaşam tercihlerine saygı duymasını bilmektir.

Türkiye'de eksik olan da budur. Başbakan Erdoğan, Romanların bir kesiminin eline 100'er TL tutuşturup İstanbul'a getirtmeyi başarmış ve güzel birkaç söz de söylemiş olabilir. Ama Erdoğan'ın sözleri o insanların ne kadar talepleriyle örtüşüyordu? Erdoğan onlara TOKİ konutlarında oturmayı vaat ediyor ve 'artık Roman vatandaşları çadırlarda görmek istemiyorum' diyor. Romanlar ise; 'Sulukule yıkılmasın', 'biz kapının önünde oturmaya, çay içip çekirdek çıtlatmaya alışmışız. Toplu konutlarda oturamayız' diyorlar.

Romanlar ille de Sulukule'deki viranelerde yaşayalım demiyorlar. 'Yarı aç, yarı tok olsak da, başımızı altına sokacak bir damımız olmasa da biz Romanlarla birlikte yaşamak istiyoruz' diyorlar. Bu yüzden 'ille de Roman olsun' diyorlar. Başbakan ise onlara TOKİ konutlarında oturmayı vaat ediyor. Romanları birbirinden ayırıp dağıtmaya, kendi kültürlerinden uzak bir ortamda yaşamaya ve hiç tanımadıkları insanların arasında yaşamaya zorluyorlar. Bunun adı asimilasyondur, beyaz soykırımdır.

Oysa Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu asıl açılım, azınlıkların inanç ve etnik haklarını tanıyan bir açılım yaklaşımıdır. Romanları veya başka azınlıkları insan olarak tanımadan da öte, onların azınlık kimliklerini tanıma fikridir. Türkiye'nin veya AKP'nin açılımlar fikrinin eksik olan yönü budur. Siyasal erki elinde bulunduran elit bunu 'kırmızıçizgi' olarak niteliyor. Hatta Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ geçen yıl 14 Nisan'da yaptığı basın açıklamasında 'bireysel hakları tanımalı ama gurup hakları katiyen' diyerek, açıkça dile getirmekten geri durmadı. Açılımların esas mimarıymış gibi duran Erdoğan da Roman açılımına ilişkin sarf ettiği sözlerle Başbuğ'u teyit etti.

Türkiye'nin başına bugün musallat olan Ermeni Soykırım tasarısı gibi birçok sorun da bu zihniyetten kaynaklanıyor. Batılaştırmayı şematik bir şekilde ele alan ve Anadolu'nun demografik yapısını görmezden gelerek, ulus-devlet olma uğruna tüm etnik yapıların inkarını seçen zihniyet bundan sorumludur. Bu zihniyetin hikayesi Osmanlının son yıllarına kadar uzamaktadır. Yıkılmakla yüz yüze olan Osmanlı imparatorluğu'nun son dönemlerinde çıkarılan fermanlardan başlamaktadır. Tanzimat Fermanı'yla Müslümanların, Islahat Fermanı'yla da Gayrimüslimlerin azınlık veya halkların hakları ellerinden alınmıştı. Merkezi otoriteyi güçlendirmek için çıkarılan her iki fermanla, vatandaşlara eşit haklar tanındığı iddia edilse de azınlıkların gurup hakları ortadan kaldırılmıştı. Müslüman halkların özerk yapıları sınırlandırıldı, Gayrimüslimlerin de ayrıcalık ve ruhani muafiyetlerine son verilmişti. Osmanlı'nın son dönemlerinde başlayan ve günümüze kadar devam eden isyanların hemen hemen hepsinin ve bugün iddia edilen soykırım ve katliam iddialarının doğmasına neden olan yaşanmışlıklara neden olan da bu fermanlardır. Türkiye'de yapılması gereken değişim köklerin devlet yapılanmasının içine salan bu fermanların yarattığı zihniyetin kökünden sökülmesidir.

Aksine, ellerine 100'er TL tutuşturup, Romanları İstanbul'a toplamak ve orada birkaç güzel söz söylemek Türkiye'nin sorunlarına cevap olmayacaktır. Genel seçim tartışmalarının yapıldığı bir dönemde, içeriği yeterince doldurulmamış bu sözlerin propagandayı ne kadar aşacağını da zaman gösterecektir.

NİHAT KAYA

Hiç yorum yok: