19 Mart 2010 Cuma

Acılarım var dünden yaralı...


Kimi der ki kadın
uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
yeşil bir harman yerinde
dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Kimi der ki çocuk doğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım başım
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır...
Nazım Hikmet

Bu hafta kadın ve muhalif sanatçı kimliğiyle öne çıkan bir dostumuzu, sevgili İlkay'ı ağırlamak istedim Asma Yaprağı'nda. Muhalif kimliğiyle yüreklerimizde yer edinen bir sanatçı, bir anne, bir yoldaş, bir kadın. İlkay'la son albümü 'Gelmedin diye' hakkında ve hayata dair sohbet ettik.

Uzunca bir aradan sonra yeni bir albümle sevenlerinle buluştun. Neden 4,5 yıl bekledin, nerelerdeydin, neler yaptın?

Benim için karışık, içe dönük bir dönemdi. Son albümüm 'Yalnız' yayınlandığında babam hastaydı, daha sonra kaybettim babamı. O dönem üst üste çok kayıp yaşadım çevremde sevdiğim insanlardan. Tuncay'ın (Akdoğan) vefatıyla başladı, Semra ablamı kaybettim, halamı kaybettim. Sanırım bana ağır geldi ve toparlanmam zaman aldı.

'Gelmedin diye'nin oluşum sürecinden söz eder misin?

Çok uzun bir zamana yayıldı albümün dinleyicilerle buluşması. Repertuvar belirlenmesi hayli zor oldu, hatta durmadan değişti. Birçok besteci var, aslında şairlerden bestelenmiş şarkılar da çok. Hasan Hüseyin Korkmazgil'den Ahmet Kaya bestesi 'Acılara tutunmak', Şükrü Erbaş'tan 'Bir özlemin izdüşümü' Mehtap Meral bestesi var. Ahmet Can Akyol'un şiirinden 'Gelmedin diye' şarkısı Yaşar Aydın bestesi.. Yaşar'ın albümde dört bestesi var. Yılmaz Odabaşı'nın şiirinden Mahir Çuğu bestesi var. Önemli bir Kürt şairi olan Cîgerxwîn'in Jiyan şiiri var, Hüseyin Aydın bestesiyle...

'Acılara tutunmak' senin yorumunla da güzel olmuş, albüme alma fikri nasıl oluştu?

'Acıyı bal eyledik' diye bir sahne gösterisi yapmıştık. Hasan Hüseyin şiirlerinden yapılmış şarkıları seçmiştik. 'Acılara tutunmak' orada oyunun başlama şarkısıydı. Benim zaten çok sevdiğim bir şarkıydı ama, oyunda söyledikten sonra içimdeki çok şeyi anlatan bir şarkı olduğunu düşündüğüm için albüme almaya karar verdim. Hasan Hüseyin'in eşi Azime ablayla, oğlu Temmuz'la ve Gülten'le görüştüm. Hepsi sağolsunlar kırmadılar beni...

Politik sanatçı kimliğin, muhalif bir duruşun var. Haksızlığın, hak ihlalinin olduğu hemen her yerde seni görmek mümkün. Sonuçta sen de birçok baskıya, gözaltılara maruz kaldın, açlık grevleri yaşadın. Tüm bunların ışığında dünden bugüne baktığında kadının mücadelesini nasıl değerlendiriyorsun?

On beş sene öncesine göre kıyasladığımızda, kadınlar şu an daha örgütlü. Ve seslerini daha iyi çıkarabiliyorlar. Eskiden aile içi şiddet dendiği zaman bile, devlet organizasyonları 'kocasıdır döver de sever de' yaklaşımında bulunuyor, kadını evine geri yolluyordu. H‰l‰ çok eksik var tabii. Devletin, kadını özellikle bazı bölgelerde çok iyi koruduğunu söyleyemeyiz. En son Medine'nin başına geleni hepimiz biliyoruz. Tüyler ürperten bir durum. İnsanın aklı almıyor, inanası gelmiyor. Belki de benzer birçok şey olmuştur da yansımamıştır adli makamlara. Bunun peşine düşüldüğü için, kadınlar tarafından onun kaybolduğu, nerede olduğu araştırıldığı için bulundu.. Araştırılmayan onlarca kadın olabilir, akıbetini şu anda bilmediğimiz. Bütün eksikliklerine rağmen, kadın örgütlerinin daha somut şeyler yapabildiklerini düşünüyorum. En azından somut şeyler talep edip, cevap alabiliyorlar. Ben bunu kazanım olarak görüyorum. Eskiden bizim yapımızdaki insanlar, çeşitli örgütlülüklerin içinde olan insanlar açısından, her şey belli milatlardan sonraya bırakılırdı. İşte ortak örgütlenme diye, oysa herkesin kendi sorunu etrafında örgütlenip, bu bilinci diğer insanlara yaymaya çalışması daha verimli bir çalışma düzeni bence. Bu açıdan olumlu buluyorum yani.

Belki medyada o kadar yer bulmuyor ama, birçok dernek var çalışmalarını yıl boyu sürdüren. Nerede bir kadın hakkı ihlali görüyorsak orada kadınları görebiliyoruz artık, örgütlü bir refleks olarak tepki veriyorlar bu çok önemli.

Grup Yorum ile yola çıktın ardından Kızılırmak... Sanıyorum artık sadece İlkay...?

Tuncay'ı kaybettikten sonra Kızılırmak'a ara verdik. Vefatından sonra Tuncay'lı son albüm oldu diye düşündüm. Kızılırmak albümü Tuncay'sız bana çok uzak. Bundan sonra İlkay olarak devam edeceğim.

'Barış için sanatçı girişimi' içinde yer alıyorsun. Neler yapıyorsunuz?

Açılım ilk telaffuz edildiğinde öyle bir fikir doğdu. Mezopotamya Kültür Merkezi'ydi çağrıcısı. Demokrasi platformundan arkadaşlar vardı. Süreç içinde olgunlaştı. Ben çok önemsiyorum barış için sanatın eylemliliklerini. Çünkü bir kere, biçim açısından çok değişik bir şey koyuyoruz ortaya. Sen de katıldın eylemlerimize biliyorsun, çok da eğlenceli geçiyor. Başka bir şey oluyor orada. Sanatın gücü diyoruz ya, orada ritimlerle attığımız sloganların müzikalitesiyle değişik bir atmosfer hayata geçiriliyor. 14 Mart'ta Diyarbakır'da aynı atmosferi yaratacağız.

Sence sanatın gücü, barışı getirmeye yetecek mi?

Barış için sanat grubundaki arkadaşlarımızın hepsi birbirlerine açılım sürecini tamamlamış insanlar. Hepsi farklı etnik kökenden, farklı kültürden insanlar. Yani halkların kardeşliğine bakışı, savaşlara yaklaşımı belli olan insanlar. Bu nedenle, nasıl bakacağını, persperktifini oluşturmamış insanlara ulaşması açısından yapacağımız çok şey var. Çünkü insanların kafasında, savaşa niçin karşıyızla ilgili çok soru işaretleri var. Bence sanatın tüm dünyada şiddet kültürüne karşı durması gerekiyor. O nedenle bu açılım üzerinden, sonraki süreçte umarım, ülkemizde yaşanan savaş haline, bu savaşın gerçek mağdurları sahip çıkıp bir son verebilirsek, adil bir barış süreci olursa, gerçekten kardeşçe yaşayabileceğimiz koşulları inşa edebiliriz. Bunu sadece burada yaşayan halklar yapabilir. Bunu tartıştırmak, bunu daha geniş çevrelere, başka uluslara da yayabilme noktasında da bu zaman bence uygun diye düşünüyorum.

Çünkü bizim sınırımızın hemen ötesinde de belki şu anda resmi anlamda savaş denmeyen ama her gün onlarca insanın öldüğü bir süreç yaşanıyor. Afganistan aynı şekilde, dünyada bir savaş hali var. Bu güçler birleşebilir diye düşünüyorum.

Yeni bir Seattle yaratılabilir diyorsunuz yani...?

Evet, binlerce insan bir araya gelmişti. Eğer o anarko sendikalizm denilen kavramı -ideolojik anlamda da içini herkes farklı da doldurabilir- ama ideolojik bir perspektif ortaya koyarsak, yine aynı şekilde bütün dünyada birden 68'de olduğu gibi bir muhalif hareket doğabilir diye düşünüyorum ben. Dünyanın bugün geldiği nokta da buna çok uygun. Global bir ekonomik kriz var, global bir şekilde ısınıyoruz, küresel iklim değişikliği var. Kaynakları tükeniyor dünyanın. Bu nedenle ayağa kalkmanın, silkinmenin, gerçek bir muhalefeti ortaya koymanın tam koşulları var bence. Tarihsel olarak baktığımızda da o koşullar gerçekten uygun hale gelirse bu zaten olucaktır. Bunun da iyimserliğini taşıyorum ben. Koşullar olgunlaşıyor bence, hem de çok yakın bir zamanda olacak o ayağa kalkma bütün dünya üzerinde.

Aslında ben, bu ülkedeki savaşı ancak kadınların durdurabileceğine inanıyorum. Sonuçta hiçbir anne çocuğunun ölmesini istemez...

En yalın gerçek de bu aslında. Fakat annelere de aktarılan bilgiler doğru değil çoğu kez. Biliyoruz zaten işte medyanın durumunu, verilen haberleri. Orada yapılan manipülasyonları. Gerçek bilgi akmıyor o insanlara çünkü savaşı beslemek istiyorlar.

İlkaycığım teşekkür ediyoruz. Son olarak iletmek istediğin bir mesajın var mı?

Hep söylediğim gibi... Yitirme sakın cesaretini, güneşin olsun gönlünde. Her şey iyi olacak...

Birbirimizin yaralarını sarma cesareti

Yaşadığımız savaş halinin bize kaybettirdikleri ortada. On binlerce hayata mal olmuş bir karanlık. Bu karanlıktan çıkmanın tek yolu birbirimizin yaralarını sarma cesareti. Bu sorunu ancak tarafları çözebilir, ama şiddeti reddeden, bu kan ikliminden çıkılmasını isteyenlerin duruşu da çok önemli. Barış isteyenlerin seslerini yükseltmesi lazım.

NESRİN AKSU
nesaksu@gmail.com

Hiç yorum yok: