15 Mart 2010 Pazartesi

Kitlelerle kucaklaştığı için PKK yaşadı

“PKK’nin gerek politik-ideolojik çerçevesi, gerek kurumsal yapısı bir silahlı hareketten çok daha fazlasını ortaya çıkarttı. Erbil’den Kazakistan’a, Ermenistan’a, Rusya’ya, Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanan son derece geniş bir ağ üzerinde yer alan, hem Türkiyeli hem de dünyanın her yerinde yaşayan, bölünmüş Kürtleri etrafına toplayan dünya çapında bir hareket olmayı başardı.”

Türkiyeli aydınlar 31. kuruluş yıldönümünde PKK’yi değerlendiriyor - 1
PKK’nin kuruluşundan bu güne kat ettiği mesafeyi ve Türkiye soluyla ilişkilerini değerlendiren Sevim Belli, Ertuğrul Kürkçü ve Veysi Sarısözen gelişim seyrini, “Kitleselleşme, nitelik sıçraması ve meşruiyet kazanma” olarak tanımlarken, Türkiye solunun ise ‘ağabeylik kompleksi’nden kurtulması gerektiğini belirtti. PKK’nin öncekilerden farklı bir şekilde halk hareketi olarak mücadeleye başladığına işaret eden Sevim Belli bunun gerekçesini dünya konjonktürüne bağlarken aynı zamanda diğer bir nedenin de Kürtlerin karşı karşıya kaldığı büyük baskılar olduğunu söyledi. PKK’nin öncekilerden farklı bir şekilde halk hareketi olarak mücadeleye başladığına işaret eden Sevim Belli, bunun gerekçesini dünya konjonktürüne bağlarken, aynı zamanda diğer bir nedenin de Kürtlerin karşı karşıya kaldığı büyük baskılar olduğunu söyledi. Belli, PKK’nin fiili olarak ortaya çıktığı 12 Eylül darbe döneminde Türkiye’nin siyasi tablosunu ise şu su şekilde resmetti: “Altıyüz bin insan tutuklanmış, tüm gruplar sindirilmiş, Türkiye’de silahlı mücadele ise hemen hemen yok. Bu ortamda Kürt hareketi Türkiye’de de genel bir ‘hoş geldin’ havası ile karşılandı. Ancak Türkiye siyaseti içerisinde devletin baskısına kafa tutacak güç kalmadığı ve sosyalist mücadeleyi biraz daha önlerine koydukları için, Kürt ulusal mücadele safhasına birdenbire katılamadılar. Kürt hareketinin doğuşunun haklılık nedenleri vardı, dolayısıyla halkın desteğini aldı ve tutundu. Dikkat çektiği bir diğer nokta da Kürt hareketinin kurucu kadroları arsında Kürtler ve Türklerin birlikte yer almasıdır.”

‘Türkiye solu ağabeylik kompleksini bir tarafa bırakmalı’
Birçok sosyalist hareket tarafından Kürt mücadelesinin ortaya çıkmasının sosyalist hedef önünde engel olarak görülmeye başlandığını söyleyen Belli; “Ulusal sorunlar hallolmadan bir ülkede sosyalizme geçmenin çok büyük zorlukları vardı. Biz bunu böyle öğrendik. Bir millet önce seninle eşit olmalı ki kardeşleşebilsin. Eşit olmadan efendi ile köle kardeşleşemez. Bu halkın eşitlenmesi lazımdı” sözleriyle söz konusu savı da çürüttü. Belli, Kürtlerin mücadelesi karşısında bazı sol grupların Kürtleri mızıkçılık yapmakla suçladığını, hatta bazı grupların ‘PKK, Türkiye hareketini alır götürür’ diye bir endişe ve rekabet haline bile büründüğünü de vurguladı. Bu karşı çıkışın yeni ayrışmalara neden olduğunu söyleyen Belli, “Bazıları Kürt hareketine baştan sona aynı tavrı sürdürürken, birçokları baştan rekabet duygusuyla karşı olsa da Kürt hareketinin gerçekten halkçı hareket olarak ortaya çıkmasının anlaşılmasından ve başarı sağlamasından sonra sempati duymaya başladılar” ifadelerini kullandı.

Kürt hareketinin bugün ulaştığı noktadaki durumunu halkla bütünleşmesi ve halkın önderliğini benimsemesi sonucuna bağladığını kaydeden Belli, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Türkiye’deki genel devlet siyasetini izlerseniz Kürt hareketinin ortaya çıkışı demokrasiyi zorladı. Bize de yardımcı oldular. Kürt hareketi, Türk solunun da bilinçlenmesine, meselelere daha derinlemesine yaklaşmasına sağladı. Kompleksten vaz geçelim artık; ne olacak ki Kürt hareketi önümüze geçerse, hala Kürt, Türk diye ırkçılık mı yapacağız.”

‘PKK kendi tabanı ile buluşmayı başarmıştır’
PKK’nin 12 Eylül döneminde tüm solla birlikte Kürtlere yöneltilen çok ağır baskılara ve Kürt halkının varlığını, haysiyetini unutturma çabasına ve verilen bir cevap olduğunu söyleyen Ertuğrul Kürkçü, başka hareketlerin de aynı şansa sahip olduğunu ancak bu şansı değerlendiremediklerini söyledi. Kürkçü; “Bu şansı PKK değerlendirdi. Aslında ilk bakışta böylesi bir harekete nesnel olarak imkân olmadığını düşünmek için çok fazla sebep vardı. Şemdinli ve Eruh baskınları olduğu zaman örneğin, ben bu harekete bir anlam yükleyememiştim. Fakat onca birikmiş problemi ve ihtiyacı, o kadar keskin bir dille ifade ettiler ki sonuçta farklı düşüncede bulunan pek çok sol Kürt akımının da kendisini lağvederek ya da belli bir süre ittifak halinde kaldıktan sonra, kendisini ortadan kaldırarak PKK’ye katıldıklarını biliyoruz. 1984’den bugüne baktığımızda ve PKK’nin süreci çerçevesinde olayı değerlendirdiğimizde, PKK’nin sadece bir askeri hareket olmadığını, aynı zamanda bir halk hareketi olduğunu, halkın bu hareketin eşliğinde kendisini toplumsal olarak ifade etiğini, Kürt gençlerine, Kürt yoksullarına bir hedef, bir dinamizm kazandırdığını görüyoruz. Sonuçta hareket bir halk savaşının başlaması ihtiyacının ifadesi sonucu kuruldu ve bu hareketin Kürt halkı tarafından beklendiğini, sonrasında büyüyen kitlesellik bize gösterdi. O nedenle bu hakikati unutmamamız lazım” diye konuştu.

‘Hareket sosyal değişimi kurumsallaştırdığı için ayakta kaldı’
Türkiye devrimci hareketinin de kendi etki sahasında kimi sosyal değişimleri yarattığını, ancak PKK’nin sürdürdüğü mücadele ile yaratılan değişimlerin kurumsallaştırılarak muhafaza edilmesinin başarıldığına dikkat çeken Kürkçü, “PKK’nin sürdürmüş olduğu mücadelenin gerek kırsal gerek kentsel alanda, özelikle kadın mücadelesine çok büyük bir ivme kattığını görüyorum. Herkes de bunu fark ediyor. Bunu muhafaza etmek için kurulmuş kadın partisi gibi özel mekanizmalar, PKK’nin de hep var olan geleneksel hareketlere dönüşme ihtimalini ortadan kaldırıyor. Örneğin farklı coğrafyalarda bile olsa Kürtlerin değişik sosyal kesimlerini yansıtan Barzani ve Talabani hareketini hatırlayalım. PKK’nin ise gerek politik-ideolojik çerçevesi, gerek kurumsal yapısı bence bir silahlı hareketten çok daha fazlasını ortaya çıkarttı. Erbil’den Kazakistan’a, Ermenistan’a, Rusya’ya, Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanan son derece geniş bir ağ üzerinde yer alan, hem Türkiyeli hem de dünyanın her yerinde yaşayan, bölünmüş Kürtleri etrafına toplayan dünya çapında bir hareket olmayı başardı. O çerçevede bütün olarak bakınca, yanlış fikre saplanmaktan dolayı insanların savrulduğu bir yönelim mi var yoksa kendi kendini kuran bir hareket mi tartışması kesinlikle ikincisi yönünde son buluyor. Bilimsel namusa sahip her sosyolog bunu gözleyecektir” diye konuştu.

Kürt devrimci hareketinin kendi öznesi ile buluşmaya başardığını belirten Kürkçü, “Kürdistan’da yaşayan ve mücadele eden bütün emekçiler, hareketle iç içeler. Sokağa çıkmalar, eylemler, grevler, her zaman yüzde 99 katılımla gerçekleşiyor. Geleneksel zeminde duranlar da hareketin meşruluğunu görüyor ve çağrı herkese ulaşıyor. Son olarak Silopi’ye gelişlerde gördük. PKK kendi kendine ne kadar çalışsa da o büyüklükte bir kitleyi oraya toplayamazdı. İnsanlar, kimse bir yere taşımadan oraya geldiler. Bu örgütlü yada örgütlenmeye çalışan herkesimin gıpta ettiği bir şey.” dedi.

‘PKK, sosyal hareketler tarihi açısından olumlu bir bilanço yarattı’
PKK’nin yarattığı kazanımları da değerlendiren Kürkçü şunları söyledi; “Çok büyük kayıplar var. Hangi taraftan olursa olsun 40 bin insanın hayatını kaybetmesi, Türkiye’de bir küçük kent nüfusunun ortadan kaldırılmasını gözümüzün önüne getirelim. Muazzam bir çatışmadan söz ediyorum. Milyonlarca insan askerlik yaptı ve ölme öldürme üzerine hayatlarını ve zihniyetlerini kurdular. Bunların bedelini ödüyoruz. Bir yandan böylesine bir tablo var ama öbür taraftan da şu var. Öncelikle bu mücadele insanlara, eğer boyun eğmezlerse kendi taleplerinin gerçekleşebileceğine dair bir ders verdi. İkincisi, kimlikler için mücadele etmenin gerekliliği ve yerindeliği gösterildi. Şimdi Deniz Baykal ‘insanın kimliği şerefidir’ diyor ya. Bunu 20 yıl önce söylemezdi. Demek ki insanlar kendi haysiyetlerine, şereflerine sahip çıkma cesareti kazandılar. Ve böylelikle Türkiye’de birçok yapı ortaya çıktı, kendisini ifade etti.”

‘PKK kitlelerle kucaklaştığı için yaşadı’
PKK’nin devrimci sürecin hızını yitirdiği yıllarda kurulduğunu hatırlatan Veysi Sarısözen, buna rağmen gerek koşullardan kaynaklı, gerekse PKK’nin Kürtlerin birçok talebine yanıt vermesi nedeniyle uzun ömürlü olduğunu söyledi. PKK’nin sosyo-politik bir harekete dönüşmesi ile kitle kaynaşmasını gerçekleştirdiğini ve kimi tarihsel fırsatları da kendisi açısından avantaja döndürdüğünü belirten Sarısözen, zamanla PKK’de ortaya çıkan nitel değişikliğe de dikkat çekti. Kitle ile bütünleşmenin aynı zamanda silahlı eylemlerin yozlaşmamasının garantisi olarak tarihte gözlemlendiğini ve özellikle de bu nedenle Türkiye solunun birçok silahlı eyleminin unutulmasına karşın, PKK için böyle bir şeyin söz konusu olmadığını anlatan Sarısözen, PKK’ye yönelik tahlillerini şöyle sürdürdü: “PKK’nin ilk silahlı eyleme geçmesi, gerek devlet gerekse Türk milliyetçiliği tarafından çok ağır şekilde suçlanmıştır. Oysa 84 olaylarından önce Türk solu pek çok silahlı eyleme imza attı. Bu gün bu eylemler hakkında hiç kimse konuşmuyor. Hiç kimse Türk solunun bu silahlı eylemlerini bir suçlama konusu yapmıyor. Ama 84 hadisesine karşı çok ağır suçlamalar var. Bunun sebebi Türk solunun yürütmüş olduğu bu silahlı faaliyetlerin hemen hemen hiçbir kalıcı, kitlesel destek kazanmamış olmasıdır. Destek kazanmadığı içindir ki gerek resmi makamlar gerekse bu sola düşman çevreler arasında yapılmış olan solun silahlı faaliyeti tek bir önem taşımadı. Demek ki buradan şu sonuçları çıkarıyoruz; güvenlik güçleri açısından ve statükocu güçler açısından önemli olan silahlı eylemler değildir. Silahlı eylemler onlar açısından kendi başına hiçbir önem taşımıyor, çünkü devlet kim ne kadar örgütlenirse örgütlensin, o örgütlenenlerden kat be kat güçlü silahlı kuvvetlere sahiptir. Onun endişesi bu silahlı çıkışlardan sonra kitlenin ne yaptığı ile ilgilidir. Eğer kitle olmazsa silahlı eylemler onlar açısından sadece kendi silahlı güçlerinin tecrübe kazanmasına yol açan eylemlerdir ve çok geçici sıkıntılara neden olur. Bu bakımdan biz 84 yılında gözlemlediğimiz PKK’nin silahlı eylemlere başlaması olgusunu onun ancak kitleselleşmesi sürecinde anlamlandırabiliyoruz. Bu gün öyle bir kitlesellik vardır. Türk solunun silahlı faaliyetlerini çoktan unutan egemen güçler 84 hadisesini unutmamaktadırlar. Aradaki fark böyle bir farktır.”

‘PKK öncülüğü isabetli duruşuyla kazandığı kitleyi korumuştur’
PKK’nin kitle desteğinin bir diğer nedeni olarak öncülük konusunda isabetli duruşlarına bağlayan Sarısözen; “Eğer öncüler sadece kendilerini kurtarmaya kalkarlarsa saygıyı ve güveni kaybederler ve bir daha da o güven ve saygıyı kazanmak çok zordur. Oysa biz PKK hareketinde ne görüyoruz. Bir bakıma Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların vaktiyle yaptığına benzer bir sivil öncülük misyonu görüyoruz. Bu insanlar demek ki kendilerini korumak yerine bir hareketin önünde öncülük etmeyi tercih etmişlerdir. Öyle olunca güvene layık unsurlar olarak görülmüşler ve soldan farklı olarak da bir kitle desteği kazanabilmişlerdir. Bu ister faşist, ister devrimci ya da muhafazakâr, her örgüt için geçerli yöntemlerdir. Sonuçta herkes eline silah alıp eylem yapabilir ama herhangi bir grup sadece istediği ya da silahlı eylem yaptığı için milyonları harekete geçiremez” dedi.

‘Türkiye solu Türk milliyetçiliğinin lekelerini taşıyor’
Türkiye solunun, Kürt soluna ve PKK’ye bakışına yönelik ise Sarısözen Türkiye solunun Kürt hareketine hazırlıksız olduğunu ve ayrı örgütlenmeye inanmamak gibi ideolojik dogmatizmin de bu hazırlıksızlığa eklenince uzun süre karşı eleştirilerde bulunduğunu ve Kürtlerin attıkları adımların anlaşılmasını engellediğini söyledi. Sarısözen; “Türkiye sosyalist hareketinin Kemalist kökeni, Kürt özgürlük hareketinin ortaya çıkış koşullarını anlamayı zorlaştıran başlıca faktörlerden biriydi. Bildiğiniz gibi Türkiye solu aslında Kemalist Cumhuriyetin bir unsuru olarak ortaya çıktı. Yani Türkiye sosyalist hareketi kendi tabanını Kemalist havuzdan derliyordu. Bu aslında sosyalist hareketler için kısa vadede bir bakıma büyük bir kolaylık sağlarken, uzun vadede ise Kemalist ideoloji ile donanan insanların kimi antiemperyalist fikirlerine karşın Türk milliyetçiliğinin lekelerini taşıdığından Kürt Özgürlük hareketinin ortaya çıktığı koşullarda Türk sosyalist hareketi kendi üzerindeki Kemalist lekelerden ötürü Kürt özgürlük hareketini anlamakta büyük zorluklar çekti.

‘İşçi ordu el ele, milli cephede sloganı geride kaldı’
İdeolojik bakımdan Türkiye geçliği üzerinde nispeten TİP’in yaratmış olduğu milliyetçi olmayan eğilimin yerini kısa bir süre sonra bir milliyetçi eğilimin aldığını anlatan Sarısözen, anti-emperyalist bir yaklaşımla iç içe geçen ideolojik duruşun sloganının milli cephe sloganı, devrimin adının da milli demokratik devrim olduğunu vurguladı. O süreçte işçilerin fabrika işgali sırasında, gençlerin işçilerle yaptıkları dayanışma esnasında atılan sloganın “İşçi ordu elele, milli cephede” olduğunu ifade eden Sarısözen; “Milliyetçilik kendiliğinden bir bilinç olduğundan, bu tabii ki çok kolayca etki yapan bir slogandı ancak aynı zamanda da Kürt hareketini yok sayan bir yaklaşımdı. Bence o dönemde bu stratejik tercih daha sonra ağır sonuçlar doğurdu. Hala bazı sosyalistim diyen çevrelerin orduyla, darbecilikle dayanışma içinde olması Kürt ulusal hareketinden uzak durma eğilimleri hep o geçmişteki çizginin bu gün hala yansımaları olarak karşımıza çıkıyor.

Kürt hareketini ‘sınırları örgütsel sınırlar gibi dar olmayan ve milyonlara dayanan geniş hareketlerin toplamı’ olarak tanımlayan Sarısözen, bu nedenle günümüzde son derece marjinal duruma düşen, olağanüstü parçalanan sol ile Kürt hareketi arasındaki ilişkinin Genelkurmayın tabiri ile ‘asimetrik bir manzara’ ortaya çıkardığını ve dolayısı ile bu asimetrinin, Türkiye solunun slogan düzeyinde kalmaktan öteye geçemediği sürece pratik açıdan ciddi neticeler vermeye müsait olmadığını söyledi.

‘İnkâra karşı doğan PKK modern ve sosyalist bir harekettir’
Kürt sorunun tarihsel gelişimini ve PKK’nin ortaya çıkmasını değerlendiren akademisyenler ve yazarlar, PKK’nin inkâra karşı yoksul köylü bir hareket olarak doğduğunu, modernleşme hareketi olduğunu belirterek, “Buna karşı devlet feodaliteyi bir mücadele aracı olarak kullandı” tespitinde bulundu. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan ve PKK’nin ortaya çıktığı koşullara dikkat çeken Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Kadir Cangızbay, Cumhuriyeti kuran bürokratik kadroların, kurdukları cumhuriyeti daha rahat ve istedikleri gibi yönetmek için tertipçiliği öngördüklerini belirtti. Cangızbay, Kürtler ile diğer inkar edilen kesimler arasında bir farklılık bulunduğunu belirterek, “Ama Çerkezler, Pomaklar ve diğer azınlıklar için Türkiye kendi anavatanları değil, Kendi anavatanlarından kovulduklarından geldikleri yer. Hâlbuki Kürtler için burası anavatanları, asli arazi unsurdurlar. İnsanları etnik esaslara göre ayrıştırmak esasen yanlış. Ama nesnel olarak bakılacaksa Çerkez’in Boşandığı durumu ile Kürtlerin durumu bu topraklar üzerine aynı değil” dedi. “Benim babam Tatar, ama Tatarlığını hiç ön plana çıkarmaz. Çünkü bunu yapmak ona Rus’tan sonra vatan sunmuş olan Türklüğe bir bakıma ihanet anlamına gelir. Çerkez içinde böyle. Ama Kürt için böyle değil, bulunduğu yer kendi vatanı. Böyle olmasına rağmen dilline kadar, kültürüne kadar her şey inkâr ediliyor. Buna tahammül etmek bile haysiyetsizlik olur” diyen Cangızbay, Kürtlerin bu duruma isyan ettiğini söyledi.

‘12 Eylül Kürtlere karşı mezalim olarak gerçekleşiyor’
Kürtlerin 12 Eylül’e karşı özel bir direnişi olmamasına rağmen, 12 Eylül’ün özel olarak Kürtlere karşı mezalim olarak gerçekleştiğine işaret eden ve her darbenin aynı zamanda askerin kendi ülkesini işgal etmek olduğunu söyleyen Cangızbay, “İşgalcilerin dili benim dilimden farklı olmadığı için, bunun işgal olduğunu algılamıyor ve anlamıyorum. Ama Kürt ve işgalcinin dili aynı olmadığı için bunu işgal olduğunu algılıyor. Dilini varlığı inkâr ediliyor. Benimde varlığımı ve dilimi yasaklarlarsa ne olur, herhalde dağa çıkarım. Her haysiyetli insan gücü yetiyorsa ve tabii ki sana düzde yer yoksa bir yere çıkacaksın, orda da dağ var. Bu isyan kendiliğinden olmuyor” dedi. PKK’nin böylesi koşullarda doğduğunu ifade eden ve bazılarının “PKK’yı MİT kurdurmuş” iddialarını hatırlatan Cangızbay, “Kurdurmuş da olabilir kurdurmamış da olabilir. Ama MİT projesiyle bir halk hareketi oluşmaz” diyen Cangızbay, “PKK her şeyden önce sol ve modern bir harekettir” tespitini yaptı.

‘PKK aynı zamanda bir Türkiye hareketidir’
Cangızbay şöyle konuştu: “O tarihten bugüne kadar bir sürü insan öldü. Ona rağmen fanatik misyon sahibi yaratıklar dışında bir Kürt Türk karşıtlığı olmadı. Bunda daha önce de söyledim. Öcalan’ın ve kök olarak PKK’nın Marksist ve solda bir hareket olmasından kaynaklanıyor. Milliyetçi bir hareket olarak çıkmadı. İsterse devlet kursun… Ama bunlar Kürt milliyetçiliği Kürt ırkçılığı yapmadı. Davası rejimleydi, davası devletleydi. Bu çok önemli. Birde bence PKK Kemalist projeyle denk düşen fonksiyona sahip oldu. Kadının özgürleşmesi, feodal ağalığın yıkılması konusunda büyük bir rol oynadı. Sistemde tam tersine feodaliteyi özellikle köy koruculuğunu da devlet iyice silahlandırdı besledi. Bölgede devlet beslemesi bir feodalite var. Bunlar küçücük kafalarıyla bölgede feodalite sorunu var diyorlar. E kardeşim feodaliteyi can çekişirken, eli silahlı cebi paralı özel bir güç haline getiren sizsiniz. Kendi insanlarını kendi insanlarına vurdurmak için 25 yıldır bu ihaneti devam ettiriyorsunuz. Gayri samimiliktir bu. PKK hareketi aynı zamanda bir Türkiye hareketidir. PKK hareketi aynı zamanda ezilmişin yoksul kılınmışın hareketidir. ABD’nin de korkusu aslında yoksulluk ezilmişlik, esasında solda bütün Türkiye halkının birleşmesini engellemek için etnik bir temele oturtmaya çalıştılar. Meseleyi etnik esaslara dayandırmak yerli kapitalistlerin işine geliyor.”

SÜRECEK

Hazırlayan GÜNEŞ ÜNSAL/ÖMER ÇELİK/ KENAN KIRKAYA-DİHA

Hiç yorum yok: