10 Mart 2010 Çarşamba

Ankara bu sinsi oyunların farkında mı?

PKK’ye, Kürt kurumlarına ve Roj TV’ye yönelik İtalya, Fransa ve Belçika’da düzenlenen operasyonlar, ABD ve Nato’nun birinci planda Kürt Hareketi’ni tasfiye etmeyi, başarılı olmazsa PKK'yi dize getirmek istemesi olarak algılanabilir. Oysa Avrupa Birliği’nin Türkiye politikası PKK’yi kışkırtıp savaşı sürdürme planıdır. Her halükarda operasyonlar sömürgeciliğin ve faşizmin merkezi olan, Birinci ve İkinci dünya savaşlarında yüz milyona yakın insanın ölümüne yol açan, Batı Avrupa’nın sinsi yüzünün bir tarafı olduğu ortadadır. Saldırılarılar hukuksuzcadır. İddia edilen deliller olmaksızın, Avrupa’nın birçok ülkesinde bu saldırıların eşzamanlı olarak yapılması, saldırının sıradan bir asayiş sorunu olmadığını açıklamaya yetmektedir.
Batı Avrupa’nın diğer yüzü, bilim ve sanat devriminin başlangıcı olan Rönesans, demokrasi ve çoğulculuktur. AB oluşumuyla daha da güçlenen Batı Avrupa, Çin ve Rusya karşısında gücünü korumak zorunda. Diğer yandan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme ihtimali, henüz oluşumunu tamamlayamamış Avrupa’yı korkutuyor. Nufusu seksen milyona dayanan, her yönüyle çarpık, dini ve kültürü farklı Türkiye, Avrupa Birliği’ne alınmak istenmiyor. Bu yapının Avrupa’yı sulandıracağı zaman zaman dillendirilse de, asıl sorun, AB’nin nufusu beş, on ya da 40-50 milyondan ibaret ülkelerden oluşması. Bu nedenle nüfusu seksen milyona dayanan Türkiye’yi istemiyorlar. İstemediklerini elde tutmak için Türkiye’ye açık da söylemiyorlar. Avrupa Birliği Türkiye’yi stratejik değil, taktiksel bir müttefik olarak görüyor. Tarihsel sorunlarını çözmüş ve demokrasisini rayına oturtmuş bir Türkiye yerine, hep içinde çatışan, savaşan bir Türkiye istendiği açık. Bu açıdan AB Türkiye’yi içine değil, yedeğinde tutarak kullanmak istiyor.
Kendi imkanlarımla yılardır Türkiye-AB ilişkilerini gözlemleyen birisi olarak bu operasyonlara ilişkin şunu tekrarlamakta yarar görüyorum : Bu operasyonlarla Türkiye’ye iyilik yapılmak isteniyormuş gibi davranılıyor, ancak hiç de Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmiyor. Türkiye’nin bu oyunlara kafası basmadığı söylenemez. Ya Kürt hareketini tasfiye etme rüyasıyla oyunlara geliyor ya da oyunlara getirilmek zorunda bırakılıyor. Oysa PKK Kürt sorununu çıkarmadı, Kürt sorunu PKK’yi çıkardı. Bu anlamda PKK’ye darbe vurmak sorunu çözmeyeceğine göre PKK’yi bitirme rüyalarına bir on yılı daha kurban etmenin anlamı var mı ? Eninde sonunda bu sorun çözüleceğine göre… Türkiye’nin diğer paradokslardan biri de, Batı’ya hiç güven duymadığı halde oyunlarına gelme tekrarından hiç kurtulamaması… Fakat eteklerine hep tutunma mecburiyetinde de bırakılıyor. Aslında bu oyunları bilen Ankara, sorunlarını kendi içinde, demokratik yöntemlerle, Kürtlerle oturup hal etme cesaretini gösterebilse, uluslararası oyunlardan ve bu yıpratıcı savaştan da kurtulurdu.
Bu operasyonların diğer amaçlarından biri, Türk-Kürt çatışmasının kızıştırıp, Türkiye’yi daha fazla insanlık suçlarına bulaştırmak olmasın? Tam boyunduruk altına alma planları, bu yöntemlerle gerçekleşir. Saddam’a ve Miloseviç’e açıkça bunu yaptırmadılar mı ? Sonra da bir güzel canlarına okumadılar mı ? Kürtleriyle barışmış bir Türkiye Avrupa’yı korkutuyor, işine gelmiyor.
Düşünsenenize, Kürtleriyle İspanya’nın Katalanlarıyla barıştığı gibi barışmış bir Türkiye, Avrupa Birliği’nde nüfusu, parlementoda sandelye sayısı, stratejik konumu, üç tarafının denizlerle çevrili olması, iş gücü, ihtirasları yüksek genç nüfusu ve daha farklı potansiyelleriyle Fransa’dan ve İspanya’dan daha avantajlı, hem de Almanya kadar da güç sahibi olacak. Almanya ve Avrupa Birliği’nin diğer üyeleri bunu hazm ederler mi ? Nitekim Markel ve Sarkozy Türkiye’ye özel Statü  istemeleri, Türkiye’yi stratejik değil de, taktiksel müttefik gördüklerini açıklamaya yetmiyor mu? Her açıdan dünyaya hükmeden Batı’nın oyunları, Osmanlının geri kalmış oyunlarından daha sinsi ve daha sonuç alıcıdır.
Kendi halk ve azınlıklarının haklarını tanıyan ve çoğulcu demokrasiyi esas alan Avrupa Birliği, Türkiye’ye, kendi kriterlerine uygun temelde ve bunu samimice dayatmaması ilginç değil mi? Çünkü sorunlarını çözmüş ve güçlenmiş bir Türkiye değil, kapısında bekletilecek çaresiz bir Türkiye isteniyor. Umarız Ankara bu oyunların farkına varıp, sorunlarını içişlerinde Kürtleri muhatap alarak çözer. Bir ülkede onbinlerce insanın ölümüne yol açmış bir dava ve bu dava sahibi olan bir halk hareketi muhatap alınmadı mı barışın sağlanması mümkün müdür ?
Her türlü yaşam hakları kısıtlanan Kürt halkının dünyaya açılan penceresi Roj TV’ye yönelik bu saldırıyı nefretle kınıyoruz.

  
Aydın Dere
dere@bluewin.ch

Hiç yorum yok: