29 Mart 2010 Pazartesi

Kenan Evren'in prensesi Nazlı Ilıcak ve maskesini indiren Harold Pinter



Malum, gündem 'Yeni bir Anayasa.' Gündem bu olunca, en çok tartışılan da 12 Eylül Anayasa'sı. Ve benim aklıma, cunta anayasasının en büyük muhalifi pozlarında, kanal kanal gezip feylesof edasıyla kadraja giren Nazlı Ilıcak düşüyor. Hafızasız bir toplumun kahramanı olan bu kadına karşı Harold Pinter'i düşünüyorum. Geçmişine format atmış, yeni bir dizayn ile karşımıza çıkan Ilıcak'ın foyasını, Pinter'in anıları ortaya çıkarıyor.

Harold Pinter adını ilk kez 1985 yılında duydum. Çünkü Pinter Türkiye'ye gelmişti ve medya bir şekilde bu ziyareti haberleştirmişti. Aslında, askeri darbeler karşısında net tavırlar alan Harold Pinter'in Türkiye'ye gelmesi pek sürpriz sayılmazdı. 17 Mart 1985'te Uluslararası PEN [P.E.N., İngilizce Poets (şairler), Playwrights (oyun yazarları), Essayists (deneme yazarları) ve Novelists (roman yazarları) sözcüklerinin baş harflerinden oluşmaktadır.] adına, yazar Arthur Miller ile birlikte geldi. 12 Eylül cuntasının ağır koşulları altındaki o kaotik dönemde, Türkiyeli yazarların durumunu, karşılaştığı baskı ve sansürleri incelemekti amaçları. Beş günlük uzun bir ziyaretti bu. Arthur Miller ile birlikte Barış Davası'nı izlediler. Başbakan Özal ve kabineden hiç kimse randevu vermedi bu onurlu iki aydına. Gezi boyunca, işkence ve baskı altındaki birçok yazar ve sanatçı ile görüştüler, notlar aldılar.

1950'lerde, başını komünizm düşmanı senatör Mc Carthy'in çektiği The Crucible (Cadı Kazanı) operasyonunda sorguya çekilen ve 2005 yılında hayatını kaybeden kadim dostu Arthur Miller anısına yazdığı bir yazıda, bu geziden şöyle bahsedecekti: 'Arthur Miller ve ben İstanbul Havaalanı'na 17 Mart 1985'te indik. Gezi kötü başlamıştı. İki bavulumdan biri gelmemişti. Her şey bir yana, çorapsız kalmıştım. O yüzden Arthur bana kendininkileri ödünç verdi. Oldukça iyiydiler, uzun süre dayandılar.' Bu ziyaret sırasında ABD elçiliğinde ilginç bir diyalog oluştu. 'Hayatımın en gurur duyduğum anlarından biri' dediği olaydı bu. İkilinin ziyareti nedeniyle Büyükelçi Strausz-Hupe, elçilikte bir yemek verdi. Miller yemekte yaptığı konuşmada ABD'nin neden tüm dünyada -Türkiye de dahil- askeri diktatörlükleri desteklediğini sordu. Büyükelçi, konuşmasından dolayı ona teşekkür etti. Yemekten sonra 'beladan uzak durmak için' duvardaki resimleri incelediği sırada Pinter'ın yanına gelen büyükelçi onu sıkıştırdı. 'Bay Pinter, buradaki durumun gerçeklerini kavrayamamış gözüküyorsunuz. Rusların sınırın öte yanında olduğunu unutmayın.' Pinter'ın cevabıysa 'Benim bahsettiğim gerçekler testislerinize elektrik verilmesini kapsıyor' oldu. Bu küçük sohbetin ardından Miller ve Pinter elçiliği terk etti... Pinter sadece büyükelçiyle değil, yemekte bulunan Nazlı Ilıcak'la da tartışmıştı. Son zamanlarda demokrasi neferi olarak kendini adlandıran, 12 Eylül cuntasının hep karşısındaydım diyen Ilıcak, 'Size ne oluyor! Bu Türklerin sorunu ve onlar çözmeli; durumdan çıkar elde etmeye çalışıyorsunuz' deyince Pinter 'Bu hakareti size iade ediyorum' diyecekti.

KÜRTLER VE PİNTER

Bu ziyaretin Pinter'e öğrettiği en önemli şeylerden biri de Kürt gerçeğiydi. Pinter'in yolu bir kez Kürtlerle kesişmişti ve gereği yapılmalıydı. Ziyaret sonrası verdiği bir söyleşide: 'Birçok açıdan aydınlatıcı bir gezi oldu' dedi. 'İlk olarak Kürtlerin çektiklerini, aslında onların varlığının ortadan kaldırılmaya çalışıldığını ve dillerini konuşmalarının yasaklandığını gördüm.' Sözleri ile gereğini yapacağının ilk işaretini verecekti. Birkaç sayfa yazdıktan sonra, yazdıklarından emin olmadığı için, çalışmayı çöpe atacakken, eşinin engel olmasından üç yıl sonra, bu çalışmayı bitirecekti. 1988'de yayınlan bu çalışmanın adı, dili yasaklanan Kürtlere bir selamdı, adı 'Dağ Dili'ydi. Pinter, sadece bu kitapla yetinmedi. Aralık 1997'de Musa Anter Barış Treni üzerine Julia Guest'in hazırladığı sergi için ifade özgürlüğü kuruluşu Article 19'da yapılan toplantıda bir açılış konuşması yapacaktı. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komplo ile yakalanıp, Türkiye'ye teslim edilmesini şiddetle kınadı. Londra'da yaşayan Kürtlerin, Türkiye Büyükelçiliği önünde yaptığı protestolara bizzat katıldı. Hasankeyf, Munzur ve Ilısu baraj projelerine karşı çıkarak, bu projelerin amacının Kürtleri kendi coğrafyasından uzaklaştırarak, göçe zorlamak olduğunu belirtti.

Harold Pinter, Edward Said'in daha evrensel haliydi. Che'nin Bolivya'dayken çocuklarına yazdığı mektupta söylediği: 'Her şeyden önemlisi, dünyanın neresinde olursa olsun, her kime yapılırsa yapılsın, herhangi bir haksızlığı her zaman en içinizde hissedebilmelisiniz' sözlerini adeta içselleştiren bir modern zaman dervişiydi. İçinde yetiştiği Angola-Sakson kültürüne ve bu kültürle bütünleşen emperyalist politikalara, hiçbir zaman tutsak olmadı, taviz vermedi. Geçtiğimiz yıl, 78 yaşında yaşamını yitiren Harold Pinter'i de bu vesileyle bir kez daha yad edelim.

Doğan DURGUN
dogandurgun68@gmail.com

Hiç yorum yok: