30 Mart 2010 Salı

Kurumlaşmış Erkek Egemenliğine Hayır!

Biz kadınların yürek-duygu ve akıl dünyası cinsiyetçi ideolojiden arınırsa erkek aklı ve duygudan yoksun iktidar dünyasının yaşanılmazlığı, adaletsizliği, kötülüğü, zulmü saklanmak için hiçbir maske takamaz.



ŞAFAK ARYEN

 
Tecavüze uğramak; ruhen, fiziken, her türlü şiddete maruz kalmak, altında ezilmek, başkalaşmak, zayıf ve korumaya muhtaç olmak, iradesizleşmek, başkasının mülküne dönüşmek vs. daha da çoğaltılabilecek egemenlik kaynaklı ideolojinin yol açtığı sonuçlar sistematik bir uygulamayla kendisini kimliksel özelliklere dönüştürmekte. Toplam ifadesinde tecavüz kültürünün uygulanma biçimleri olarak değerlendirilebilecek bu gerçeklikler elbette kadın olarak kadın olamamanın, ben-biz olamamanın temel nedenini oluşturmakta. Özgürlük
İhtiyacı ve insan olma zorunluluğunun bilinci ve gerekliliğiyle soruna yaklaşırsak insan eliyle inşa edilen tecavüz kültürünü tanımlamış, onunla mücadele iradesini açığa çıkarmış oluruz. O halde öncelikli olarak nedir tecavüz kültürü, nasıl uygulanıyor diyoruz, demeliyiz.
Tecavüz kültürü esasında cinsiyetçi ideolojiye dayalı yapılanmış zor karakterli, el koyma, gasp etme, mülkleştirme, militarizm temelinde içerik bulmuş bir kültürel dokudur. Yani kaynağında cinsiyetçi ideoloji, dolayısıyla hiyerarşik, iktidarcı, devletçi zihniyet vardır. Reber APO; “Cinsiyetçiliğe, hiyerarşik çıkıştan beri iktidar ideolojisi olarak anlam yüklenmiştir. Sınıflaşma ve iktidarlaşma ile yakından bağlantılıdır” derken tecavüz kültürünün dayandığı ideolojik alt yapıyı ifadelendiriyor. Cinsiyetçi ideoloji doğal toplum ve onun kadın öncülüklü özgür kültürü karşısında bir karşı devrimdir. Yani kadın şahsında kadınla birlikte toplum aleyhine gerçekleştirilen bir karşı devrimdir. Bu karşı devrim tarihin seyrini değiştirmiştir. Devletçi ideolojinin, devletçi, iktidarcı sistemin tarih sahnesine çıkmasına ve günümüze kadar kurumsallaşmasına yol açmıştır. Bu nedenle beş bin yıllık egemenlikli sistem tecavüz kültürü olarak adlandırılır. Tecavüz kültürü, öncelikli kaynağını iktidarcı ideolojiden aldığından en fazla da iktidarın kurumlaşmış ifadesi olan devletçi yapılanmaların özünü belirlemektedir. Devlet yapılanması esasında toplumun, halkların kadınların hak ve özgürlüklerine el koyma aracıdır. Kendisini kurumlaştırırken orduya dayalı şiddet yöntemini kullanırken işgal edilen ülkelerde her türlü zor uygulaması, halkları ele geçirmede öldürme ve emeğine el koymanın yanı sıra kadınlara hatta erkeklere tecavüz ederek toplumu kişiliksizleştirme devletçi ideolojinin pratikleşme biçimidir. İşgalci güçlerin her türlü uygulaması diğer devletçi güçlerce ciddi bir tepki görmemekte, böylelikle insan zihninde tecavüz kültürü meşrulaştırılmaktadır.
Devletlerin koruma araçları olarak geliştirilen hukuk bu uygulamaların meşruiyetini sağlamaya dönük bir donanım olmakta, şiddetin yanı sıra kanunsal zor uygulanarak insanın varlık hakkına tecavüz edilmektedir. Ortadoğu devletçi yapılanmalarında devlet zoruyla kadına ve topluma sahip olma şekli daha kaba yöntemlerle kendisini ortaya koyarken batı toplumlarında da insanın kimliği, kişiliği, bedeni ruhu daha inceltilmiş yöntemlerle, liberal yaklaşımla daha derin yaşanmaktadır. Kadının statüsü iradesi ve insan olma kimliğinin getirdiği hakların ötesinde sisteme ve erkeğe hizmet sınırlarında devlet eliyle belirlenmekte, cinselliğinin pazarlanması bireysel özgürlükle ifade edilmekte.  Tecavüz kültürünü meşrulaştıran devletin kendisidir. Fuhuş bir devlet politikası olarak kurumsallaşmıştır, resmiyet kazanmıştır. Devlet nezaretinde yaptırılan fuhuştan devlet vergi almakta, ancak kayıt dışı yapılan fuhuş ise polis baskınına uğramakta. Hukuk sistemlerinde kadın üzerindeki tahakkümcülük birçok yasa da meşrulaştırılmakta, özellikle toplumların teslim alınıp sisteme hizmet ettirilmesinde kadın kimliğinin işgali meşrulaştırılmaktadır.
Toplumda içerilmiş kölelik, bu anlamda iktidarcı ideolojinin tecavüz kültürüne maruz kalma siyasal ve sosyal sonuçlar doğurmaktadır. Siyasal sonuçlar açısından toplumun devleti beslemesi, onaylaması, iktidarın kendisini süreklileştirmesini beraberinde getirmekte, her türlü hakkın devletçe gaspının reva görülmesi iktidarı meşrulaştırmaktadır. Bunun bir diğer yönü sosyal sonuçlardır. Asimilasyona, talana maruz kalan bir toplumun kimliğinden uzaklaştırılması ve o toplum açısından bunun kabulü onursuzluk doğurmakta, kendinden tavizi süreklileştirmektedir. Zorla ya da ideolojik yöntemlerle köleliği kabul etmek kişilik parçalanmasına ve irade yitimine yol açmakta, bunalım, umutsuzluk, mücadelesizlik, anlam gücünün yitirilmesi, manevi çöküntü toplumun karakter özelliğine dönüşmektedir. Aile esasta devletçi yapılanmanın süreklileştirilmesi aracına dönüştürülürken erkeğe kadın üzerinde her türlü tasarruf hakkının verilmesi, kadının mülkleştirilmesi üzerinden erkeğin köleleştirilmesi kendine yabancılaşmayı doğurmaktadır. Bu denklemde özsel gücünü yitirmiş sağlıksız bir toplumsal gerçeklikle, direnç gücü bulamayan ve dayatılana teslim olan kadın ve erkek gerçeği söz konusu oluyor. Böyle bir yapılanma sisteme direnç yerine toplum içi şiddeti, ahlaki çöküntüyü, bireyciliği, zorla gasp etmeyi, kadını en dip noktaya indirgemeyi, cinselliği hayvani dürtülerle ele almayı beraberinde getiriyor. Nitekim dünya ölçeğinde açığa çıkan istatistiksel sonuçlar günlük olarak bile kadına tecavüz, şiddet kullanımı, başkasının malını gasp etme vs. noktalarda fiili durum oranını yüz binlerle ifadelendiriyor. Basit bir tatmin, ya da hakimiyetini ilan adına kadına fiziksel tecavüz insanlığın dip noktaya vurduğu noktadır. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda gelinen nokta; toplumsal çöküntü, yaşamın anlamsızlaşması, insanlık açısından değer yitimi, özgür ve eşit yaşamdan büyük uzaklaşma ve kopuştur. Tecavüz kültürüne en fazla kadın maruz kalmakla birlikte kadınla başlayan kadınla biten bir durum değildir. Kadın üzerinden başlatılıp tüm toplum tecavüze uğramaktadır. İrade kazanmamış, toplumsal politikanın yapılmadığı her sistemde toplum tecavüzü günlük olarak yaşamaktadır.
Tecavüz kültürünün içeriği ve sonuçlarını bu temelde değerlendirirken doğadan sapma olarak ele alınabilecek bu durumu aşmanın zorunluluğu, bu anlamda ahlaki ve politik toplum denkleminde yeni özgürlüksel bir kültürel doku inşa etmenin ihtiyacı vardır. Otuz yıllık mücadele geleneği ve mirasına dayalı kadın özgürlük hareketinin başlattığı “özgürlük mücadelesini yükseltelim, tecavüz kültürünü aşalım” kampanyası özde kadın özgürlük mücadelesinin önemli bir aşaması, cinsiyetçi ideoloji ve uygulamaları karşısında yoğunlaşmış bir tutum oluyor. Tecavüz kültürüne hayır diyebilmek her alanda radikal değişimi dayatmak, özde verili kadın kimliğinden kurtularak kendi özsel kişiliğimizin önünü açmak anlamına gelir. Kadınların erkek kültürü ve buna göre yapılanmış kişiliğiyle mücadelesi bir öz savunma ilkesidir. Böyle bakmak ve savunma mekanizmamızı güçlü oluşturmak durumundayız. Çünkü biz kadınız, insan olmanın özünü taşıyoruz, her türlü hakarete, küçük düşürmeye maruz kalanız, bunun hesabını soracak yürek ve beyine sahibiz, ben ve biz olmak isteyeniz. Peki tüm bunların pratik tutumu olacak kampanyayı hangi alanlarda yoğunlaştıracak, neyi hedefleyeceğiz?
Öncelikli olarak örgütlenmeyi temel hedef olarak belirlemeliyiz. Örgütsüz olan zayıf olandır. Sistem esasında kadını tekleştirip, kadının kadınla ilişkisini rekabete dönüştürerek gücünü parçalayıp kadını sistem içileştirdi, kendi cinsiyle uğraşır hale getirdi. Bunun için öncelikli olarak örgütlülük ve kadın birliği gerekli. Örgütsüz tek bir kadın bırakmama, köylerden başlayarak, her mahallede, her sokakta, ilçede, illerde mutlaka örgütlülüğü hedeflemeliyiz. Dev bir kadın organizasyonuna ulaşabilirsek, yine kadın gündemli ne zamanki milyonlarca kadını harekete geçirebilen bir kapasiteyi ortaya çıkarabilirsek işte o zaman böylesine kadın örgütü karşısında hiçbir sistem dayanamaz. Toplumsal gerilikler erir. Bu kampanya süresince ideolojik olarak eğitim, örgütlenme, komün ve meclisleşmeyi işin esasına oturtmak gerekir.  Özgürlük mücadelemizin Kürt kadınının şahsında ve toplumda ortaya çıkardığı sosyal devrim, kültürel devrimin ortaya çıkardığı gelişmeler fazlasıyla buna imkan tanımaktadır.
Bunun ikinci adımı siyasal amaç olarak ifadelendirilebilecek devlet ve iktidarcı yapılanmanın kurumlaştığı gerçeklik karşısında mücadeledir. Devleti meşrulaştıran toplumun itaatidir, tecavüz kültürünü meşrulaştıran devlettir. Bunun karşısında kadının ve halkımızın haklarını korumak, mücadele etmek, toplumsal gerçeklikte devlet otoritesini zayıflatmak ve etkisizleştirmeyi önde tutmak kampanyanın önemli bir hedefi olmalı. Önderliğimiz “devlet erkeğin kurumlaşmasıdır” diyor. Kurumlaşmış erkeklik; kurumlaşmış egemenlik, uygulamada kurumlaşmış başta kadına dönük olmak üzere sömürgeciliktir. Bu nedenle kampanya kapsamı kurumlaşmış erkekliğe ve onun her türlü uygulamalarına radikal bir “HAYIR” olabilmeli.
Kuşkusuz verili toplum, verili kadın ve erkeklik toplumsal cinsiyeti hem uygulayan, hem üretendir. Kişiliğe dönüşmüş verili özellikler toplumsal olarak içerilmiş köleliğe yol açmaktadır. Bu nedenle toplumsal değişimi hedeflemek, kadın ve erkek kimliğini sorgulatmak, kadında çaresizliği, boyun eğmişliği ya da özgürlük yanılsamasıyla gönüllü uygulayıcılığı, erkekte devlet köleliğini, dürtüsel yaşamı aşmak toplumsal hedef olmalı. Öyle bir verili toplum gerçeğiyle karşı karşıyayız ki tecavüze uğramış kadın suçlanmakta, dışlanmakta, toplumsal kabulün dışına itilmekte. Bu gerçeklik, bu algılayış, bu adaletsizlik ve buna yol açan verili ahlaki yapı yaşanılır, kabul edilir değil. Kampanya toplumsal değişimi insan olmanın hakkını ve bunun gerektirdiği adaleti sağlama duygusuyla yoğunlaşmalı, bilinçli ve ısrarlı bir hamle olmalı.
Kadın özgürlüğü genel bir sorundur, bunun muhatabı bütün kadınlar, dolayısıyla bütün toplumdur. Bunun bilinciyle yaklaşırsak kadın birlikteliği gerekliliği ve ilkesine dayalı olarak tüm kadınların bu mücadeleye katılımı ve devletçi siyasetlerin, marjinal tutumların ötesinde özgürlük istemiyle kendilerini ifade etmeleri önemlidir, önemsenmelidir. Çünkü özgürlüğün koşulu; bilinç, örgütlenme, güç biriktirme, irade açığa çıkarma ve bunu mücadeleye dönüştürme cesaretidir. Kampanya tüm kadınlar açısından bu bilinci ve katılımı sağlamanın vesilesi, aynı zamanda pratik uygulama alanı olabilmeli.
Kürt kadınının tecavüz kültürüne tavrı hem cins hem de ulusal kimliğine sahip çıkması anlamına gelir. Sosyolojik açıdan devlet zulmünün yol açtığı kişilik parçalanması kadar toplumsal dokunun da her parçanın özgünlüğüne göre değişmekle birlikte ağır hastalık sorunları, cinsiyetçi ideolojinin hukuku ve uygulamaları çok yoğun. Berdel, küçük yaşta evlendirme, töre cinayetleri, fuhuş sektörünün yozlaştırıcılığı, aile içi tecavüz gibi sıralanabilecek hastalıklı durumlar Kürt kadını açısından tecavüz kültürünün kapsamında ele alınmalı, ele almalıyız. Kürt kadınları olarak şunun bilincine varmak durumundayız; kadın kendi özgürlüğünü kendi dinamikleri ve örgütlülüğüyle yaratabilir, yaşanılmaz olanı reddedip, hak ettiği geleceği öz iradesiyle yürüteceği mücadeleyle kazanabilir. Kadının özgürlüğü özgür Kürt kimliğini yaratmanın ön koşuludur. Güney Kürdistan örneğinde de görüldüğü gibi ilkel milliyetçi, işbirlikçi siyasi yapılanma kadına daha fazla kötülük ve zulüm getirir. Güney parlamentosunda kararlaştırılan çok eşli evlilik tecavüzü resmileştirmektir. Bu nedenle özgür kadın özgür kimlik denklemini görmek, biz kadınların özgürlüğünü sınırlandıran hiçbir siyasi yaklaşıma geçit vermemek, kadın birliği ve mücadelesini dört parçada örgütlemek elbette özgürlüğümüz ve geleceğimiz için önemlidir. Gerçeklik buysa Kürt kadınının tecavüz kültürüne cevabı etkili ve radikal olmalıdır. Bu nedenle kampanyayı mücadeleye vesile edip bilinçlenme ve eylem diyalektiğinde etkili katılmak özgürlük onuru adına güçlü bir tutumu ifade eder.
Biz kadınların yürek-duygu ve akıl dünyası cinsiyetçi ideolojiden arınırsa erkek aklı ve duygudan yoksun iktidar dünyasının yaşanılmazlığı, adaletsizliği, kötülüğü, zulmü saklanmak için hiçbir maske takamaz. Korkanın, yüzünü gösteremeyenin maskeye ihtiyacı vardır. Bu maskeyi düşürmek özgürlük mücadelesinin yarısıdır. Bu nedenle bilinçli, yürekli ve duygu yüklü bir kadın gerçeği karşısında kötü olan görülsün ve yenilsin demeli, bunun amansız mücadelecisi olmalıyız. Tecavüzcünün yüzünü deşifre edip ona hayır diyelim, özgürlük mücadelesini yükseltip onu yenelim, yaşamımızı bütün çirkinliklerden yıkayıp bize ait olanla yaşamı örgütleyelim ve daha güzel bir dünyanın inancıyla bu inancın pratikçileri olalım. Bunun için bütün istemimiz ve inancımızla diyelim ki; “özgürlük mücadelesini yükseltelim, tecavüz kültürünü aşalım!”

Hiç yorum yok: