22 Şubat 2010 Pazartesi

Fetullahçı Ergenekon’un Güney Kürdistan’daki “Marifet”leri

Türkiye’de dalga dalga Ergenekon operasyonları yapılırken ve bunlar Kıbrıs’a kadar yayılırken, TC devlet terörünün vahşetini esas olarak ortaya koyduğu Kuzey Kürdistan’da göstermelik birkaç operasyon yapıldı. Kuzey’deki bu terörün Güney’e uzanan yapılanması ve kolları hakkında da “Ergenekon karşıtı edebiyat” yapanlar sus pus! Güney’deki Ergenekon’u kimse takip etmek istemiyor mu? Üstelik Türkiye’de Ergenekon’a karşı olanlar Güney Kürdistan’daki Ergenekon’la niye ittifak halindeler? Şu an Türkiye’de “Ergenekon” adı verilen davada, devletin talimat ve direktifleriyle Kürtlere karşı insanlık suçu işlemiş asker ve bürokratlar; Kürt kamuoyunun çok önceden bildiği ve deşifre ettiği unsurlar iken, Türk kamuoyunun ise, “Türkiye’de bunlarda mı vardı, bu kadar kirli işleri nasıl yapmışlar?” gibi değişik sorularla hayretler içinde baktığı olgunun en önemli halkası olan 4 bin köyün devlet tarafından yakılıp boşaltılmasına kimse değinmemektedir? Yine Türk devletinin NATO ile birlikte “el bebek, gül bebek” büyüttüğü Ergenekon’un Kürtlere karşı yurtdışındaki kirli faaliyetlerine kimse dokunmamaktadır.Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya’yı görev alanı sayan Ergenekon’u, en son Kıbrıs’ta araştırarak iktidarlarını daha iyi sağlamlaştırmak isteyenler, nedense Güney Kürdistan’da Kürtleri birbirlerine kırdırtan, sokak ortasında infazlar gerçekleştiren, Kürt militanları ve yurtseverlerine karşı “baş kesmek” için ölüm mangalarını organize eden; Zaxo, Duhok ve Hewlêr’de halka karşı bombalı katliamlar gerçekleştiren Ergenekon terörünün Güney Kürdistan’daki ayaklarını ve kirli ilişkilerini deşifre etmeyi ve Kürt halkına karşı işlemiş oldukları suçları gündeme getirmemektedirler. Dahası Türkiye’de, Ergenekon’a “karşı” olanlar, Güney Kürdistan’da Ergenekon’a geçmişte “hizmet” eden, onların yürütücü güçleri olan kişi, kesim ve gruplarla birlikte hareket ederek önemli “mesaj”lar vermektedirler. Bir dönemler Güney Kürdistan’da TC’nin Ergenekon’uyla birlikte hareket edenlerin ve birlikte katliamlar gerçekleştirenlerin şu anki konumları nasıldır? AKP hükümeti ve Fetullah Gülen cemaati, Ergenekon’un Güney Kürdistan’da geçmişte Kürtlere karşı suç işlemiş kişi, kurum ve kesimlerini niye korumaktadır?
 Güney Kürdistan’daki Gülen Ergenekon’unun Sinsi Faaliyetleri  Güney Kürdistan asayiş güçleri, hakim ve savcıları son birkaç yılda TC Ergenekon’uyla birlikte hareket eden kişileri çeşitli suçlardan dolayı tutuklayarak yüksek cezalara çarptırdı ama geçmişte Ergenekon’a bağlı olarak “faaliyet” göstermiş üst düzey yetkililerin mahkemeye çıkarılması engellendi. Bazı parti ve aşiretlerin itibarını zedeler diye yargının önü kesildi. JİTEM’ci tetikçilerle birlikte Güney Kürdistan’da Kürt avına çıkmış kişiler delil, kanıt ve fotoğraflarıyla ispatlanmıştır. Bu kişiler bugün ise AKP ve Gülen cemaatiyle birlikte Güney Kürdistan’da Fetullah Gülen Ergenekon’unun alt yapısını kurumlaştırmak için yoğun çaba içerisindedirler. Gülen Ergenekon’una bağlı cemaat üyeleri Güney Kürdistan’da ticaret, eğitim, basın-yayın, kültür kurumları vs alanlarda faaliyetlerini derin ve hızlı bir şekilde her nabza göre şerbet vererek yapmaktadırlar. Güney Kürdistan’da Kürtleri öldüren Ergenekoncu ve JİTEM’cilere destek vererek ve çeşitli yollardan maddi olanaklar sağlayarak finanse etmektedirler. Gülen Ergenekon’unu AKP vasıtasıyla iktidarlaştıran cemaat üyeleri, Türkiye’de kendilerine muhalif olan Ergenekon’a karşı çıkarken; Kürtleri öldüren ve katliamlardan geçiren Ergenekon’a hiç karışmamaktadırlar. Gülen’e teslim olan ve ona hizmet etmeyi kabul eden Ergenekon’a hiç dokunmamakta, aksine desteklemektedirler. Güney Kürdistan’da zaman zaman cemaat üyeleri işadamı, mühendis, öğretmen, doktor, pazarlamacı, gazeteci ve muhabir adıyla çeşitli düzeylerde ortak toplantılar yaparak burada yürütülmesi gereken ince ve sinsi politikaları gözden geçirmektedirler. Kürtleri politik sahalarına çekmek için entegrasyon siyasetini özellikle medya gücüyle halkın içine sızdırmaya ve içselleştirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için Kuzey Kürdistan’dan ve Avrupa’dan Güney’e gelmiş bazı sözde Kürt aydınlarını da kullanarak bunlara Ortadoğu’da üst yapısı şekillendirilmeye çalışılan Gülen Ergenekon’unun Kürt ayağı rolü verilmektedir. Samanyolu TV, Cihan Haber Ajansı, Zaman gazetesi ve Aksiyon Dergisi gibi Gülen Ergenekon’unun medya organları Güney Kürdistan üzerinde özel çalışmalar yapmaktadırlar. Aksiyon Dergisi en son Halepçe’yi ziyaret ederek Kürtlere şirin görünmek için Kürdün acıları üzerinde oynayan haberler yaptı. Oysa 1988’de kadın, çocuk binlerce Kürt insanı Halepçe’de katledildiğinde, TV ekranlarında o çok “ağlayan” Fethullah Gülen Kürtler için de bir tek gözyaşı dökmemişti. Buna rağmen Aksiyon Dergisi ve Zaman Gazetesi’ne röportaj veren, Tayip Erdoğan’ın kapı önü “nöbetçi”si Mehmet Metiner gibi kişiler ile Mart seçimlerinden sonra DTP ve Kürt Özgürlük Hareketine yönelik operasyonun olacağını MİT’ten ve Gülen cemaatinin Güney’deki kravatlı üyelerinden öğrenen bazıları, “son dakika” olarak verdikleri bilgilerle Ortadoğu’da yeni dizayn edilecek olan Gülen Ergenekon’unun yedekliğini şimdiden kabul ettiklerini göstermişlerdir.
 “Kürtlere karşı senden daha iyi savaşırım”  Kürdistan’ın kutsal çınarı Apê Musa cinayetini araştırdıklarını söyleyen güçler, yanı sıra Musa Anter’in yoldaşlarını yakalayarak zindanlarda vahşice tecride almaya devam etmektedirler. 17 bin faili belli cinayetlerle Türk devleti tarafından katledilen, asitle yakılan, cenazeleri Kürdistan’da yapılan karakol temellerinin içine atılan ve üzeri betonla örtülen yurtsever Kürtlerden bazılarının kemikleri kazılan kuyulardan çıkartılırken, aynı kişilerin arkadaşları, dostları, yoldaşları, kardeşleri ise hunharca evleri basılarak işkencelerden geçirilmekte ve tutuklanmaktadırlar. Dolayısıyla Kürtler için Gülen Ergenekon’u ve denetim dışına çıkmış “küçük Ergenekon” arasında bir fark yoktur. Buna rağmen Güney Kürdistan’da Ergenekon’la ilişki içerisinde olanlar (eski ya da yeni), ortak ittifaklar ve işbirliği içerisinde bireysel ve zümre iktidarlarını inşa ederek küresel güçlerin Ortadoğu piyonları olmak için yoğun çalışmanın içerisine girmiş bulunmaktadırlar.
Gülen Ergenekon’u, AKP eliyle devletleşmesinden sonra küçük Ergenekon’a adeta, “sen Kürtlere ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı iyi savaşmadın, ben senden çok daha iyi Kürtlere karşı kirli savaş yürütürüm. Osmanlı oyunlarını yeni tekniklerle çok iyi uygularım” dercesine Kürdistan’ı içten fethederek tasfiye etme konseptlerini Güney Kürdistan’a daha farklı biçimde taşırmış bulunmaktadır.
 Gülen Ergenekon’unun İşbirlikçileri  Türkiye’de “Ergenekon karşıtlığı” ile şiddetli koltuk kavgası verenlerin, Güney Kürdistan’da aynı güçlerle eskiden birlikte görev alanlar ve tetikçilik yapanlarla ortak hareket ettikleri net olarak görülmektedir. Susurluk raporları, Çatlı gezileri, son Ergenekon iddianamesi, JİTEM dosyaları, emekli Türk generallerinin Türk medyasına yapmış olduğu itiraflar ve Abdülkadir Aygan itirafları, Güney Kürdistan’daki Ergenekon izlerini görmeyenler için yeterli bilgileri sunmaktadır.
1992 yılında PKK’ye karşı yürütülen ihanet savaşında sınıra yakın Zaxo ve Duhok bölgesinde özel görevli olan ve bugün Türkiye’de Ergenekon davasından tutuklanan general ve askerlerle çok sıkı işbirliği içinde olan Fazıl Mirani, Serbest Tırvanişi (Şengal karargâh komutanı) ve Sait Şengali (Duhok asayiş müdürü) gibi üst düzey yöneticiler, Güney Kürdistan’da şu an Gülen cemaatinin emrinde çalışmaya başlamışlardır. Gülen Ergenekon’una Güney’de açacakları okul için toprak temini; siyasal, ekonomik, basın-yayın ve kültürel faaliyetleri için Güney Kürdistan hükümeti nezdinde ve yerel yönetimlerden gereken çalışma izinlerini çıkartma gibi faaliyetlerle hizmette kusur etmemektedirler. Güney Kürdistan’da yurtsever bir Kürt işadamının açmak istediği herhangi bir fabrikaya ise bin bir engel çıkartılarak ortaklık şartıyla ancak izin verilirken, Türk-İslam sentezcisi Gülen Ergenekon’u cemaatine ise büyük kolaylıklar sağlanmaktadır.
İktidarda olan güçlerin bu gerçekliklerinin ortaya konması gerekirken, bazı Kürt ve dost gibi görünen aydınların, çok zor şartlar altında büyük fedakârlıklarla savaşan Kürt Özgürlük Hareketine yönelik etik sınırlarını aşan eleştirilerle, Gülen cemaatinin Güney Kürdistan’daki komple çalışmasına destek verdiklerinin bilincinde olmaları gerekmez mi?
Gülen-AKP Ergenekon’u iktidarının savunucusu olan polis güçleri tarafından Türkiye’de ve en son Kuzey Kürdistan’da, Genelkurmayın özel savaş merkezine bağlı ve JİTEM’le ilişkileri çok daha önceden bilinen bazı deşifre olmuş kişileri tutuklamasıyla beraber, bunların ilk sığındıkları ve yardım talep ettikleri yer Güney Kürdistan olmuştur. Şırnak, Cizre ve Silopi’de “görev” yapmış Türk JİTEM komutanlarına bağlı ölüm mangaları kuran Kamil Atak, Koçero Saluci ve A.Hakim Güven gibi tetikçilerin Güney Kürdistan’la ilişki içerisinde olmaları bir sır değildir. Kürtler, açıklanamayan gizli dosyalarda nelerin olduğunu biliyor. Teyan aşiretinden olan Kamil Atak, geçen hafta Fazıl Mirani aşiretiyle aynı bölgelerde yaşayan Musıreşi aşiret ağasını Cizre’ye çağırdı. Koruculuğu kabul etmiş ve Kamil Atak’ın yakın akrabaları olan Teyan aşiret üyeleri, Musıreşi aşiret ağasına, Kuzey Kürdistan’da bulunan diğer aşiretler üzerinde baskı kurarak, Kamil Atak aleyhine verilen ifadelerin geri alınmasını ve davalı tarafların davalarından vazgeçmesi taleplerini bildirdi. Şengal’de genel karargâh komutanı olan Serbest Tırvanişi’nin denetimi altında bulunan bölgelerde yaşayan Musıreşi ve Miran aşireti Gırceber, Sehele, Zımar ve Rebia gibi Musul’a bağlı tartışmalı Kürt bölgelerinde yaşamaktadırlar. Geçen hafta Cizre’de yapılan bu toplantıdan sonra geri dönen Musıreşi aşiret ağası, Rebia’ya bağlı Gırceber ve Zımar’da aşiret ileri gelenleriyle toplantılar yaptı. KDP’nin de hazır bulunduğu toplantıda Kamil Atak’a destek çıkmaması ise dikkat çekti. Söz alan bazı konuşmacılar “Kamil Atak ve ekibi bizim akrabalarımızı öldürmüştür. Ayrıca biz yardım etsek de şu an davayı yürüten Kürt partisi DTP davadan vazgeçmeyecektir, onları tutuklayan hükümettir, bırakacak olan da odur” diyerek, görüşlerini belirttiler.
Bu durum üzerine hayal kırıklığı yaşayan Kamil Atak’ın “ben de onların neler yaptıklarını bir bir açıklarım” tarzında yanıt verdiği belirtildi.
 Medya Silahı ile Kürt Ulusal Değerlerine Saldırı  Güney Kürdistan’da Gülen Ergenekon’u cemaat üyeleri, Küçük Ergenekon’a daha önce bağlı olan kişilerle yürüttüğü işbirliğinin karşılığını şu an onlara ekonomik alanda fırsatlar sunarak vermektedir. Özellikle Güney Kürdistan’da uydu üzerinden ve yerel olarak yayın yapan bazı televizyonlar ile gazete, dergi benzeri yayın organlarına finans ve teknik desteği vermektedir. Bu TV ve gazeteler, Kürt ulusal değerleri aleyhine ve daha çok bunları rencide eden; Türkçülük, Arapçılık ve Farsçılık aşılayan, yoz kültürle harmanlanan kozmopolitik ve Kürt ulusal değerlerinden uzak arabesk yaşamı özendiren yayınlarla Güney Kürdistan’ın özellikle gençliği üzerinde yoğun tahribatlar yaratmaktadırlar. Vin TV, Delal TV, Korek TV ve Payam TV gibi kanallar aracılığıyla Güney Kürdistan’da orta vadede tarifi imkânsız kültürel ve sosyal erozyonların ortaya çıkacağı şimdiden görülmektedir. Fetullahçılar, bu televizyon, radyo ve gazetelere verdikleri şirket reklamlarıyla yayınlarını parasal yönden desteklemektedirler. Bununla kalmayıp Samanyolu TV ve Kanal 7’de çıkan bazı Kürt ve insanlık karşıtı manipülasyon dizilerini Kürtçeye çevirerek halk arasında dağıtmaktadırlar. Bunun için Duhok ve Hewlêr’de montaj ve çeviri büroları kuran Fetullahçılar daha çok İslamcı kesimleri bu işler için kullanmaktadır. Gülen cemaati en çok desteği, Fazıl Mirani’ye ait Vin TV ve yerel düzeyde Duhok bölgesinde yayın yapan Ebu Anter’in yönetimindeki Delal TV’ye vermektedir. Bu televizyonlara çıkan “sanatçı”ların çoğunun Kürt düşmanlıklarının tescillendiği bilinmektedir. “Kürtçe şarkı söylemek istiyorum” diyen Ahmet Kaya’ya kaşık atan Ebru Gündeşler, sahnede TC’nin Onuncu Yıl marşını söyleyerek Kürtleri inkar eden Serdar Ortaçlar ve “hangi damarımın Kürt olduğunu bilseydim, onu çeker çıkarırdım” diyen Emrah’ların şarkılarını sürekli yayınlayarak Güney Kürdistan’da Kürt ulusal değerlerinin darbelenmesi amaçlanmaktadır.
 Abdullah Çatlı – Ebu Anter – Fetullahçılar Zinciri  Bu çevreler söz konusu faaliyetlerini, Güney Kürdistan ve Türkiye’de Gülen cemaatinin sağladığı ekonomik olanaklar karşılığında can - ı gönülden yapmaktadırlar. Türkiye’de tutuklanan ve Ergenekon’la sıkı işbirliği içerisinde olan hatta onlarla birlikte katliamlar yapan bu kişilerle Gülen cemaatinin Güney Kürdistan’da “kardeşleşme”leri dikkat çekmektedir. Ebu Anter ile Gülen Ergenekon cemaatinin Güney Kürdistan’da birlikte hareket etmeleri ve aynı kulvarda yürümeleri irdelenmeye değerdir. Güney Kürdistan’da Ebu Anter’in İsrail ajanı olduğu yönünde yoğun bir kanı bulunmaktadır. Geçmişte yaptıkları ve şu anki konumu gözlerden kaçmamaktadır. Özellikle Gülen cemaatiyle geliştirdiği özel ve gizli ilişkilerle Güney Kürdistan’da medya patronluğuna giren Ebu Anter’in adı, 1995’te Zaxo’da gerçekleştirilen bombalı bir katliamla duyuldu. Bu kişiye ait basın organları, Gülen şirketlerini ve politikalarını savunan bir çizgide yayın yaparak her gün “dini” programlar sunmaktadırlar. Bunun karşılığında Güney’de ticaret yapan Gülen ve AKP’ye yakın şirketler, TV programlarının sponsorluğunu üstlenerek ekonomik destekler vermektedirler. Olayı biraz daha irdelersek; geçmiş basın bültenlerine baktığımızda şu an Türkiye’de süren Ergenekon davası iddianamesinde adı geçen Abdullah Çatlı dosyasının Güney Kürdistan’a kadar uzandığını, Çatlı’nın ziyaret ettiği yerlerden görmekteyiz. Çatlı’nın “görev” süresince ziyaret ettiği yerler ve yılı şöyledir:  Londra 1992–1995, Frankfurt 1993, Atina 1993, Paris 1994, Erivan 1994, Mostar 1994, Berlin 1995, Viyana 1995, Stockholm 1995, Baku-Nahcıvan 1995, Kıbrıs 1995, Zaxo 1995, Şili 1995, Grozni 1996.
Adı geçen bu yerlerin içinde en çok dikkat çeken ve üzerinde durulması gereken 1995 tarihli Zaxo’ya gidişi olmaktadır. Bu yıl içerisinde Zaxo’da halka yönelik büyük bir katliam gerçekleştirilmiştir. O dönemde Kürt basınında çıkan haberlerin içeriğine kısaca bakmakta yarar var: 27 Şubat 1995 tarihinde Güney Kürdistan’ın sınır kenti Zaxo’da dolar çarşısında içi patlayıcı dolu bir araç infilak ettirildi. 100’e yakın insan öldü, bir o kadarı da yaralandı. 1996 yılında ARGK gerillaları tarafından yakalanan ve sorgusunda eylemde yer aldığını itiraf eden Kemal Muhammed Hacı isimli Zaxo`lu KDP peşmergesi patlamayı Ebu Anter ismiyle bilinen Haşim Ramazan Abdullah’ın örgütlediğini, onun da emri “Rıdvan Ali Ömer” adını kullanan ve kendini Antalyalı olarak tanıtan bir Türk istihbarat görevlisinden aldığını açıklamıştır. Ebu Anter, daha önce de Kürt örgütleri arasındaki çatışmalarda oynadığı olumsuz rolle bilinmektedir. İsrail’de kontrgerilla eğitimi görmüş olan Ebu Anter, aynı zamanda Hollanda pasaportu taşıyor ve bu ülkede de bir evi var. KDP-YNK çatışmasına denk düşürülen bu patlama ile örgütler arasındaki çatışmalar büyütülmüş ve daha birçok faili meçhul olaylar gerçekleştirilmiştir. Güney Kürdistan’daki Türk devletinin öteden beri bilinen oyun ve tezgahları göz önünde tutulursa, böylesi barbarca bir eylemin ancak ve ancak faşist TC kontrgerillası tarafından yapılabileceği ortaya çıkar ve nitekim ortaya çıkarılan deliller de bunun böyle olduğunu göstermiştir.
Kürt basınının o gün ortaya çıkardığı bu gerçekler, zamanla daha da gün yüzüne çıkarılarak günümüzde “Ergenekon” adıyla Türk devletinin (bütün katliamlarda olduğu gibi) kendisini temize çıkarmak için kullandığı bir argümana dönüştürülmek istenmektedir. Türkiye’de Ergenekon’a “karşı” olan, Güney Kürdistan’da ise Ergenekon’u besleyen Gülen cemaat üyeleri ve AKP hükümeti, Kürdü köleleştirme amacıyla eski Ergenekoncuların “tecrübe”lerinden yararlanarak hükümet içinde ve halk arasında yeni bir Ergenekon örgütlemektedirler. Güney Kürdistan yargı kurumlarını da etkilemeye çalışan Gülen cemaati ve AKP, zaman zaman tutuklanan kişilerin sorgu ifadelerinin, Güney’de örgütlemiş oldukları adamlarına kadar inmemesi için kirli ilişkilere ve rüşvete başvurmaktadırlar. Bundan dolayı Güney Kürdistan yargı kurumları bugüne kadar Jitem ve Ergenekon ile ilişkileri olan kesimlerin sadece bazı tetikçilerini cezalandırabilmiştir.
 Sonuç  Bu kısa bilgiler ışığında bile Türk sömürgeci devletinin Güney Kürdistan’da Ergenekon izinde gittiğini, bunun için AKP hükümetinin Gülen Ergenekon’unu Güney’de örgütlediği anlaşılıyor.
Fetullah Gülen ve Veli Küçük Ergenekonları Güney Kürdistan’da nasıl rol almaktadırlar? Rakipler mi, ortaklar mı? Güney Kürdistan yönetiminin bu tehlikeli gidiş ve sinsi örgütlenmeler hakkındaki önlemleri nelerdir? NATO, hangisine şemsiye açmaktadır? Kürtler bunun neresindeler? Ortadoğu’da oluşturulmaya çalışılan yeni TC örgütlenmelerine, bazı eskimiş klasik “aydın” Kürtler neden yedek lastik olmak için can atmaktadırlar?
Bu soruların doğru yanıtlarını bulmak, Kürt ulusal bütünlüğü için büyük önem taşımaktadır. Güney Kürdistan’daki Kürtlerin, Gülen Ergenekon’unun izini sürmesi, gerekli önlemleri alması ve bunun için ortak ulusal kararlar çıkarmaları önem taşımaktadır. “Ergenekonlara hayır” denmelidir. “Küçük Ergenekon” karakollar yaparak klasik sömürgeciliğin temellerini Kürdistan’da inşa etti. Gülen Ergenekon’u ise “eğitim” kurumları ve “okul”lar açarak yeni tip Türk sömürgeciliğinin temellerini Kürdistan’da inşa etmektedir. Kürdistan’ın her dört parçasında hedeflerine ulaşmak için her türlü makyavelist yöntemleri kullanmaktan çekinmemektedir.
Kürtler demokratik ulusal bilinçleriyle bunlara karşılık vermelidir.
Ancak bu duruşla, bugün toprak altından çıkarılan kemiklerimizi, zindanlara atılan özgürlük sevdalısı Kürtlerle beraber boşaltılan 4 bin köyümüzde güneşe selam durarak özgürce gömebiliriz.
Mehmet Botan 

Hiç yorum yok: