22 Şubat 2010 Pazartesi

Psikolojik Savaş- 1-

Psikoloji insan ve hayvan davranışlarını ve bu davranışlarla ilintili psikolojik, sosyal ve biyolojik süreçleri inceleyen 126 yıllık geçmişi olan bir alandır. Psikoloji, %10 bilinç ve %90 bilinçaltı olmak üzere iki temel olguya dayanır. Bunlardan ilki olan Bilinç: Kavrama, mantıksal, karar verme fonksiyonlarını görür. Duyusal girdileri analiz eder. Düşünür, muhakeme eder, eleştirir, değerlendirir. Fikir ve empoze edilenleri yargılar, kabul eder veya reddeder. Mantık süreçleri egemendir. Bilinçli zihin çoğu kez dış dünyadan gelen verileri süzerek işleme tabii tutar. Bilinçaltı ise: Beynin farkında olmadığı yanıdır. Bütün istemsiz vücut fonksiyonlarını kontrol eder. Bir anlamda otomatik pilottur. Hafıza deposudur. Deneyimleri hatıralar şeklinde depolar. Zihnin daha derin olan bu kısmı aynı zamanda heyecanların, fikirlerin, sezgilerin, davranışların, insanın kendisi hakkındaki imajı ve alışkanlıklarından sorumludur. Bilinçaltı,  dayatılmış ve imgeleme yoluyla ikna ya açıktır. Bilinçli zihnin aksine sorgulamadan önerileni kabul eder. Tekrarları olumlama olarak kabul eder. Pekiştirir. Otomatik davranışlar, alışkanlıklar da hafızada kayıtlı bilgiler arasındadır. Bilinçaltının vazifesi yaşamın idamesi ve mutluluğun sağlanmasıdır. Bilinçaltı “kanıtlarla ne ikna edilebilir ne de kandırılabilir. Fikirlere ve imajlara karşılık verir.
İnsan merak eden, öğrenme ihtiyacında olan, duyu organlarıyla etkilenen ve etkileyen psikolojik bir varlıktır. Her insan,  bilinçli veya bilinçsizce kişiliğini oluşturan bir takım etkenlerle varlığını sürdürür.  O nedenle her insan aynı değildir,  kendisine göre farklılıkları ve ayrı dünyaları vardır. İnsan esnek bir varlıktır ve bu özelliğiyle mekanik bir yapıda değildir. Sahip olduğu bu özelliğiyle hem kendini hem de kendi dışındaki dünyayı anlamak ister. Elde ettiği bilgiler de onun çevresine uyumunu kolaylaştırır. İnsan yalnızca çevresini, dış dünyayı değil, kendisi ile ilgili olayları da merak eder. İnsan nedir? Sorusuna cevap arar.  Arayışlar,  aynı zamanda felsefenin, dinlerin, antropoloji, etnoloji, biyoloji, sosyoloji gibi çeşitli alanlarının da konusu olmuştur. Bu araştırmalarda psikoloji bir takım yöntemlerden yararlanır.
1. Düzenlidir: Konuları gelişigüzel değil bir düzen içinde inceler
2. Veriye dayanır: Gözlenebilen, toparlanabilen verilerle uğraşır
3.  Nesneldir: Bu konuda eğitilmiş biri tarafından tekrarlanabilir
4.  Analitiktir: Olguları parçalara ayırarak ve her bir olgunun altında yatan temel değişkenleri ayırt ederek, neden-sonuç ilişkisine ulaşır
5. Tekrar edilebilir: Yalnız bir kez olan ve bir daha ortaya çıkmayan olaylar bilimsel yöntemlerle incelenemez.
Psikoloji, 1880’lerin sonu ile 1900’lerin başında felsefeden ayrılmasının ardından; insan davranışlarını açıklayabilmek amacıyla değişik psikoloji okulları ya da akımlar ortaya çıktı. Bunlar sırasıyla:
a) Yapısalcılık: Aklın ayrılabileceği öğeleri araştırmıştır. Yapısalcılar, her öğenin bir duyum (sensation) olması gerektiğini düşündüler; kırmızı, sıcak, soğuk, kokuşmuş gibi.
b) Davranışçılık: İçebakış tekniğini tümüyle reddeder. Psikolojinin insan ve hayvanların yaptıklarının (davranış) incelenmesi ile sınırlandırılması gerektiğini savunur.
c)  İşlevselcilik: İşlevselciler, davranışın ve zihinsel süreçlerin uyumsal (adaptif) olmasıyla; diğer bir deyişle, kişinin değişen çevreye uyum sağlamasıyla ilgilenir.
d) Gestalt psikolojisi: Diğer okulların “parçacı” (atomism) yaklaşımına karşı çıktı. Öğeler arası ilişkiler, Gestalt psikolojisinin özünü oluşturur. Gestalt psikologlarına göre yaşantı öğelerine bölünemez; yaşantıyı incelerken öğelerin ilişkileri ve etkileşimlerini dikkate alır.
e) Psikanaliz: Kişinin kendisinin ve çevrenin farkına varmadığı, bilinçdışına bastırılmış dürtülerin ve eğilimlerin rolü üzerinde durur. Bilinçdışına ulaşmak için serbest çağrışımın yanı sıra düşlerden, dil ve devinim sürçmelerinden yararlanılır.

Psikoloji Bilimi

Psikoloji biliminin alanı, insan ve toplumun davranış özelliklerinin nedenlerini incelemeyi kapsar. İki önemli ilişki üzerinde çalışır: ilki; beyin ve davranış, ikincisi; çevre ve davranış ilişkisidir. İnsan-toplum davranışlarının ne olduğunu, nasıl olduğunu, niçin olduğunu araştırmak, araştırma sonuçlarından hipotez, yasa, teorilere varmak psikoloji biliminin görevidir. İnsan bir canlı olarak çevresine uyum sağlamak ister. Psikoloji bilimi de elde ettiği yasaları yine insana uygulayarak onun davranışlarını açıklayabilir, önceden kestirebilir, kontrol edebilir. Böylece, insana çevresine uyum sağlamasında yardımcı olur. Ayrıca, bireylerin ve toplumların değişen gereksinimlerini karşılamak amacıyla yeni yaklaşımlar geliştirir.

İnsan davranışları
İnsanlar birlikte yaşamak zorundadırlar. Her oyunun bir kuralı olduğu gibi birlikte yaşamanın da belirli kuralları vardır. Bu nedenle insanların, toplum hayatını düzenleyen belirli kuralları öğrenmeleri ve bunları davranış haline getirmeleri hayatın bir gereğidir.
Toplum hayatında insan ilişkileri önemli bir yer tutar. Bu ilişkiler, belli kurallara dayanır. Bu kuralların bir kısmı hukuka, bir kısmı örf ve adetlere bir kısmı da inançlara dayalıdır.
Toplum hayatını düzenleyen bu kurallara uymak, insan ilişkilerini geliştirir ve kişilerin mutlu olmasını sağlar. Kurallara aykırı davranışlar; kişileri mutsuz kılar, giderilmesi güç olan durumların meydana gelmesine neden olur.
İnsan davranışları, hukuk kurallarına aykırı olursa, “hata veya suç”, örf ve adetlere aykırı olursa “ayıp”, inançlara aykırı olursa  “günah” şeklinde değerlendirilir. İnsan davranışları belirli oranda diğer insanları da ilgilendirir. Bu nedenle insan davranışlarının bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi ve çıkan sonuçlara göre kişinin kendi hareketlerini tayin etmesi toplumun zorunluluk yasaları içindedir.

Kitle psikolojisi
Heterojen bir yapı içerisinde olan bireyler bir araya gelerek, ortak bir mesele veya fikrin birleştirici gücü ile kitle kavramını oluştururlar. Kitle kelimesi rast gele bir bireyler topluluğunu ifade eder. Bu toplulukta bilinçli kişilik ortadan silinir. Bütün bu birleşmiş fertlerin düşünce ve duyguları tek bir tarafa yönelir. Şüphesiz geçici fakat pek açık özellikler gösteren bir kolektif bilinç oluşur. Kitle bir tek varlık haline gelir ve “Kitlelerdeki zihniyetin tekleşmesi kanunu” na uyar.
Kitleyi meydana getiren bireyler kimler olursa olsun; yaşama biçimleri, iş güçleri, karakterleri yahut zekâları ister benzer, ister ayrı olsun kalabalık haline gelmiş olmaları onlara bir nevi kolektif ruh aşılar. Kolektif bilinç içerisinde, bireylerin akli yetenekleri ve kişilikleri silinir. Bilinçaltı özellikleri üstün duruma gelir. Kitleler zekâyı değil, ortak şeyleri bir araya toplarlar.
Kitlelerin karakterini oluşturan, kitleyi teşkil eden unsurların karakter toplamı değildir. Aksine, kitleyi bir araya getiren fikrin özelliğine göre yeni bir karakterin ortaya çıktığı görülür. Ayrıca, kitle psikolojisi içerisinde bulunan birçok kişinin, gerçekte kendi karakter ve ruh haliyle bağdaşmayacak durumlara rahatlıkla büründükleri, normal zamanlarda takınamayacakları tavırlar içersine girebildikleri görülmektedir. Bu durumu bir çeşit geçici şuursuzluk veya iradesizlik hali olarak izah etmek mümkündür. Grup içerisinde kişinin karakteri büyük ölçüde, geçici de olsa, değişime uğradığında, cimri bir insan cömert, şerefli bir kişi katil ve korkak bir kişi kahraman haline kolayca dönüşebilir. Tek başına olan bir adam bir sarayı ateşe veremeyeceğini, bir mağazayı yağmalayamayacağını bilir ve böyle bir şeye girişmek hemen hemen hiç aklına gelmez. Fakat bir kitleye bağlı olunca, çokluğun kendisine verdiği gücü anlar, cinayet yahut yağma için aldığı ilk telkine derhal kendisini teslim eder. Karşılaşılan her engel büyük bir şiddetle parçalanıp yıkılır. Aykırılıklar, benzerlikler içinde boğulurlar ve irade dışı nitelikler kitle içinde hâkim olur. Bundan dolayıdır ki, kitlelerden mantıklı hareketler ve tepkiler beklemek yersizdir. Kitlelerde hâkim güç, düşünce değil, hislerdir. Kitle içerisinde bulunan insanların çok kolay hırçınlaştıkları ve tahripkâr olabildikleri görülür. Etkilendikleri fikre göre, kitle içinde yer alan insanların şiddet, vahşet gibi tahripkâr olaylar çıkarma merak ve arzusu, kitlenin her an şiddete yönelik bir tehdit oluşturma ihtimalini ortaya çıkarır.
Kitlenin içinde bulunduğu duygu psikolojisini şu şekillerde incelemek mümkündür.
a) Kitlelerin kışkırtılma yeteneği hareketliliği ve kızgınlığı: Yalnız bulunan birey, tepkilerine hâkim olmak yeteneğine sahip olduğu halde, kitle bu yetenekten mahrumdur.
b) Kitlelerin telkine kapılma yeteneği ve çabuk inanırlığı: Ne kadar yansız olduğu sanılırsa sanılsın kitleler çoğu zaman telkine hazır bir dikkat ve bekleme durumu içerisinde bulunurlar. İlk yapılan telkin derhal zihinlere bulaşarak kendisini kabul ettirir ve hemen yönünü belirler. Telkin olunan kimselerde sabit fikirler harekete geçmeye hazırdır.
c) Kitle duygularının abartılığı ve basitliği: Telkin ve yayılma yoluyla duygular büyük bir hızla yayıldığından, katılma sonucunda o duygunun gücü büyük oranda artmış olur. Kitle duygularının abartılması ve sadeliği, onları şüpheden ve kararsızlıktan uzak bulundurur. Kitlelerdeki abartıcılığın hiçbir şekilde zekâya değil duygulara ait olduğunu eklemeye gerek yoktur.
Kitleye dönük yapılan bu değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda, eğer halkın heyecan ve coşku kaynaklarını tespit edip onlara hitap etme durumu yoksa o zaman kitleye hangi argümanla yaklaşılırsa yaklaşılsın, mesaj hedef kitleye ulaşmaz ve etkisiz kalır. Kitleyle iletişimin temellerinden birisi de kitleye gönderilen mesajın geri dönüşümünün sağlanması, takip edilmesi ve yeni mesajların ne olması gerektiğinin belirlenmesidir.
Propagandanın temeli talebe, beklentiye ve düşüncelere hitap etmek olduğuna göre hedef ve projeler ne olursa olsun, toplumun hedefleriyle, düşünceleriyle ve heyecanlarıyla örtüştüğü sürece etkili ve kalıcı olabilir.
Kitleyi tahlil ederken, ondaki değişimi ve değişim ihtiyacını da yakından takip etmek gerekir. İhtiyaçlar tespit edilip, beklentilere uygun çözümler üretilmezse, toplumdaki bu ihtiyaç her hangi bir yöne kanalize edilemez. Kitlenin psikolojisi bilinmiyorsa belirlenen hedeflere kanalize edilemeyeceği gibi, tam tersi kitlelerin yönlendirilmesine girilir ki, o zaman politikalarını yayma ve benimsetme konumundan uzaklaşarak, belli grupların menfaatleri için destek aradığı bir konuma gelinir.


2.BÖLÜM

PSİKOLOJİK SAVAŞ

Psikolojik savaş birey, grup ve toplumların tutum ve davranışlarını etkileme suretiyle, mantığa dayalı korku ve bilinçsizliği hedef alarak,  bilinçleri çarpıtan, insanı kendisi olmaktan çıkarmaya dönük,  düşünce, duygu ve davranışlara etki yapan bir savaştır. Tarihsel gelişimi bilinçsizce olmuştur. Hile ve büyücülük faaliyetleri ne denli ilkel olsa da modern psikolojik savaş faaliyetlerinin atası sayılabilir.
Sınıflı toplumla beraber psikolojik savaş,  egemenlerin kendilerine karşı muhalif kesimleri etkisizleştirmek için, şiddete dayalı yürüttükleri bir savaş biçimine dönüşmüştür. Sümer tapınaklarında rahipler, dini dogmalarla,   mitolojik tanımlarla insanlar üzerinde psikolojik savaş yürütmüşler ve insanlar köle olduklarının bile fark varmadan köleleşmişlerdir. Bu uygulamalar,  insan psikolojisi, inançları ve düşünceleri üzerinde o kadar etkili olmuştur ki,  krallar ile birlikte hizmetçilerde diri diri gömülebilmiştir. Bunun kaynağı, dini dogmalar ve bilinçsizliktir. Bir diğer etkili yöntem ise korku ve gizem olmuştur. Yani bilinmeyen merak edilen bir olayın insanları korkutması sağlanmıştır.
Tarih içinde egemenler,   insanın, duygusal düşünsel ve zaaflı bir varlık olduğunu tespit etmişlerdir. Bundan hareketle insanları psikolojik olarak çökertip egemenliklerini sürdürmüş,  teşhir-tecrit vb. yöntemler o dönemin psikolojik savaş araçları olarak sürekli kullanılmıştır.
Dünya üzerindeki çıkar çatışmaları insanlık tarihi ile başlar. Başlangıçta kabile savaşları, sonra bölgesel savaşlara dönüşen mücadeleler, 1900’lü yıllardan sonra bir “dünya savaşı” haline dönüşmüştür. Rekabet ve çıkar çatışmalarının sebep olduğu bu savaşlar, büyük maddi ve manevi kayıplara neden olarak, ülke ekonomilerine büyük zararlar vermiştir. Kayıplar göz önüne alındığında galip ve mağlup diye bir değerlendirme yapmak objektif ölçüler içerisinde mümkün görülmemektedir.
1950’li yıllardan sonra büyük çaplı sıcak savaşlara rastlanılmakla birlikte ideolojiler asrı olarak tarihe geçen 20. yüzyılda sıcak savaşların olumsuz sonuçları devletleri barış içinde savaş denilebilecek bir mücadele tarzı olan psikolojik savaş faaliyetlerine sevk etmiştir. Devletler, kendi emellerini gerçekleştirmek için bu kadar kanlı saldırılara geçmeye gerek kalmadan insan psikolojisine etki ederek sorunu yerinde halledebildikleri keşfettiklerinde, Psikolojik Savaş teknikleri ile fiziki bütünlüğe değil de bireyin zihnine, kalbine ve ruhuna etki ederek ekonomik, politik, kültürel ve askeri yöntemler için harcanan maliyetten çok daha az miktarlarla uygulamasına geçilmiştir.
Ünlü düşünür Gustave Le Bon'da günümüzde uygulanan psikolojik faaliyetlerin önemini belirtirken çarpıcı şu sözleriyle dile getirmiştir."Kullanılması bilinirse psikolojinin tersanelerinde dünyanın en kudretli toplarından daha etkili silahlar vardır."
Psikolojik Savaş faaliyetleri bir toplumu toplum yapan ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi, askeri ve psikolojik her türlü değeri hedef alabilmektedir. Bu faaliyetlerin en tehlikelisi de bir toplumun kültür değerlerine sızarak kültürel erozyona neden olmasıdır. Bilindiği gibi toplumları ayakta tutan öz kaynakların tamamı kültürden beslenmektedir. Bu bağlamda bir toplumu yok edebilmenin en kestirme yolu onun kültür değerlerine sızarak tahrip etmektir. Psikolojik savaş, kitlelerin ruh halini etkileyerek sonuç almaya çalışır. Uygulamalar planlı ve örgütlü faaliyetlerdir. Bu konuda kullanılan bazı yöntemler ve uygulamalar şunlardır:
— Kendileri gibi düşünmeyen her birey ve grup, iç tehdit olarak algılanır. Yasalara uyan, güvenlik güçleri ile çatışmaya girmeyen insanlar niyetlerine göre potansiyel tehlike olarak algılanır ve ilan edilir.
— Sürecin ilk adımı psikolojik savaş veya gri propagandayla başlar. Psikolojik savaşın saldırı ve savunma silahı propagandadır.
— Psikolojik savaşın cephanesi; yalan, iftira, karalama, örgütsel kaynaklardan mahrum bırakma, tehdit, sözlü veya fiziksel sataşma gibi her tür taciz edici tutum ve davranışlardır. Psikolojiye dayalı yürütülen bu savaş, insanlar, örgütler ve kurumların hangi etkiye ne tür bir tepki vereceği tespiti üzerine oturur. Bir topluma yöneltilen “Psikolojik savaş taarruzu”nun ilk hedefi, “mantıklı konuşma ve ortak kavramlarla düşünme ortamını, “mantıksız bir gevezelik ortamı” haline getirmektir. Yapılan etkili propaganda ile gevezelik ortamında düşünmeden konuşanlar çoğalır, çoğaltılır. İçleri boşaltılmış kavramlara yanlış anlamlar yüklenir.
Belirli bir topluluğun fikirlerini, hislerini, tutum ve davranışlarını bilerek tesir altında tutmak veya değiştirmek maksadıyla hazırlanan mesajların,  uygun haberleşme araçlarıyla hedef topluma iletilmesi olarak ta tanımlanan propagandanın temel amacı; hedef seçileni hizaya çekmek, kontrol etmek, “terbiye!” etmek ve derin bir itaat duygusuyla, uygulayan tarafın iradesine tabi kılmak ve kişiliğini kabule zorlamaktır. Psikolojik savaş teknikleri üst bilinci değil, alt bilinci hedeflediklerinden, insanlar ve toplumların farkında olmadan bilinçaltları, verilmek istenen esas mesajları algılar ve bu örtülü mesajlar uzun vadede davranışları, fikirleri, duyguları etkiler ve yönlendirir. Bu sayede psikolojik savaş tekniğini uygulayanlar da amacına ulaşmış olurlar.
Karşı tarafın moral gücü olan maneviyatının çökmesi, psikolojik savaş yöntemi olan propaganda ile başarılır. Psikolojik savaşı uygulayan taraf bunun farkındadır ve savaş stratejisinin ilk taktiğinde propaganda vardır.
Propagandada hedefin çok iyi tanınması, moral faktörlerinin iyi bilinmesi, üzerinde çok iyi düşünülmesi, zaman ve zeminin iyi hesaplanması, şekil ölçü ve yöntemin iyi tespit edilmesi gerekir. Aksi halde uygulayan tarafın kendi silahıyla vurulması kaçınılmaz olur. Bu nedenle propagandanın türünün; beyaz mı, gri mi veya kara mı olacağına karar verirken, oldukça dikkatli davranılmalıdır.

Beyaz Propaganda
Beyaz propaganda genellikle açık biçimde yapılan propagandadır; kaynağı bellidir. Uygulayan taraf kendini tanıtmaya ve kabul ettirmeye çalışır. Beyaz propagandada ilk amaç; hedef seçilenin kişiliği, düşüncesi ve inançları hakkında şüphe uyandırmak ve onu “şaibeli” biri haline getirmektir. Hedefi zayıf düşürerek, uygulayan tarafa güven duyulmasını sağlamak,  tek güvenilecek ve dayanılacak gücün kendisi olduğu kanaatini hâkim kılmaktır. Beyaz propaganda başlangıçta güven uyandırır; ancak A. Lincoln’ün dediği gibi “bazı insanları her zaman, bazılarını zaman zaman, ancak herkesi daima aldatamazsınız” gerçeğine uygun olarak, uygulayan tarafın da kendi hakkında oluşturduğu aldatıcı güven ve itimat fazla uzun ömürlü olmayacaktır.
Beyaz propagandanın zayıf yanı, dalgalarının zayıf, yayılım alanının dar olmasıdır. Mağdur, kendini korumak için karşı propaganda imkânlarını hemen kullanırsa, uygulayan tarafın çabaları başarısızlıkla sonuçlanabilir. Yapılan propaganda hakkında şüphe uyanıyorsa, silah geri tepmiş demektir.
Beyaz propagandanın malzemesi yalan haber ve şaibelerdir. Uygulayan taraf, hedefin hataları, inançları, kısaca yaşam biçimi hakkında olumsuz haber yayar. Bu malzemenin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı uygulayan tarafın yeteneğine bağlıdır.

Gri Propaganda
Beyaz propagandanın kaynağı belli iken, gri propagandanın kaynağı ise belirsizdir. Beyaz propaganda ile elde edilemeyen saldırılar, şiddetlenir ve kapsamı genişletilir.
Uygulayan tarafın önemli propaganda araçlarından olan gri propaganda, bulanık bir propaganda biçimidir. Gri propaganda türünde uygulayan taraf kendini çok fazla öne çıkarmaz. Daha kontrollü ve perde arkasındadır; ancak etrafında oluşturduğu zayıf karakterli insanlarla, yıldırma eylemlerini sürdürür. Mağdurun gri propagandaya karşı koyması daha zordur; zira gri propagandada bir taraf yoktur, taraflar vardır. Mağdur daha geniş bir cephede savaşmak durumundadır.
Gri propagandayı uygulayan tarafın sürdürdüğü propaganda ve yıldırma eylemlerinden önemli bir kısmı hedefin işine yarar. Uygulayan tarafın en çok korku duyduğu da saldırgan uygulamalarının mağdur olarak nitelendirilen karşı tarafın işine yaradığını görmesidir. Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt eserinde tam da buna uygun bir efsane anlatılır.
Bir gün Zerdüşt hava sıcak olduğu için bir incir ağacının altında kolları yüzünde uyuya kalmış. Derken bir engerek gelir ve Zerdüşt’ü boynundan sokar. Zerdüşt acıdan büyük bir çığlık atar. Kolunu yüzünden çekince yılanı görür ve yılan Zerdüşt’ün gözlerini tanır. Kıvrılıp kaçmaya yeltenir. “Olmaz” der Zerdüşt. “Daha teşekkürümü almadın ki! Beni vaktinde uyandırmış oldun; yolum daha uzun.”  “Yolun kısa” der engerek alaylı bir tavırla. “Benim zehirim öldürücüdür.” Zerdüşt gülümser. “Ejderin yılan zehrinden öldüğü nerede görülmüş?”  “Gel geri al şu zehrini! Sen bunu bana armağan edecek kadar çok zehire sahip değilsin.” Bunun üzerine yılan tekrar Zerdüşt’ün boynuna sarılır ve soktuğu yeri yalar.   Zerdüşt yılanın bu davranışının kendini ölümden kurtardığını söyleyince, bu kez yılan düşmanına yaptığı iyiliğin verdiği üzüntüyle kahrından ölür.
Aslında her uygulayan tarafın başına gelecek olan da, yılanın başına gelecek olandan farklı değildir. Mağdura düşen, geri çekilmeden sabırla uygulayan tarafa direnmek ve kendisini kurban durumuna getiren değerlerine daha sıkı sarılmaktır.
Gri propaganda psikolojik şiddet mağduru için savaşılması güç bir propaganda biçimidir. Burada kaynak belirsiz ve birden fazladır. Uygulayan tarafın kim olduğunu belirlemek kolay değildir; çünkü gri propagandanın ana malzemesi “yalan ve söylentileredir.
Gri propagandanın en aldatıcı yönü, mağdurun başlangıçta belirgin bir tepki göstermesini gerektirmeyecek kadar sinsi olmasıdır. “Haşlanmış kurbağa”nın meselinde anlatıldığı gibi aslında gri propaganda mağdurun başlangıçta hislerini öldürür ve sonra da onu ölüme götürür.
Kurbağayı kaynar suya atarsanız ani bir reflekse dışarı atlayacaktır. Aynı kurbağayı soğuk bir suya atarsanız ve suyu yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa ılık (gri) suya karşı bir tepki göstermez. Hatta bundan hoşlanır ve başlangıçta ilginç bir rehavete kapılır. Sonra suyu ısıtmaya devam ederseniz, kurbağanın dokuları yavaş yavaş öleceği için, kurbağa hiçbir zaman tepki göstermeyi düşünemeyecek ve kaynamaya başlayan suda haşlanıp gidecektir.
Gri propagandanın mağduru için en önemli sakıncası haşlanmış kurbağanın meselinde olduğu gibi, onun duyarlılığını öldürmesidir.
Gri propagandayı yayanlar belirsiz olduğu için, bu tür propaganda da en yaralayıcı araçlar kullanılır. Gri propaganda yönteminde genellikle doğru bir olay yalanlarla şişirilerek muhatap küçük ve gülünç duruma düşürülmeye çalışılır.
Senaryo iyi yazılır, roller iyi oynanırsa, “söylentiler” kısa süre içinde dilden dile dolaşır. Böylece mağdur kendini savunma gereği duyması sağlanır. Bunun amacı ise, hedefi konuşmaya sürükleyerek, kendi ağzından kendi zararına söz çıkmasını sağlamaktır.

Kara Propaganda
Kara propaganda daha sinsice ve kurnazca uygulanan bir propaganda biçimidir. Burada hile, entrika, yalan, iftira, fitne, sinsilik ve sahte delil daha gözü pek biçimde uygulanır. Gerçekleri çarpıtmak, inançları sarsmak, mağdurun etrafında güvensizlik yaymak ve aleyhine bir kamuoyu oluşturmak amaçlanır.
Kara propagandada kaynak bir kişiden çok, bir ekip (çete)tir. Bu yüzden kaynağın gizliliğine büyük bir önem verilir. Her ne sebeple olursa olsun kaynak ortaya çıktığında her türlü sorumluluk reddedilecek şekilde önceden hazırlıklı olunur. Kaynak gizli kaldıkça; yalanlar, söylentiler, şaibeler, dedikodular esrarengiz bir şekilde hızla yayılır. Temel amacı, muhatabı psikolojik çöküntüye uğratarak, benliğinin ölümünü sağlamaktır. Bu yöntemi uygulayanlar hiçbir ahlaki ve vicdani sorumluluk duygusu taşımazlar. Onları amaca ulaştıracak her yol mubah sayılır. Bu yolla akla gelebilecek her tür ahlak ve yasa dışı yöntemi kullanarak hedef kişiliksizleştirilmeye çalışılır. En fazla kadın cinsiyetine yönelir. Özellikle kadın kimliği bakımından geleneksel toplumlarda çok etkili bir yöntemdir.
Mağdurun kara propagandaya karşı koyması çok zordur. Korku duygusu uyandırarak, etrafındaki insanların ondan uzaklaşmaları sağlanır. Böylece tek güvenecekleri gücün kendileri olduğu hissi yayılır. Hedefin kendisini yargılaması ve yadsıması sağlanmaya çalışılır.

Psikolojik Savaşın Genel Özellikleri

Meyve gerçek tadını tam olarak olgunlaştığında vermektedir. Bir söz,  yeri ve zamanında söylendiğinde değer kazanır. Psikolojik savaşın genel özelliklerine bakıldığında da aynı mantık geçerlidir.
Aksi halde iki ucu keskin bir bıçağa benzeyen bu faaliyet, onu yapana da zarar verme olasılığı çok yüksektir.
Psikolojik savaşın bu temel özelliklerini yerine getirirken her şeyi ondan beklemek yanlıştır. Psikolojik savaş, bir bütünün çok önemli bir parçasıdır. Ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri faaliyetler ile birlikte kullanıldığında bir anlam ifade etmekte ve o bütünü tamamlayan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğer hasta tam iyileşmeden ilacı keser iseniz hastalığın çok kısa sürede tekrar etmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.
Psikolojik savaş ile verilmek istenen mesajlar inanılır olması gerekmektedir. Çünkü yalan ve yanlış faaliyetin ortaya çıkması durumunda silahın kendilerine daha etkin bir şekilde dönmesine yol açar.


Diğer Savaş Tekniklerinden Farkı Ve Üstünlükleri

Sıcak savaşın silahı; top, mermi, füze iken, psikolojik harekâtın silahı; ondan daha etkili olan sözcükler, kavramlar ve sembollerdir. "Kalem kılıçtan daha keskindir" sözü bunu en iyi şekilde ifade eder. Kelimelerin öyle büyük, sihirli güçleri vardır ki, hatipler tarafından yerinde kullanıldığında toplumu kitleler halinde peşinde sürüklemektedir. Aynı kelimeler zamanında ve nasıl söylendiğine bağlı olarak sanki başka anlamları ifade ediyormuş gibi insan üzerinde tesir etmekte ve büyülemektedir. Sözcükler bir bukalemun gibi uygulayıcıların arzularına boyun eğmektedir.  Örnek olarak; karşı psikolojik savaşta “halk önderi” yerine “terörist başı”, “ mafya babası” veya ““mafya lideri” kavramalarının yerine “çete başı”, “çete elemanı “şeklinde kişi ve örgütlerin toplum üzerinde etki yapmasını engellemek ve statülerini büyütmemek için daha küçültücü sözcükler seçilir ve görsel-yazılı basındaki haber bültenlerinde onları daha basitleştirerek sözcükler kullanılarak psikolojik etki yaratılır.
Sıcak savaşta askerler ve cepheler belli iken psikolojik savaşta görünürde bir cephe yoktur. Bu tür saldırıların ne zaman ve ne şekillerde çıktığının bilinmesi çok zor olup,  bilinçli olmayan insanlar üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Bu tarz psikolojik harekâtlar bazen bir derginin sayfalarında gerçekleştirilirken bazen bir köşe yazarının satırlarında bezende bir televizyon programında karşımıza çıkmaktadır. Kendisine özgü maskesiyle yorumcunun ifadeleri psikolojik etkisini gösterir.
Askeri operasyonların ne kadar pahalıya mal olduğu bilinmektedir. Sıcak savaşta çatışmalar sonucu askerlerin yaralanması veya öldürülmesi soncu ortaya çıkacak manevi yönü de maddi harcamaların önüne geçerken, psikolojik savaşta yapılan harcamalar daha az ve zayiat hemen hemen hiç olmamaktadır.
Sıcak savaşta insanları öldürerek, korkutarak, sindirerek, yıldırarak etkisiz hale getirmek amaçlanır. Psikolojik savaşta ise, hedeflenen insanı yine etkisiz hale getirmek iken,  onları yok etmek yerine kendi amaçları doğrultusunda faaliyet göstermeleri sağlanır.

Hiç yorum yok: