7 Mart 2010 Pazar

Dilsel Jenosid - 1

Mezopotamya'nın yok edilmek istenen kadim dilleri

İnsanlığın ilk yerleşim alanı ve medeniyetin beşiği sayılan Mezopotamya'da çok farklı diller varlık göstermiş; tarihsel süreç içerisinde onlarcası farklı nedenlerle ölü diller arasında yerini almıştır. Mezopotamya'nın kadim dilleri arasında yer alan Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Ermenice ise bütün baskılanmalara rağmen varlığını ve etkinliğini bugüne kadar taşımıştır. Bu dilleri konuşan halkların konumu CHP'nin 1930'larda hazırlattığı gizli araştırma raporlarında şöyle belirtilmiştir:

'İsmet İnönü'nün Kürt raporundan sonra nüfus müdürlüklerine yaptırılan gizli araştırma Bölge'deki nüfusun durumunu ortaya koydu. Diyarbakır, Bitlis, Van, Hakkari, Muş, Mardin, Urfa, Siirt illerinde 228.282 Türk'e karşılık, 765.150 Kürt, 5.085 Ermeni, 20.508 Süryani, 92.274 Arap bulunduğunu ortaya koydu. Bölge tam anlamıyla bir mozaikti. Orada Katolik, Roma Katoliği, æzidî, Ermeni Katoliği, Keldani Katoliği, Protestan, Musevi, Çeçen de bulunuyordu.' (Öztürk, 2008: 72)

Cumhuriyet sonrası Türk milliyetçiliği ve ırkçılığı

Çok dilli, çok kültürlü, çok dinli ve çok etnikli bir yapıya sahip olan Osmanlı toplum yapısı üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile uluslararası camia tarafından resmen tanındı ve sınırları garanti altına alındı. Cumhuriyet, uluslararası alanda resmen tanındıktan, her türlü dış müdahale ihtimali bertaraf edildikten ve barış ortamı da sağlandıktan sonra, Türk yönetici kadrosunun ilk yaptırımı Türk olmayan Müslüman halklar üzerinde oldu; asli kurucu olan Kürtlerin varlığı ret ve inkar edildi. İttihat Terakki'nin hayalini kurduğu 'Türklerden oluşan bir Türkiye' ulus-devlet projesi hayata geçirildi ve 1924 Anayasası, Türkiye halkını 'Türk' olarak tanımladı:

'Madde 88- Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.' (Özyavuz, 1997: 289)

Kürtler

Mezopotamya'nın en eski halklarından olan Kürtler, bugün dört devlet (Türkiye, Suriye, İran, Irak) arasında bölünmüşlerdir. Dilleri bugünkü Kürtçe'nin oluşumuna kaynaklık yapan Medler, Kürtlerin modern atalarıdır.

Osmanlı döneminde Kürtler eğitimlerini medreselerde Kürtçe ve Arapça dilleriyle yapıyorlardı ve medreselerin en yoğun olduğu yer Kürdistan bölgesiydi. Osmanlı ve Pers imparatorluklarının bütün baskılarına rağmen bağımsızlıklarını koruyabilen Kürt beylikler, dönemlerinin en büyük okullarına ve bilginlerine de sahip olabildiler. Bu dönemde, medrese olarak bilinen eğitim yerleri ve burada öğretmenlik yapan bilginler açısından Kürt beyliklerinin Osmanlı'dan daha geri olmadığı, hatta daha ileri olduğu bile söylenebilir. Bu durumu, XVII. yüzyılın en büyük Türk coğrafyacısından Evliya Çelebi de doğrulamaktadır. Evliya Çelebi'ye göre Bitlis ve Van'da 20 Mektep (Medrese) vardı. Osmanlılar, Bitlis Emiri Evdilxan'ın çok zengin olan kütüphanesini ve etnografya müzesini talan ettiler. (Günel, 2002: 86)

Kürtçe eğitimin en seçkin uygulayıcılarından olan ünlü Kürt şairi Ehmedê Xanî, Osmanlı tarihini yazan İdris-i Bitlisi, Kürtlerin tarihini yazan Şerefxan ve Cigerxwîn gibi birçok alim ve şair bu Bölge'de yetişmiştir. Günümüz dahil Kürtçe'yi de en düzgün ve doğru kullananlar medrese eğitimlilerdir.

Kürtçe dil yasaklamaları

1924'te uygulanan Tevhid-i Tedrisat (Eğitim birliği) gereğince bütün Kürt kurum ve kuruluşları kapatılmış; 1925'te çıkarılan 'Şark Islahat Planı'yla da 'Hint-Avrupa' dil grubunda sayılan Kürtçe dili bütünüyle yasaklanmıştır. CHP döneminde çıkarılan ve oldukça gizli tutulan Şark Islahat Planı'nın 14. maddesinde şöyle deniyor:

'Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan berveçh-i ati Malatya, Elaziz, Diyarıbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişkezek, Ovacık, Hısnımansur, Behisni, Arga, Hekimhan, Birecik, Çermik vilayet ve kaza merkezlerinde hükümet ve belediye dairelerinde ve sair müessesat ve teşkilatta, mekteplerde, çarşı ve pazarlarda Türkçe'den maada lisan kullananlar evamir-i hükümete ve belediyeye muhalif ve mukavemet cürmile tecziye edilirler.' (Bayrak, 1993: 485)

Nitekim de Şark Islahat Planı harfiyen uygulandı ve Türkçe'den başka dil kullananlar çok ağır bir şekilde cezalandırıldı. Bir koyunun 25 kuruş ettiği dönemde, konuşulan her Kürtçe kelime başına 5 kuruş ceza alındı. Kendi dilini konuşan Kürt halkına her türlü maddi ve manevi baskı uygulandı. Bunun tanıklarından biri de, 1925 Diyarbakır-Lice doğumlu araştırmacı yazar ve eski Milletvekili (TİP) Tarık Ziya Ekinci'dir.

Hiç yorum yok: