22 Şubat 2010 Pazartesi

Derin Devletin Derin Yönetimi, Encümen-i Daniş’ten Abant Platformuna

Osmanlı devleti, 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, batılılar tarafından sürdürülen ıslahat dayatmaları, toprak talepleri, ilhak, işgal, iç karışıklık, etnik ve dini sorunlar ve siyasete yön verme gibi politikaların hedefi durumundaydı.
19. yüzyıl Osmanlı Devleti'nin ka¬der dönemiydi. Tüm kurumlarıyla birlikte yıkılmaktaydı. Bu durum devlet adamlarını ve aydınlarını Osmanlıyı kurtarma temelinde harekete geçirdi. 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat fermanlarıyla Osmanlı revizyondan geçirilmeye çalışıldı. Dıştan dayatılan bir değişim söz konusu olduğu için, Osmanlı devletinin kapıları batı egemenliğine ve kültürüne açık hale getirilmişti. Değişim daha çok bilim ve eğitim alanlarında gerçekleşiyordu. Bilim ve eğitim alanını bir düzene sokmak için, 1846'da Meclis-i Maarif-i Umumiye kuruldu. Fikir ve bilim adamlarını içine alan bu kuruluş, Encümen-i Daniş isimli bir akademinin kurulmasını kararlaştırdı. Meclis-i Maarif adına Ahmet Cevdet Paşa tarafından hazırlanan ve Encümen-i Daniş'in kurulma sebeplerini anlatan bir yazı, 26 Mayıs 1851’de Sultan Abdülmecit’e sunuldu. 
18 Temmuz 1851'de Sultan Abdülmecit’in yayınladığı İrade-i Seniye'yle, Encümen-i Daniş büyük bir tören yapılarak açıldı. Sadrazam Reşid Paşa, padişahın, devlet yetkililerinin ve bilim adamlarının önünde bir konuşma yaptı. Daha sonra İkinci Başkan Tarihçi Hayrullah Efendi, Ahmet Cevdet Paşa'nın hazırladığı uzun bir nutku okuyarak, “hayatta en gerçek mutluluğun bilgi yolu, en büyük mürşidin de ilim” olduğunu anlattı.
Kuruluşunda Fransız Akademisi örnek alınan Encümen-i Daniş'in amacı; batıdaki bilimsel ve teknik gelişmeleri takip etmek bu konularda yayınlanan eserleri tercüme ederek, Darülfünun'da izlenecek ders kitaplarını hazırlamaktı. Yine, Fransız devriminin etkisiyle batıda ortaya çıkan gelişmelerin, bilimsel-kültürel alanda batının izlediği politikaların yakından takip edilmesi Encümen-i Daniş’in görevleri arasındaydı. Bu konularda hazırlanan raporlar Osmanlı padişahı Abdülmecit’e sunuluyordu. Batıyla ilişkiler, bu konuda izlenecek politikalarda Encümen-i Daniş’in,  devletin aldığı kararlarda belirleyici olması doğalında devlet içinde önemli imtiyazlara sahip olmasını sağlıyordu. Elde ettiği bu ayrıcalık, Encümen-i Daniş’in muhtevasını değiştirerek, devlet politikasının belirlenmesinde bir danışma meclisine dönüştürdü. 
Encümenin iç ve dış olmak üzere iki çeşit üyesi vardı. İç üyelerin sayısı 40 kişiydi, bunların büyük bir kısmı İngiliz-Fransız kültürüyle yetişmiş ve buralarda eğitim görmüş, çeşitli bilim dallarında uzman, yabancı dil bilen kişilerden oluşuyordu. Dış üyelerin Osmanlıca bilmesi şart değildi. Hangi dilde olursa olsun encümene bir konuda bilgi verecek uzmanlıkta olmak için yeterli sayılıyordu. Bunların üye sayıları da 30 olarak belirlenmişti.
 Kuruluşun başkanlığına Şerif Mehmed getirildi. İç üyeliklere Sadrazam Reşid Paşa, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey, Erkan-ı Harbiye Başkanı Mehmet Paşa, Hariciye Nazırı Ali Paşa, Ticaret Nazırı İsmail Paşa gibi devlet adamlarıyla beraber; Ahmet Vefik Paşa, Cevdet Paşa, Osman Saip, Ali Fetih, Recai Efendi gibi kişiler de üye oldular. Dış üyeliklere devletin tanınmış Rum, Ermeni bilginleriyle; İngiliz Şarkiyatçısı James W. Redhouse, tarihçi Hammer, Fransız doğu bilimcisi Bianchi gibi bilginler alındı.
Encümen-i Daniş’in İngiliz Versiyonu Cercle a’Pera Kulüp’ü
Encümen-i Daniş kurum olarak Batı özentisiyle doğduğu için, batı kültürü ve özellikle İngiltere’nin etkisindeydi. Encümen-i Daniş aracılığıyla İngiltere, Osmanlı devlet yapısını, uluslara arası politikasını ve siyasetini yönlendirir hale geldi. Encümen-i Daniş, ilk kuruluş amacından çıkarak devlet sistemini yönlendiren ve iktidar amacını esas alan temel bir işleve sahip oldu. Kendini örgütleyerek devletin bütün kurumlarında etkisini arttırdı. Fakat yol açtığı sorunlar ve devlet içindeki etkisi, tehlike görülerek Abdülmecit tarafından lağvedildi.
İlerleyen yıllarda bir süre işlevsiz kalan Encümen-i Daniş, isim değiştirerek, 5 Mart 1882’de İngiltere’nin İstanbul elçisi sir Alfred Sandison’un öncülüğüyle “Cercle a’Pera” kulübü adıyla yeniden örgütlendi. İngiliz elçinin başlattığı girişimle diplomat, yönetici ve işadamlarından oluşan 30 kurucu üye ile açıldı. İki yıl sonra kulübün adı Cercle d’Orient olarak değiştirildi. Kulüp’ün yapılanması, çalışma tarzı ve örgütlenme modeli olarak İtalyan masonlarını kendisine örnek aldı. Kulüp’ün yöneticilerinin çoğu masondu. Ayrıca Kulüp’ün para ihtiyacını İngiltere ve Paris’teki mason locaları karşılıyordu.
 II. Abdülhamit dönemine denk gelen süreçte Abdülhamit çevresinden kimse bu kulübe alınmadı. II. Abdülhamit ise, kulübü yakın takibe alarak kulübün kendisine yönelik faaliyetlerini izlemeye başladı.
 Kulüp üyeleri arasında, “Encümen-i Daniş’in mirasını devraldık” diyen, Tanzimat’ın öncülerinden İngiliz eğilimli Reşit, Fransız eğilimli Ali ve Fuat paşalar bulunuyordu. Daha sonra bunlara Mithat paşa, Namık Kemal, Ziya paşa, Şinasi ve sonradan Ali Suavi ve Mizancı Murat gibi isimler katıldı.
Osmanlı imparatorluğunda,  görüntü ve kabuk değiştirme gayesine dönüşen yenilik çabaları, her defasında yeni sorunlar yaratan bir girdaba dönüşmüştü. Müslüman olmayanların eşitlik hakları ayrılıkçı eğilimleri güçlendiriyor, orduyu yenileme gayretleri ise borçlanma yoluyla, batılı güçlere bağımlılığı pekiştiriyordu.
Osmanlı devletinin bu durumda olması İngiltere açısından önemliydi. Hindistan yolunun güvenliği ve Rusya ile Almanya'nın denizlere açılmaması için, 1900 'lere kadar Osmanlının 'hasta adam' halinde yaşaması gerekiyordu.
Cercle d’Orient Kulüp’ünün İttihat ve Terakkisi
Kulüp, Avrupa ve Balkanlarda örgütlülüğünü tamamladıktan sonra, 21 Mayıs 1889’da İttihat-ı Osmanî adıyla II. Abdülhamit yönetimine karşı İstanbul’da gizli bir örgüt kurdurdu. İlk başkanı Ali Rüşdi yapıldı. Paris, Bükreş, Kahire, Selanik ve İstanbul olmak üzere Osmanlının tüm merkezi yerlerinde örgütlülüğü oluşturuldu.
1789 Fransız devriminden sonra tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı Devleti'nde de milliyetçilik hareketleri görülmeye başlamıştı. İttihat-ı Osmanî, ilk zamanlar Osmanlıca bir çizgi izlediği halde sonradan bu milliyetçi akımlardan etkilenerek, ideolojik kimliğini Türkçülükten yana belirledi.
İttihat-ı Osmanî üyeleri Selanik’te bir araya gelerek isimlerini İttihat ve Terakki olarak değiştirdiler. İttihat ve Terakki yürüttüğü çalışmalarla 1908'de II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. İktidarı ele alana kadar izlediği yöntem, İstanbul’a gönderdiği temsilcileri eliyle siyasete müdahale ederek, hükümet ve meclisi mebusan üzerinde denetim sağlama oldu. 1908–1913 arası dönemde siyasi istikrarsızlığı körükledi ve Osmanlının dağılışını hızlandırdı.
İttihat ve Terakki ile Abdülhamit arasında süren iktidar çekişmesinde, Osmanlı içinde istikrarsızlık had safhaya çıktı ve çöküş dönemine girildi. Kaos yaratarak onu yönlendirip, ondan düzen çıkarmayı amaçlayan İttihat Terakki, Osmanlı devletinin batılılaşma çabalarının dini ortadan kaldırdığını ileri sürerek, 1909’da “Din elden gidiyor!” “Şeriat isteriz” gibi sloganlarla başlayan ve tarihe “31 Mart Vaka’sı olarak geçen, şeriatçı ve hilafetçi ayaklanmaları tertipleyerek”  darbe zeminini oluşturdu. Çıkan karışıklıktan istifade eden İttihat ve Terakki’ye bağlı Hareket Ordusu İstanbul’a girdi. II. Abdülhamit’e karşı darbe gerçekleştirildi. II. Abdülhamit tahttan indirildi
II. Abdülhamit’in yapılan darbe ile tahttan indirilmesinden sonra İttihat ve Terakki, diğer bütün partileri feshederek birçok muhalifi tutukladı. İstanbul’da sıkıyönetim ilan etti. Sıkıyönetim mahkemeleri kurularak birçok kişi idam edildi. Birçoğu da sürgüne gönderildi. Fakat yine de siyasi istikrarsızlık sona ermedi. İttihatçıların hükümeti dışarıdan idare etme ve siyasete müdahale yöntemleri istikrarsızlığı körükledi.
İttihat ve Terakki, Bulgar, Yunan ve Sırplarla, Osmanlı aleyhine Balkan ittifakını bu süreçte kurdu.    1 Nisan 1910’da Arnavutluk ayaklanması çıktı; 9 Mayıs 1910’da da Girit meclisi, Yunan kralına bağlılık yemini etti. İtalya Trablusgarp ve Bingaziye asker çıkardı ve Osmanlı devletine savaş ilan etti. Kısa süreli bir savaş sonunda yapılan görüşmelerle buralar İtalyanlara devredildi.
1912 seçimlerinde, çoğunluğu İttihat ve Terakki elde etti. Mecliste çoğunluğu elde eden İttihat ve Terakki, hükümete kendi adamlarını getirerek etkisini artırdı. Fakat İçerde ve dışarıda yaşanan karmaşa ve kötüye gidiş İttihatçı hükümetin istifasını getirdi. İktidarı kolay kolay bırakmak istemeyen İttihat ve Terakki 1914’te yapılan seçimleri kazandı. İttihat ve Terakki, Almanlarla yaptığı ittifak sonucu Osmanlı devletini Birinci Dünya savaşına soktu. Aynı zamanda, Cercle d’Orient  Kulüp’ünün üyesi ve bir dönem başkanlıklarını yapan, İttihat ve Terakki’nin kurucularından Talat, Enver ve Cemal paşalar, “bu yolla kaybedilen toprakların geri alınacağı, kaybedilen istikrarın yakalanacağı, büyük ve görkemli imparatorluğun yeniden canlanacağı” düşüncesiyle girdikleri bu savaş Osmanlının ve yanında savaşa girdiği Almanya’nın yenilgisiyle sonuçlandı. Osmanlı müttefik güçlere teslim oldu ve işgal edildi.
1914–1918 yılları arasında devam eden ve yenilgiyle sonuçlanan Birinci Dünya savaşı sonunda İttihat ve Terakki, iktidardan uzaklaştı ve lider konumunda bulunan Enver, Talat ve Cemal paşalar ile Doktor Bahaddin Şakir, Doktor Nazım, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesini imzaladıktan bir gün sonra gece yarısı kaçtılar.
 On yıla yakın bir süre iktidarda kalan ve izlediği politikalar ile Osmanlı Devletinin sonunu getiren ve son dönemlerde bir mason oluşumuna dönüşen Cercle d’Orient Kulüp’ü ve onun görünürdeki gücü İttihat ve Terakki,  Almanlarla ilişkileri temel bir strateji olarak benimsemiş, Pan-Türkizm ve Türkçülüğü, devletin ideolojik ve siyasi örgütlenmesi haline getirmişti. Buna bağlı olarak, Cercle d’Orient’in Yahudi üyeleri, binlerce Ermeni'nin hayatına ve tehcirine neden olacak sürecide başlattılar.  En büyük Türkçülüğü Cercle d’Orient içinde yer alan Yahudiler yaptı.
Cumhuriyetin Koruyucuları: “Büyük Kulüp”       
Osmanlı devletinin yıkılışını gerçekleştiren Cercle d’Orient, bu seferde biçim değiştirerek yeni kurulan Türkiye ismini alan Cumhuriyette ortaya çıktı. Cercle d’Orient’e, isim değiştirerek “Büyük kulüp” adını aldı. O yıllarda üye sayısı 100 civarında bulunuyordu.
Cumhuriyet döneminde Yahya Kemal, Necmettin Sadak, Celal Bayar, Tayfur Sökmenoğlu, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Şükrü Kaya, Esat Bozkurt, Şemsettin Günaltay, Falih Rıfkı Atay, Hasan Saka, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Feridun Cemal Erkin, Hüseyin Cahit Yalçın, Memduh Tağmaç, Refet Bele, Fahrettin Altay, Kazım Orbay, Cihat Baban, Kazım Özalp, Asım Gürbüz, İrfan Özaydın Yunus Nadi, Kılıç Ali, Kazım Taşkent, Cevher Özden, Falih Rıfkı Atalay, Ali Fuat Cebesoy, Şükrü Kaya, Ahmet Salih Korur gibi kişiler kulüp’ün kurucu üyeleri arasında yer aldılar.
Büyük kulüp üyeleri, yeni kurulan Cumhuriyetin politikalarını ve uluslar arası ilişkilerini belirlenmesinde önemli bir rol oynadı. Aynı zamanda iç tehdit unsuru olarak görülen Kürtler ve Rumlara karşı sert tedbirler alınmasında, “tek bayrak, tek dil ve devlet” felsefesinin uygulanmasında Cumhuriyetin kadrolarına öncülük yaptılar.
Cumhuriyetin iç ve dış politikalarına yön veren Büyük Kulüp, 1940’lardan sonra, Türkçülük-Turancılık ideolojisiyle Cumhuriyeti, batının laiklik anlayışının üssü haline getirdiler. Büyük Kulüp üyeleri, Türkçülük-Turancılık akımını bir ideoloji olarak benimsemiş bunu devletin resmi ideolojisi haline getirmek için devlet yönetimine direk müdahil olmayı temel bir görev olarak gördüler. Devlet yönetimi başkalarının eline bırakılamayacak kadar önemliydi.
Büyük kulüp’ün, Türkçülüğü-Turancılığı ve batı taklidi- laikliğine karşı, devletin geleceği açısından üç önemli konu tehdit olarak algılanmaktaydı. Komünizm, irtica ve Kürtlerle mücadele temel konulardı.
“Büyük Kulüp”, NATO’nun Türkiye “Gladio”su
İstanbul’un Kadıköy yakasında Çiftehavuzlar’da, üçüncü cumhurbaşkanı Celal Bayar’dan alınan köşke yerleşen ve daha sonra etrafındaki hazine arazilerini içine alarak yeni binalarla görkemli bir tesise dönüştürülen Büyük kulüp; baronların, kontların, prenslerin, paşaların başkanlık yaptığı; eski başbakanların, genelkurmay başkanlarının, orgenerallerin, diplomatların, müsteşarların, işadamlarının, sosyetenin üst kesiminden insanların üye olduğu dev bir güce dönüştü.
 Hükümetler kurup hükümetler devirme gücüne sahip olan bu oluşumun zirveye ulaştığı yıl, 1950’lerin sonlarında büründüğü yeni kimlik oldu.
Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle birlikte, komünizm öncelikli tehdit kabul edildi ve olası bir komünizm işgaline karşı geliştirilen savunma stratejisi olarak adlandırılan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun kurulmasıyla beraber, Büyük kulüp, danışma meclisi pozisyonundan çıkarak, devletin tamamını kontrolü altına alabilecek bir konumuna geldi.
1954 sonrası Büyük kulüp, kendi tehdit algılaması olan üç başlıkta ele alınan konulardan her hangi birinde meydana gelen kontrol dışı gelişme karşısında devleti koruma adına Türkiye’nin Gladio’su olarak, bu yapılanmanın kontrolünü eline aldı. Seferberlik Tetkik Kurulu’nun sonraki adı olan Özel Harp Dairesi kimliğiyle devlet içerisinde kendini yapılandırdı.
Büyük kulüp, devlet içerisindeki diğer adıyla Özel Harp Dairesi, işleyiş ve örgütlenme biçimiyle İtalya’nın özel harp örgütlenmesi olan P2 locasıyla olan benzerliği; işleyişleri, konumları ve devlet erklerine hakim olma çabalarıyla aynı özelliğe sahip oldular.
Derin Devletin, Seçkinler ve Zenginler Kulüp’ü
40 kişiden oluşan kulüp yönetimi başkan dahil seçimle göreve gelmektedir. En yaşlı üye başkan seçilir. 124 yıllık bir geçmişi olan Büyük Kulüp’te 1996 itibariyle 4.338 üyesinin 87’si eski ve yeni bakan, 148’i yerli ve yabancı diplomattı. Üyelerinin yarıdan fazlası iş adamıydı. 1998’de üye sayısı 4.800’e ulaştığında, bunun 3.000’i iş adamı, 1.800’ü ise politikacı, asker, bürokrat ve diplomattı. 2002’de toplam üye sayısı 5.700, 2006’da 6.000 civarındaydı.
Büyük Kulüp’e üye olabilmek için, Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, kararnameyle atanmış üst düzet bürokrat, üst rütbeli asker, diplomat ya da önde gelen bir işadamı olmak gerekir. Üyelik ücretleri: 1926’da 200, 1980’de 4 yüz bin, 1996’da 600 milyon, 1996’da 1milyar, 1998’de 2 milyar, 2006’da 25 milyar, 2008’de 50 milyar olarak belirlenmiştir. Büyük kulüp’ün eski başkanlar arasında Baron, De Hirschfeld, Muhsin Han, S.E.de Melidow, prens Maurocordato, Baron de Calice, Comte de Dudzcele, baron de Marschall, S.E. Mahmut Muhtar, Baron de Kangenheim, Mustafa Reşid Paşa, G.O. Wallenberg, Abdülhak Hamit Tarhan, Cemal ve Talat paşalar, Cemil Topuzlu, Fethi Okyar, Numan Menemencioğlu, Necmettin Sadak, Saffet Baştimar, Tevfik Rüştü Aras, Cavit Ekin, Mükerrem Sarol, Hüsnü Çakır, Hamdi Akça, Ali Esat Birol, Sahir Kurutoğlu, Hıfzı Oğuz Bekata,  Fethi Çelikbaş ve Cahit Aralık, bulunmaktadır.
 1974-1994’e kadar Büyük Kulüp başkanlığını Duran Akbulut yaptı. 1994’ten sonra Bülent Ulusu başkanlığa getirildi 11 Şubat 1996 yılında Bülent Ulusu görevi bırakınca tekrar Duran Akbulut yeniden seçildi. Onun başkanlığındaki yönetim kurulunda Prof. Korkmaz Altuğ, Adnan Başer Kafaoğlu, Emin Cankurtaran, Ali Dinçök, Sabi Ruso, Nevzat Özgen, Nuri Çolakoğlu, Gündüz Kaptanoğlu bulunuyordu.
 Daha sonraki yıllarda, Hasan Saka, Nihat Erim, Suat Hayri Ürgüplü, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk,  Osman Avcı, eski bakanlar Fethi Çelikbaş,  Vefa Poyraz, İlhan Evliyaoğlu, Doğancan Akyürek, Mükerrem Taşçıoğlu, Ömer Ucuzal, Sadık Batum, Mete Tan, eski milletvekilleri Hakkı Kurmel, Mehmet Kaşıkçı, Doğan Öztunç, Muammer Alıcı, Salim Erel, Hilmi Çeltikçioğlu, Muhlis Arıkan, Erol Ağagil, Selahattin Güven ve Sami Kumbasar ile eski senatörlerden Osman Çetin. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, emekli orgeneraller Kemal Atalay, Fikret Esen, Adnan Ersöz, Ragıp Uluğbay, İrfan Özaydınlı, emekli oramiral Haydar Olcaynoyan, emekli korgeneral Faruk Güventürk, emekli tümamiral Sezai Orkunt, eski bakan İlyas Seçkin, Tıp Profesörü Hikmet Altuğ, emekli büyükelçi Necdet Özmen,  gazeteciler Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Falih Rıfkı Atay, Yusuf Ziya Ortaç,  gibileri Büyük kulüp üyeleri arasında yer aldılar.
Büyük Kulüp’ün Yönetim Kurulundan Encümen-i Daniş Kuruluna
1970 sonlarında Cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk, Tayfur Sökmenoğlu’nun Suaidiye’deki evinde, kulüp üyelerinden bazılarının katıldığı toplantıda, “sizler etkili ve yetkili insanlarsınız, etkili bir kurulsunuz, Encümen-i Daniş’siniz” diyerek Büyük kulüp’ün yönetim kurulunu Encümen-i Daniş olarak tanımlamıştır. Kurula yeniden biçim verilerek Fahri Korutürk, Tayfur Sökmenoğlu, Hasan Saka, Nihat Erim, Suat Hayri Ürgüplü Encümen-i Daniş’in ilk kurucuları arasında yer aldılar.
Encümen-i Daniş’in eski başkanlardan Hıfzı Oğuz Bekata, Encümen-i Daniş’i şöyle tanımlıyor: “düşünce üreten, dünya sorunları karşısında Türkiye’nin durumunu irdeleyen bir akademi” sözlerini kullanmıştı.
1851’den beri varlığını çeşitli isimler altında, yarı gizli bir biçimde sürdüren ve sahip olduğu misyonu bir gelenek haline getiren, değişen siyasal koşullara kendini uyarlayabilen, “derin devlet” denen bu oluşum, 1980’lerden itibaren kendini daha çok Encümen-i Daniş olarak ifadelendirmektedir.
Encümen-i Daniş, Küresel Bilderberg’in Türkiye Uzantısıdır
NATO üyesi bütün ülkelerde ve dünya küresel kapitalist sisteminin politikalarına yön veren bu tür yapılanmalar hemen her ülkede bulunuyordu. Örneğin, küresel sistem güçlerinin inisiyatifinden geliştirilen ve dünyanın birçok bölgesinde aktifleştirilen bu örgütlerin en önemlisi Bilderberg’dir.
Kökenleri 1877’den itibaren düzenlenen ’Yuvarlak masa’ toplantılarına dayanan Bilderberg’in kurucusu İsveç Franmasonluğu üstad-ı azamı Joseph Retinger’dir. Bilderberg Grup 1954 Mayısı'nda Hollanda'nın Osterbeek kentindeki Bilderberg Oteli'nde toplanan bir grup mason tarafından kuruldu. Bu gizli grubun finansmanının önemli bir kısmı Amerika'daki Rockefeller Vakfı tarafından karşılanır. Diğer finansör ünlü banker Rothschild ailesidir. Bilderberg çok uluslu bir hükümet gibidir.
Dünya küresel sistemin yönetim merkezi işlevini gören Bilderberg, kapitalistlerin uluslar arası politikalarını, kimlerin devlet başkanlıklarına-yönetim kademelerine getirileceğinin belirlendiği etkin bir kuruluştur.
Encümen-i Daniş, küresel Bilderberg’in Türkiye’deki bir alt kolu olarak işlev görmektedir. Bu kurumun birçok üyesi aynı zamanda Bilderberg toplantılarına katılmaktadırlar. Bugüne kadar Bilderberg toplantılarına şu isimler katılmıştı: Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Selahattin Beyazıt, Suna Kıraç, Ali Hikmet Alp, Uğur Bayar, Dinç Bilgin, Cem Boyner, Ali Bozer, İsmail Cem, Hikmet Çetin, Nuri Çolakoğlu, Egemen Bağış, Merkez Bankası eski Başkanı Gazi Erçel, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Sedat Ergin, Üstün Ergüder, Meral Gezgin Eriş, Emre Gönensay, Vahit Halefoğlu, Talat Halman, Muharrem Kayhan, Şerif Mardin, Tugay Özçeri, Rüştü Saraçoğlu, Sinan Tara, Erkut Yücaoğlu, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç, Mustafa Koç, Hasan Cemal, İmregül Gencer, Mehmet Ali Bayar, Cüneyt Ülsever. Soli Özel, Kemal Köprülü, Güler Sabancı, Cengiz Çandar, Fehmi Koru gibi bazı gazeteciler ve yazarların katıldığı biliniyor. Doğal olarak kürsel politikaların belirlendiği merkezde alınan birçok kararın Türkiye’ye yansıtılmasında Encümen-i Daniş’in çok önemli bir rolü bulunmaktadır. Dünyanın hemen her ülkesinde bulunan bu tür kuruluşlar arasında sürekli bir bağ bulunmaktadır. Bunların resmi olması gerekmiyor. Zaten buna pek ihtiyaçları yoktur. Hepsinin stratejik hedefi veya varlık nedeni, küresel kapitalist sistemi korumak ve süreklileşmesini sağlayan kararlar alıp uygulatmaktır.
Devletin arka planda örgütlenmesini sağlayan; Elçilik ve konsoloslukların atanmasında, hükümet kabineleri ve askeri şurada atanacak subayların belirlenmesinde, Vali-kaymakam ve emniyet, müdürleri, Anayasa-Yargıtay mahkemesi üyelerinin atamasında, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş spor kulüp başkanlarının seçilmesinde belirleyici olan; devlet adına organizasyonlar yapan, eylemler gerçekleştiren, fikir oluşturan, mevcut iktidardaki hükümetlerin nasıl hareket etmesi gerektiğini tartışıp akıl hocalığı yapan, gerektiğinde darbeler gerçekleştirerek devletin politikalarını, stratejilerini, uluslararası ilişkilerini belirleyen,  Encümen-i Daniş’in etki alanında Milli Güvenlik Kurulu, devletin kalbi sayılan MGK Sekreterliği, bir Ordu örgütlenmesi olan Özel Harp Dairesi, ideolojik ve politik yönlendirme merkezi olarak işlev gören Özel Harp Akademiler Komutanlığı, Aydınlar Ocağı, Türkiye Stratejik Araştırmalar Vakfı, Atatürk düşünce derneği gibileri bulunmaktadır. Bunlar gibi fiilen var olan ama resmiyeti olmayan kurumlardan da bahsetmek mümkündür. Devlet adına örtülü operasyonlar yapan, cinayetler işleyen JİTEM, kontrgerilla örgütleri bunlardan bazılarıdır.
40 kişiden oluşan Encümen-i Daniş kurulunda yer alanların isimlerine ve devlet içerisindeki konumlarına bakıldığında derin devletin ve bunlar bağlı devlet mekanizmasın nasıl işlediğinin anlaşılması açısından önem taşımaktadır. Encümen-i Daniş içinde, Cumhurbaşkanları, başbakanlar, genelkurmay başkanları, Yüksek Askeri Şura üyeleri, Milli Güvenlik Kurulu üyeleri, Meclis Başkanları, bazı milletvekilleri, general rütbesinde bazı subaylar, üst düzey devlet bürokratları, bazı baro yöneticileri ve sivil toplum kurumlar başkanları, gazeteciler, bir kısım, işadamları. Yani devletin ve toplumun az sayıda üst düzey tabakasından oluşturan bu kurum, devletin stratejik olarak yönlendirilmesinde önemli bir işleve sahip. Önemli bir nokta ise Encümen-i Daniş üyelerinin çoğunluğunun Yahudi olması.

Eski genelkurmay başkanları Necdet Üruğ, İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, emekli orgeneral Tuncer Kılınç,  genelkurmay eski ikinci başkanı orgeneral Çevik Bir, emekli tuğgeneral Nejat Eslen(Nejat Eslen;kendisi bu yazıya gönderdiği yorumu ile bu iddiayı reddetmektedir.Yorumu 'Adsız dıyor kı' rumuzuyla aşağıda;'Yorumlar' kısmındadır), emekli korgeneral Hasan Sağlam, 12 Eylül 1980"den sonra başbakan olan Bülent Ulusu, Turgut Özal döneminin Meclis Başkanı Necmettin Karaduman, eski dışişleri bakanları Emre Gönensay ve İlter Türkmen, emekli orgeneraller Atilla Ateş, Ahmet Çörekçi, Kara kuvvetleri eski komutanı Orgeneral Necdet Öztorun, Süreyya Yüksel, Nahit Özgür, İbrahim Şenocak, eski bakanlar Fethi Çelikbaş, Cahit Aral, Mustafa Aysan, Safa Reisoğlu, emekli büyükelçiler Oğuz Gökmen, Temel İskit, Fahir Alaçam, Oktay İşcen, Cumhuriyet mitinglerini düzenleyen CHP’nin İzmir milletvekili Nur Sertel, işadamı Şehmuz Tatlıcı, TRT eski genel müdürü Yücel Yener, Hikmet Çetin, Faruk Süren, Özdem Sanberk, Bedrettin Dalan, Ali Balkaner, Doktor Seyfi Basa, MİT eski müsteşarı korgeneral Behçet Türkmen’in oğlu ve şuan gazeteci olan İlter Türkmen, hukuk profesörü Şener Akyol, eski bakanlar Mehmet Sağlam, Orhan Dikmen, İlhan Evliyaoğlu, İstanbul eski belediye başkanı Faruk Ilgaz, emekli tümgeneral Ahmet Serter, emekli vali Cemal Tarlan40 kişilik Encümen-i Daniş üyeleri arasında yer alıyor.  Ayrıca, hava kuvvetleri eski komutanı Orgeneral Muhsin Batur, deniz kuvvetleri eski komutanı oramiral Kemal Kayacan, emekli orgeneraller Kemal Atalay, Fikret Esen, Adnan Ersöz, Ragıp Uluğbay, İrfan Özaydınlı, emekli oramiral Haydar Olcayonayan, emekli korgenral Faruk Güventürk, emekli tümamiral Sezai Orkunt; eski bakanlar Hıfzı Oğuz Bekata, İlyas Seçkin, tıp profosörü Hikmet Altuğ, emelli büyükelçi Necdet Özmen Encümen-i Daniş’in ölen üyeleri.
 Kendilerini “Büyük Devlet Jürisi” olarak niteleyen devletin derinindekiler, on beş günde bir İstanbul' da, Moda Deniz Kulübü"nde bir araya gelerek “devlet meselelerini” tartışıyorlar.
İsmi son günlerde Ergenekon ile birlikte ele alınan Encümen-i Daniş’in başkanlığını yaptığı söylenen Necmettin Karaduman Encümen-i Daniş yada diğer adıyla “derin devlet” konusunda şunları demişti: “Derin devlet gereklidir. Bütün devletlerde bu tür yapılar vardır. Türkiye'de de vardır. Hep olmuştur, olmalıdır, bundan sonra da olacaktır. Dilerim ki son olaylarla devletimizin bu gücü zaafa uğramasın. Ona her zaman ihtiyacımız var”
Fetullahçı AKP’nin Amerikancılığına Karşı Encümen-i Daniş’in, Avrasya Seçeneği
Derin devletin oluşturduğu bu kurumun, ABD tarafından Ergenekon dâhilinde operasyon kapsamına alınmasının bir başka önemli yanı da, kurum üyelerinin geleneksel politikaları ve Türkiye’nin bölgesel politikalar içerisinde oynaması gereken rol ile ABD’nin politik çıkarları arasında derin çelişkilerin ortaya çıkmasıdır. Kurum üyelerinin önemli bir kesiminin özellikle asker kökenli olması da, operasyona dâhil edilmesi bakımından dikkat çeken bir durum.
Fetullahçı AKP’nin Amerikancılığına karşı Encümen-i Daniş, Avrasya seçeneğinin doğru bir yol olduğuna inanmaktadır. Ergenekon’da gözaltına alınan emekli orgeneral Tuncer Kılınç, serbest kalır kalmaz, “NATO'dan ayrılmak gerektiğini, AB'nin ise Türkiye'yi bölmeye çalıştığını” söylemişti
Yine Encümen-i Daniş üyesi emekli tuğgeneral Nejat Eslen bu konuda yayınlanan bir yazısında: “Ergenekon basit bir çete operasyonu değildir. Bu süreç dünyanın ve Ortadoğu'nun değişen dinamikleri ile ilgilidir. Çok kutuplu bir uluslararası sistem oluşuyor. Küresel ekonominin ve jeopolitiğin ağırlık merkezleri Atlantik'ten Pasifik'e kayıyor. Küreselleşmenin etkin aktörleri çoğalıyor.  Krizden Rusya, Çin ve Hindistan gibi ekonomiler avantajlı çıkacak. ABD ise güç kaybedecek. Çeşitli nedenlerle (nüfus, coğrafya, vs) AB, Türkiye'yi bünyesine kabul edemez.  ABD ise Türkiye'yi Ortadoğu için bir Ilımlı İslam modeli haline getirmeye çalışıyor.  O halde dengeler değişirken Türkiye de tehdit ve fırsat değerlendirmesini Avrasya bağlamında yapmalı. Süreç sona erdiğinde, Türkiye jeopolitik kimliğini ve rejimini yeniden tanımlamış; devletin kimler tarafından ve nasıl yönetileceğini belirlemiş olacak. Buna da ancak darbeyle, kan akıtarak, demokrasiyi ortadan kaldırarak ulaşılabilir. Bunu gerçekleştirebilmek içinde Türkiye’de sürekli kaos yaratarak onu yönlendirip, onun üzerinden bir sistem yaratmak gerekir” ifadeleri kullanmıştır.
 Encümen-i Daniş’in, “Türkiye’de kaos yaratma” hedefleri doğrultusunda yaşan olayların bazılarını sıralarsak: Sivas ve Gazi olayları, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter’in öldürülmesi, Özal’ın öldürülüşü, general-albay düzeyindeki subayların tasfiye edilmesi, 33 asker olayı, Türkiye ve Kürdistan’da yaşan faili(devlet) belli cinayetler, köy boşaltma ve yakmalar, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a yönelik suikast girişimleri, Kürdistan ve Türkiye metropollerinde sivil halkın ölümüne neden olan TİT, kontrgerilla vb yapılanmaların gerçekleştirdiği patlamalar, darbe girişimleri, bayrak ve Cumhuriyet yürüyüşleri gibi daha birçok yönlendirme amaçlı yapılan olaylar zinciri, Encümen-i Daniş üyelerinin “devletin bakası için” tartıştıkları ve uygulamaya koydukları konular arasındaydı.
Fetullah Gülen’in Encümen-i Danişi: “Abant Platformu”
ABD’nin Ortadoğu’da bir model olarak gerçekleştirmek istediği ılımlı İslam modeli Fetullah Gülen üzerinden Türkiye’de hayata geçiriliyor. CIA-MOSSAD desteğinde, Fetullahın denetimindeki emniyet güçlerine yaptırılan, Ergenekon adı verilen operasyonla, Encümen-i Daniş’in “derin devleti”  ve tüm uzantıları tasfiye edilerek, Fetullah Gülen’in “derin devleti” oluşturuluyor. Bu şekilde Encümen-i Daniş’in Avrasyacılığına karşı, Amerikan menşeli-ılımlı İslam modeli, yeni oluşturulan derin devletin ideolojisi haline getiriliyor. Fetullah Gülen’le derin devlet yeniden dizayn edilerek, aktörler değiştirilmektedir. Fetullah Gülen’in derin devletinin Encümen-i Daniş ise, Abant platformu olarak öne çıkartılıyor.
Abant platformu, ılımlı İslam projesini yaymak amacıyla ABD tarafından oluşturulmuştur. Abant platformu, Yahudilerin dünya politikasını kendi kontrolleri altında tutmak amacıyla merkezi ABD’de de olan “dış ilişkiler konseyi” (CFR) tarafından finanse edilerek yönlendirilmektedir. Fetullah Gülen ve Abant platformunda yer alanların önemli bir kısmı aynı zamanda Bilderberg toplantılarına da katılmaktadır. “Fethullah Gülen aysbergin görünen yüzüdür. Diğer yüzü Bilderberg’dir.”
Fetullah Gülen, ABD tarafından “derin devletin” yeni sahibi yapılmıştır. Abant platformu da derin devletin danışma kurulu haline getirilmiştir.
Yasin Kılıçkaya

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Benim Encümeni Daniş veya Büyük Kulüp üyesi olduğumu kanıtlayana bütün mal varlığımı bağışlarım.Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen