7 Mart 2010 Pazar

BİR AĞCA HİKAYESİ 1 - Ağca'nın Tekman sırrı



İtalya ve Türkiye'de toplam 30 yıl hapis yatan Ağca'yla ilgili 'bilinmeyenler' neredeyse 'bilinenler'den çok daha fazla. Ağca'nın bilinmeyenleri arasında, yurtdışına kaçırılırken Erzurum Tekman'da bir süre kalması da bulunuyor...

Ağca'nın Tekman sırrı

Türkiye'de bir süreden beri kontr-gerilla konusu tartışılıyor. Son dönemlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast iddiaları ve ardından Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanlığı'nda başlatılan 'kozmik arama'yla birlikte kontr-gerillanın varlığı, oluşumu, etkinliği ve karanlıkta kalmış birçok olay geniş ölçekte tartışmaya açıldı.

Türkiye'nin 1952'de NATO'ya üye olmasıyla birlikte kontr-gerilla oluşumuna gidildiği artık herkes tarafından kabul edilen bir gerçek haline geldi. Kontr-gerillanın varlığından ilk kez resmi düzeyde Bülent Ecevit 1970'lerde, Başbakanlığı döneminde, söz etmişti. Ecevit, 1973'te Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'ın örgüt için örtülü ödenekten para istemesiyle kontr-gerilladan haberdar olduğunu açıklamış ve sonraki yıllarda kontr-gerilla sözünü telafuz ederek, seçimlerde önemli bir başarı kazanmıştı.

1990'lı yıllardan sonra ise kontr-gerillanın varlığı netleşmiş ve bu yöndeki belge ve bulgular ortaya konulmaya başlanmıştı. Aynı zamanda bu oluşumlarda kimlerin yer aldığına dair de önemli bilgiler ortaya çıkmıştı. Özellikle Kasım 1996'daki Susurluk kazasından sonra devletin içinde kontr-gerillanın ne kadar örgütlü olduğu açıkça görülmüştü.

Aynı şekilde kontr-gerillanın bir parçası olarak JİTEM'in varlığı, Kürt bölgesinde yaşayan herkesin açıkça bildiği bir gerçekti. Son günlerde JİTEM'in varlığı konusundaki tartışmalar da alevlendi.

Kontr-gerillanın 'devlet dışı bir çete oluşumu' değil, NATO konsepti dahilinde sistematik bir örgütlenmeye sahip, Türkiye'deki gelişmelere yön veren bir oluşum olduğu artık aşikardır. Türkiye'deki siyasi gelişmelerin yönünü belirleyen ve yakın geçmişten günümüze dek süren bir dizi olayın şaşırtıcı bir şekilde bağlantılı olması da bunun açık göstergesidir. Yakın geçmişte yaşanmış ve darbe şartlarını oluşturacak kadar her şeye yön veren olayların, bazen fail veya aktörlerle, bazen amaç ve yöntem benzerlikleriyle, bazen zamanlamayla ortak bir paydada buluştuğu defalarca ortaya çıktı.

Gazeteci Abdi İpekçi cinayetinin tetikçisi Mehmet Ali Ağca'nın ilişkiler ağı bu konuda iyi bir örnektir. Cereyan eden olaylar, ilişkilenilen kişiler, kurulan bağlantılar, güdülen amaçlar her zaman 'arkadaki bir ele' işaret etti. Bu el ise bugünlerde üzerinde hararetli tartışmalar yürütülen ve 'devletin derinliklerine nüfuz ettiği' anlaşılan kontr-gerillanın ta kendisi oluyor.

Kontr-gerilla ve son dönemlerdeki tartışmalarla birlikte ortaya konulan belge ve bulgulardan hareketle kontr-gerillanın bir kolu olduğu anlaşılan JİTEM'e ilişkin tartışmalar elbette 'karanlık geçmiş'le yüzleşme açısından oldukça önemli.

Bu iki oluşumun ortaya çıkarılması ve bu oluşumlarla anılan eylemlerin aydınlatılması elbette demokratikleşmeye büyük bir katkı sunacaktır. Aynı şekilde gecikmiş adeletin tesisi için de önemli bir adım olacaktır. Çünkü hala adalet bekleyen binlerce faili meçhul cinayet ve demokrasiye büyük darbe indiren karanlık eylemler, olaylar ortada duruyor.

Öte yandan geçmişle yüzleşme durumunda, günümüzde kendisini bu 'karanlık geçmiş'in sürdürücüsü addeden güçlere, oluşumlara da büyük darbe indirilmiş olacak.

İsmini İpekçi cinayetiyle duyurdu

Geçmişin karanlıkta bırakılmış önemli olaylarından biri de Gazeteci Abdi İpekçi cinayetidir. Abdi İpekçi cinayetini gerçekleştiren kişi olarak bilinen ve daha sonra Papa II. Jean Paul'e suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca, 30 yıllık hapis hayatından sonra bugün serbest bırakılıyor. Bu açıdan Ağca ve Ağca'yla bağlantılı bazı kişilere bakıldığında aslında Abdi İpekçi cinayetinin gerçek yüzü ve amacı daha iyi anlaşılır...

Mehmet Ali Ağca ile ilgili birçok gerçek yazıldı, çizildi. Ancak kamuoyunda hala Ağca'yla ilgili gerçeklerin tam anlamıyla ortaya çıkmadığına ilişkin güçlü bir kanı var. Öyle ki, Ağca'nın 30 yıl cezaevinde yatıp çıktıktan sonra bile 'bilinmeyenleri' büyük bir merak konusu. Bu nedenle 'Ağca'nın sırları'nın büyük önem arz ettiği, bu sırları anlatması durumunda kendisine milyon dolarlar verileceği belirtiliyor.

Mehmet Ali Ağca, 1 Şubat 1979'daki Abdi İpekçi cinayetiyle tanındı. İddiaya göre, cinayetin tetikçisi Ağca'ydı. Ağca, cinayetten ancak 5 ay sonra 25 Haziran 1979'da yakalanabildi. Sorgusunda cinayeti işlediğini kabul etti ve tutuklandı. (Daha sonra cinayeti hem üstlenen hem de üstlenmeyen açıklamaları oldu.) Ancak tutuklanması uzun sürmedi. 23 Kasım 1979'da tutuklu bulunduğu Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırıldı ve yurt dışına çıkarıldı. Cezaevinden kaçırıldıktan sonra, Ağca, Milliyet Gazetesi'ne bir not göndermişti ve notunda Papa II. Jean Paul'ü öldürmeye gideceğini belirtmişti.

Ağca artık Türkiye'de değildi, nerede olduğu da 'bilinmiyordu.' Ta ki, 13 Mayıs 1981'e kadar... Ağca bu kez Papa II. Jean Paul'e suikast girişiminde bulunurken sahnedeydi. Suikastten sonra tutuklanan Ağca, İtalya'da 22 Mart 1986'da sonuçlanan davada ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Ağca, tarihler 13 Haziran 2000'i gösterdiğinde dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi tarafından affedildi. Aftan sonra Ağca Türkiye'ye iade edildi. Ağca'nın Türkiye'de Abdi İpekçi cinayeti dolayısıyla tekrar yargılanmasının mümkün olmadığına karar verildi. İpekçi cinayetinden daha önce hakkında verilen ömür boyu hapis cezası 1991'de yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereğince 10 yıl hapse çevrilmişti. Aynı şekilde iki ayrı gasp ve soygun suçundan dolayı hakkında verilen 36 yıllık hapis cezası da 2000'de çıkarılan ve kamuoyunda 'Rahşan Affı' olarak bilinen yasa kapsamında 7 yıl 2 aya inmişti.

Nihayetinde Ağca, Türkiye'ye iadesinden sonra konulduğu Kartal H Tipi Cezaevi'nden 12 Ocak 2006'da tahliye edildi. Ancak kamuoyunun tepkisi sonrasında 'cezanın yanlış hesaplandığı' gerekçesiyle Ağca tekrar cezaevine konuldu. 'Yanlış hesaplandığı' belirtilen ceza da 18 Ocak'ta, yani bugün bitiyor ve Ağca artık 'bir daha cezaevine konulmayacak' şekilde serbest bırakılıyor.

Buraya kadar anlattıklarımız aşağı yukarı herkesin bildiği şeyler... Bilinmeyenler ise çok daha 'derin bağlantılar ve amaçlar' taşıyor... Kamuoyunun hala merak ettiği de bunlar...

Ağca'yı Papa'ya götüren yol

Ağca'nın bilinmeyenleri arasında cezaevinden kaçırıldıktan sonra nerelerde kaldığı ve kimlerin kendisini yurt dışına çıkardığı da yer alıyor.

Ağca'yı Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçıran askerlerden Bünyamin Azer Yılmaz, 32. Gün programına 2 Şubat 2006'da açıklamalarda bulundu. Yılmaz, Ağca'nın kaçırılması emrinin 'büyük yerlerden, büyük şahıslardan geldiğini' söylemişti. Yılmaz, Ağca'yı cezaevinden kaçırdıktan sonra Oral Çelik'e teslim ettiğini, daha sonra Ağca ve Oral Çelik'in Erzurum'a, oradan da Iğdır üzeri İran'a kaçırıldığını açıklamıştı.

Ağca'nın İran'a kaçırıldığı iddiası, dönemin Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanı Korgeneral Nevzat Bölügiray'ın 27 Aralık 1984 tarihinde İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği 'Terörist Mehmet Ali Ağca hakkındaki Kronolojik Etüt' başlıklı 7130.43/821 sayılı yazıda da yer almıştı: 'Ağca kaçtıktan sonra 30 Kasım 1979 tarihine kadar İstanbul'da kalmış, bilahare Ankara ve muhtelif yerlerde ülkücüler tarafından kendisine temin edilen yerlerde gizlenerek Şubat 1980'de Erzurum'a geçmiştir. Adı geçenin burada Ülkücü Gençlik Derneği teşkilatı ile yaptığı görüşmeler sonucu Timur Selçuk isimli ülkücü tarafından İran'a Muhammed Kasımi adlı kaçakçı vasıtasıyla kaçırıldığı öğrenilmiştir.'

İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi Askeri Savcılığı tarafından Ağca'nın kaçırılması olayıyla ilgili hazırlanan 16 Ocak 1984 tarihli iddianamede yer alan Ağca'nın İtalya'daki ifadelerinden de İran konusu karşımıza çıkıyor: '1980 yılının Ocak ayının 20-30 arasındaki bir tarihte Oral Çelik ile birlikte yataklı vagon ile Erzurum'a, Çelik'in arkadaşı Timur Selçuk'un evine gittik. O gece Timur ve Oral'la birlikte üçümüz Iğdır'a gittik. Timur'un tanıdığı İranlı Ali Kasımi isimli biri gelerek bizi buldu. Bu buluşmayı Timur Selçuk ayarlamıştı.' (Bu arada Ağca'yı cezaevinden çıkaran asker de, Ağca'yı İran'a kaçırdığı belirtilen Timur Selçuk da yargılanmış ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardı.)

Ağca'nın İran'a kaçırıldığı iddiasının yanı sıra Ağca'nın direkt Edirne Kapıkule üzerinden kaçırıldığı iddiası da bulunuyor. Zeki Çatlı, Saygı Öztürk'ün 'Taşeron Mesih' adlı kitabında yer alan açıklamalarında ağabeyi Abdullah Çatlı tarafından Ağca'nın Kapıkule'den çıkarıldığını söylüyor. Zeki Çatlı aynı zamanda Faruk Özgün kimliğiyle Ağca için pasaport aldıklarını da belirtiyor. (Faruk Özgün adına düzenlenmiş pasaport, Kapıkule iddiasında olduğu gibi İran iddiasında da gündeme gelmişti. Nitekim Ağca İtalya'da bu pasaportla yakalanmıştı.)

Ağca'nın cezaevinden kaçırıldıktan sonra nereden yurt dışına çıkarıldığı konusu tartışmalı olmakla birlikte, daha ağır basan iddianın İran yönünde olduğunu belirtmekte fayda var. Belgeler, ifadeler ve Ağca'nın kaçırılmasıyla ilgili yapılan yargılamaların hepsi Ağca'nın İran'a kaçırıldığını gösteriyor.

Ancak burada şu iddiayı belirtmekte de fayda var: Ağca, İpekçi cinayetinden sonra önce İran'a kaçırıldı, daha sonra tekrar Türkiye'ye döndü ve Kapıkule'den Bulgaristan'a çıkarıldı! Bu konuda şimdiye kadar hiçbir kaydın karşımıza çıkmamış olması da dikkat çekici.

Nihayetinde Ağca'nın kaçırılmasıyla ilgili bütün iddiaların hala 'sır' niteliğini koruduğunu da belirtebiliriz...

Tekman'da 'esrarengiz' bağlantı

Ağca'nın yurt dışına kaçırılmasıyla ilgili bugün kadar hiç gündeme gelmeyen önemli bir detay daha bulunuyor. Ağca'nın İran'a kaçırılırken Erzurum-Iğdır hattının kullanıldığı kaydediliyor. Buradaki önemli detay ise, Ağca'nın Erzurum durağı ile ilgili...

Ağca cezaevinden kaçırıldıktan sonra Erzurum'a Ülkücülerin önde gelen ismi Timur Selçuk'un yanına gönderilmişti. Selçuk, Milliyet Gazetesi'ne 16 Haziran 2000'de verdiği demeçte, Ağca'nın Erzurum'a gönderilmesinden sonra İran'a çıkarılması için bir İranlı (Kasımi) ayarladığını, daha sonra Iğdır'a geçerek bu İranlıyla bağlantıya geçtiklerini söylemişti.

Ağca'nın İran sınırına kadar götürülmesinde rol oynayan bir başka isim daha vardı. O da Tekman'da görev yapan Yüzbaşı Fehmi Altınbilek'ti. 'İran işi' ayarlanıncaya kadar Ağca'nın Tekman'da, Altınbilek'in korumasında, Gökoğlan Köyü'nde kaldığı belirtiliyor. Ağca'nın bu köyde ne kadar kaldığı konusunda net bir bilgi olmasa da Ağca ve Oral Çelik'i bu köyde gördüğünü söyleyenlerin sayısı azımsanacak türden değil.

Peki Ağca'nın Tekman hikayesinin hiç gündeme gelmemiş olmasının nedeni o dönem orada görev yapan Fehmi Altınbilek olabilir mi? Tekman hikayesinin bir 'sır' olarak kalmasında, yakın geçmişte 'esrarengiz subay' olarak da anılan Altınbilek ve dolayısıyla Altınbilek'i 'esrarengizleştiren' asıl güç etkili olabilir mi?

Abdülselam GÜLSEVDİ

Hiç yorum yok: