28 Şubat 2010 Pazar

Eşitlik ideali üzerine

Dünyada  halklar arasında ulusal haklar anlamında eşitsizliği ulusal mücadeleyle yok etmek mümkündür. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Ancak ekonomik haklar ve insanların yaşam seviyeleri arasındaki eşitsizliği, sınıf, eğitim, sermaye, sistem temellerinde ele alırsak bunu yok etmek tarihte mümkün olmadı ve bunun öyle kolayca gelecekte de mümkün olamıyacağı gerçeği göz önünde duruyor. Kürtler, demokrat ve sol kesimler, ezilen ve baskı altındaki  halk ve sınıflar sık sık çoğumuzun yaptığı gibi eşitlikten bahsederler. Halklar arasında eşitlik, sınıflar arası eşitlik, cinsler arasında eşitlik, bölgeler arasında eşitlik, eğitim ve imkanlarda eşitlik, her kesin yasalarla eşit muamele görmesi v.s. Etrafımıza, bakıp insan ve dünyayı bir kaç saniye gözlemlediğimizde bu kavramın ne kadar da gerçek hayatla uyuşmadığını hepimiz görüyoruz. Bazıları lüks arabalara biner, pahalı villalarda oturur, en pahalı elbiseler giyer, en muhteşem yemekleri yer; diğerleri ise bu imkanlara sahip değildir. Eşitlik yoktur. Ekonomide gelir açısından eşitliğe bakalım. Eşitlik mümkün mü? Yalnız içinde bulunduğumuz dönemde değil, modern anlamıyla, sanayi devriminin Îngiltere`de hız almasıyla birlikte en az dört yüz yıldan beri bu konu demokrasi, özgürlük ve devrimlerle ilişkilendirilmiş ve filozoflar, sosyal bilimciler, ekonomistler v.s.  eşitlik  ve bunun nasıl sağlanabileceği üzerine kafa yormuşlar, tartışmışlar, yazmışlardır. Sonuç klasik anlamda iki zıt görüşün kabul görmesi olmuştur. Bir, özel mülkiyetin kaldırılması ile eşitlik sağlanır.. İki, serbest piyasa ve liberal poltikalarla gelişme sağlanır ve uzun vaeade insanlar arasındaki uçurum minime edilir. Bu gün dünyamızda özel mülkiyetin yok edilmesi dünya görüşü yeterliliğini, taraftar ve destekleyicilerini kaybetmiştir. Bu sosyalist devrimlerin başarısızlığının bir sonucu olarak tarihe geçmiştir, geçecektir. Geriye ikinci alternatif kalmıştır. Serbest piyasa ve liberalizmim serbestliliğiyle bir kesimin zenginleşmesi ve bunun sonucu olarak diğer kesimin bu imkana sahip olamaması nedeniyle gün geçtikce zengin ve fakir arasındaki uçurum, yani eşitsizlik gerçeği. Dünya, insanlık, tarih, deneyimler ve hatta bilgi ve bilim öyle çetrefil ve biçimsizliklerle dolu ki insan iyimser olamıyor. İnsani, humaniter ya da sol ilkelere ne kadar bağlı olursan ol, bu sorunu çözmek hiçte öyle bazen ileri sürüldügü gibi kolay değildir. Herhalde bu nedenledir ki ezilenler bu ilkeler için topyekûn bir harekete, başkaldırıya gitmemiştir, gitmiyor. Galiba bunun en önemli nedeni pazardır, yani üretim ve tüketimdir. Sosyalist ülkelerdeki özel mülkiyetin devletleştirilmesi deneyimi ve gerçeği, üretimin ve bunun sonucu tüketimin en alt düzeye düşmesine sebep olmuştur. Halbuki parti ve iktidardakiler dışında halkın tüm kesimleri ekonomik yönden eşitti. Yani her kes aşağı yukarı aynı maaşı alıyor, bu maaşa uygun bir şekilde tüketiyordu. Yani zengin yoktu. Ama her keste fakirdi. Çünkü ekonomi gelişmiyor, üretim yapılamıyor, ve düşük gelir nedeniyle insanlar tüketemiyordu. Bunun nedeni yalnız sistemi elinde tutanlar değil, alttakilerin haklı boş vermiş tavırlarıydı. Yani çalışanlar yeterli kadar ücret alamadıkları için ya da kendileri ürettiklerinde direk üretimden pay alamadıkları için yeteri kadar üretime ve sisteme sahip çıkmıyorlardı. Böyle bir sistemi ve üretim şeklini hâla yaşatmaya çalışan Kuzey Kore ve Küba örneğinde bu üretim ilişkilerini bugün bile görebiliyoruz. İyi bilinen Küba gerçeğinden bir kaç örnek vererek eşitlik sorununa açıklık getirmek istiyorum. Bu ülkede zengin diye bir sınıf yok. Bir kaç yüz kişilik bir elit var. Özel mülkiyet yok. Devlet her şeyin sahibi. Toprağın, fabrikanın, konutun, restorantın, dükkanın, domuzun,  ineğin, her şeyin sahibi devlet. Hatta beş tavuk sahibi bile olamazsın. Bir insan öldürsen beş-on sene sonra sebestsin, ama bir sığır çaldın mı en az yirmi sene yatarsın. Dünyada ücret yönünden insanların yüzde 99.9 `un eşit olduğu bir ülke. Ama dünyanın haklı olarak en tembel insanları ve yoksulları. Neden haklı, diyorum? Adam çalışmak istemiyor. Niye çalışıp yorulsun ki, ücret aynı, kazanamıyor. İşe, üretime devletindir diye, bana bir sey yok diye, boş veriyor. Boş vermekle kalmıyor, aksatıyor, engelliyor, yavaşlatıyor, çalıyor. Normal çalışanın ücreti ayda on-onbeş dolar. Profesor, doktorun aldığı maaş yirmi dolar. Bir generalin maaşı bile yüz doların altında. En yüksek maaşı devleti halktan koruyan polisler alıyor. Aylık maaş yüz dolara yakın. Eğitimde, sağlıkta eşitlik sağlanmış deniliyor. Yoklukta eşitlik neye yarar. Dünyanın en cahil öğretmenleri. Kitap, gazete yok ki adam gelişsin. Hastaneler berbat, ilaç yok ki hastalar tedavi edilsin. Böyle eşitlik neye yarar. Toparlarsak, tarihe ve bir çok ülkede devrimlerle denenen özel mülkiyetin olmadığı toplumlarda ve durumlarda halk az bir maaş dışında bir şeye sahip olamıyorsa o ülke üretemiyor, satamıyor, gelişmiyor. Yoksul ama diğeriyle eşit ücretle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Yaşam seviyesi düşük ve kalitesiz.   Üretim ancak özel mülkiyetle, piyasa ekonomisiyle gelişir. Ve ekonomi ancak bu sekilde büyür. Ve insanlar gelişen ekonomiden daha fazla pay alır. Az gelişmiş ülkelerde ekonomide eşitlik sağlansa da bu yoklukta bir eşitlik oluyor. Çok gelişmiş ülkelerde, güçlü ekonomilerde, özel mülkiyete rağmen, sınıflarlar arası uçuruma rağmen alt sınıflar arasında bir  ücret eşitliliğinin olması, düşünülmesi gereken bir konudur. En düşük aylık maaş iki bin dolar. İhtiyaçlarını karşılayabiliyor, hayat seyiyesi yüksek, arabası var, tatile gidiyor.   Kapitlist ekonomilerde bu eşitlik seviyesine reformlarla gelindi. Halkın hayatındaki bazı iyileştirmeler sermayeye yeni sermayeler kattı. Egemenlerin daha kolayca egemenliklerini devam ettirmelerin sağladı. Başta dediğim gibi, sol ilkeleri savunsak, özel mülkiyete karşı olsak bile, bu gerçekleri görmek gerekiyor. Eşitlik hedefini gelecekte insanlar nasıl elde edecek sorusu yerinde duruyor ve bu öyle kolay halledilebilecek bir konu da değildir. Evet,  özel mülkiyet olmasın, diyoruz; zenginliğe sınır getirilsin, diyoruz; sınıflar arası eşitsizlik kalmasın, diyoruz. İnsanlar eşit olsun diyoruz. Ama özel mülkiyetin, özel sermayenin olmadığı ülkelerde ekonomik gelişmenin olamayacağını ve halkın çoğunluğunun yoksul bir sekilde yaşayacağını da söylüyoruz. Bu bir çelişkidir. Ama dünyada, toplumlarda öyle çelişkili, halledilemez çok ilişki ve durumlar var ki… bu nedenle çozülmeleri imkansız gözüküyor. En ücra bir köy veya bir kasabada yaşayan yoksul insanla dünyanın en zengin ülkesinde ve semtinde yaşayan birileri arasında var olan eşitsizliği ortadan kaldırmak mümkün mü? Ve eşitlikle ilgili bir kaç soru daha: Özgürlükleri kullanmada eşitlik var mı, bu nasıl sağlanır? Sosyal hakları kullanmada eşitlik var mı, bu nasıl elde edilir? Hukuk ve yasalar eşit uygulanıyor mu? Adaletli bir gelir-gidere insanlar nasıl sahip olacak? Tüketimde eşitlik nasıl sağlanacak? Eğitim ve sağlıkta eşitlik var mı? Toplumlarda ayırımcılık ve ırkçılık nasıl sona erdirilecek? Sınıflar, halklar, bölgeler, ülkeler arası eşitsizlik nasıl ne zaman son bulacak? Bugün dünyada eşit haklardan dem vuran bunun için çalışan bir parti var mı? Eşitlik ilkelerine sadık bir iktidar var mı? Eşitlik ilkelerine kim uyuyor? Bu dünyada bunlara uymak mümkün mü? Cumalicotkar@live.se

Hiç yorum yok: