1 Ocak 2010 Cuma

Yeni Enver Paşalar ve İslami Cambazlar

Bundan yaklaşık 94 yıl önce şanlı Türk komutanı Enver Paşa, Yüce Türk ırkının imparatorluğunu kurma ülküsü ile on binlerce vatan evladı ile birlikte Rus Hanedanlığının üzerine yürümüştü. Bu askerlerin hepsi yoksul Anadolu ve Kürd halkının çocuklarıydı. Dile kolay, tam 90 bin asker Allahüekber dağlarında donarak öldü. Faşist bir ülkü uğruna 90 bin insan bir anda yok olup gitti. Ve işte bugün, aradan 94 yıl geçmiş olmasına rağmen Türk’ün faşist emelleri halen de varlığını korumakta ve masum Anadolu insanlarının canına kıymaya devam etmekte. Bugün görüyoruz ki Enver Paşa daha ölmemiş, halen de yaşamakta. Yaşar Büyükanıt ve Tayyip Erdoğan’ın şahsında yaşamaya devam eden katil Enver Paşa’nın ruhu bir heyyula gibi Anadolu coğrafyasından Kürdistan’ın sarp dağlarına kadar anaların yüreğine ateş düşürmekte. Onbinlerce asker kışın en sert geçtiği Şubat ayında Kürdistan’ın güney sınırlarına yığılmış durumda. Güya bütün dünyaya şanlı Türk ordusunun operasyonel yeteneği açısından kışın bile vız geldiğini gösterdiler. Kar-kış farketmiyormuş onlar için! Onlar ne de olsa Mehmetçik. Tanrının zırhı ile örtünmüş, peygamber’in nuru ile yenilmez kılınmışlardır. Her şey onlara vız gelir. Bir kükreseler, bütün dünya kaçacak delik arar kendisine. Ama gelin görün ki, gerçek bambaşka. Meğer onlar da insanmış! Onlar da ölürmüş. Onlar da üşürmüş. Her gün cenazeleri geliyor. Bu operasyon, ikinci Enver Harekatıdır! Türk ordusu kış koşulları yüzünden çok ağır darbe alacaktır. Kürdler dağlara da, kışa da alışkındır. Zamanın da Büyük İskender de Güney Kürdistan’ın Gadaré boğazını geçmek isterken kar fırtınasına yakalanmış ve binlerce askerini kayıpetmişti. Kürdler yüksek dağların doruklarından onların üzerine koca koca taşlar yuvarlıyordu. Kürd sırtını dağa verdi mi Türk ordusunun da akibeti farklı olmayacaktır. Nitekim Kürdistan’ın sarp coğrafyası kışın sert koşulları ile birleşince mehmetçik ordusuna tam anlamıyla mezar oluyor. Daha şimdiden onlarca asker soğuktan donarak öldü. Kar yağışı devam ediyor ve savaştaki askerlere erzak taşınamıyor. Modern Enverler de Ankara’nın soğuğunda sıcak duvarların arkasındaki koltuklarında, gerçekleştirmeyi planladıkları emellerini düşünmektedirler. Yeni düşman Kürdler’dir. Yeni hedef Kerkük’tür. Enver paşa Kafkas Türklerini kurtarmaya gitmişti, Enver’in ruhunu taşıyan Büyükanıt ve Erdoğan da Kerkük ve Hewler’deki Türkmenleri kurtarmaya, onların üzerinden Kürdistan’ın güneyine de hakim olmaya gidiyorlar. Güneydeki gerilla güçleri yıllardan beridir o dağlardadır. Oraları avuçlarının içi gibi biliyorlar. Kuzey Kürdistan dağlarına oranla, burdaki dağlara daha çok hakimdirler. Burayı kış koşullarından yararlanarak Türk ordusuna tam anlamıyla bir cehenneme dönüştürme gücüne ve avantajına sahiptirler ve bunu yapacaklardır da. Dünya döner, zaman değişir ama Türklerin faşist emelleri değişmez. Ellerinde fırsat olsaydı bugün bile Avrupa kapılarına silahla dayanırlardı. Bu faşist zihniyet başta ortadoğu olmak üzere batı dünyası için de oldukça tehlikelidir. Düşman gördüğü herkese saplanmayı bekleyen zehirli bir hançer gibidir. Ancak bu zihniyetle savaşmak kala kala yine bize kaldı. Eskiden Moğollar ortadoğu’ya yöneldiklerinde herkes sığınacak bir delik ararken, onları durduran yine Kürdler’di. Selahaddini Eyyubi Moğol ordularını durdurduğunda ancak o zaman bütün doğu rahat bir nefes alabilmişti. Türkler yatıp kalkıp dua etsin ki Kürdler arasında birlik yok. Eğer birlik olsaydı şimdi bu faşist zihniyet çoktan sahipleri ile birlikte mezara gömülmüştü. Bu durum Türkler için bir avantajken, Kürdler için de tam bir dezavantajdır. Son operasyon ile birlikte Kürdler’in eline geçen tarihi fırsatlara rağmen güneyli yönetimin sessizliğini koruması Kürd halkındaki tedirginliği arttırmıştır. En büyük kazanımlar kaostan doğar! Fakat Kürdler kaos durumlarında harekete geçeceklerine, durup kaosun nasıl şekilleneceğini izlemekteler. Bu da Kürdler’in siyaseti ve koşulları halen yeterince çözecek düzeye gelmediklerini gösteriyor. Özellikle güney Kürdistan yönetimini bu konuda eleştirmek gerekir. Türkler onca kilometre uzaktan gelip Kerkük’teki Türkmeni korumaya çalışırken, Kürd’ün yanı başındaki kardeşini savunmaması bu halk için en büyük talihsizliktir. “PKK ile Türk ordusu arasındaki savaşta taraf değiliz” türündeki açıklamalar, Kürd halkının geleceği açısından en karanlık sonun habercisidir. Birisi sizin evinize girip kardeşinizi dövmeye kalkıştığında siz nasıl olur da “biz taraf değiliz” diyebilirsiniz! Güneyli Kürdler’den çok şey istendiğinin farkındayız, ancak koşullar bunu gerektiriyor. Bunu yapmak zorundalar. Yapmasalar Kürd tarihinin sayfalarına lanetli olarak girmekten kendilerini kurtaramayacaklardır. * * * * Özellikle kendisini İslamcı olarak lanse eden bazı Kürdler AKP konusunda halen de büyük yanılgı içerisindediler. AKP’nin anti-kemalist oluşundan yola çıkarak ona bel bağlama ve Kürd sorununda çözüm beklentisi içerisindedirler. Bu nedenle Türk ordusunun son operasyonunu yanlış okumaktadırlar. Bu durum içerisinde olanlar daha çok halktan insanlar, fakat benim asıl işlemek istediğim kesimler ya bilinçli ya da farkında olmadan Nurculuk çerçevesi dahilinde Kürdlerin dini duygularını istismar ederek onları AKP’ye entegre etmek isteyen insanlardır. AKP konusu ne kadar işlense yeridir. Bu durum oynanmakta olan oyunun büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Fethullah Gülen meselesi de aynı çerçeve içerisinde değerlendirilebilir. ABD bir zamanlar Sovyet sisteminin önüne set olarak İslami rejimler dikti. Bunların en başında Afganistan’daki Taliban ve İran’daki Humeyni rejimleri gelir. Bunun yanında irili ufaklı bir sürü taşeron İslami örgüt kurduruldu. Ardından Soveyet rejimi yıkılınca İslami sete gerek kalmadığı için hedefe bu sefer de bu rejimler girdi. Önce Afganistan gitti, ardından şımarık çocuk Saddam gitti. İran’ın yıkılması için çalışmalar halen de devam etmekte. ABD bir proje çerçevesinde ortadoğuya yöneldi ve ilk elden tehlike arzedebilecek bütün İslami rejim ve kesimleri hedef tahtasına oturttu. Ancak hedefledikleri ile elde ettikleri arasında farklar ortaya çıktı. İslamı hedeflemek Komünizmi hedeflemek kadar basit değildi. Ortadoğu insanının kafasındaki dini karakolları yıkmak, ülkeleri yıkmaktan daha zordu. Bu nedenledir ki İran’a yönelik düşünülen olası saldırı iki yıldır erteleniyor. İslami rejimleri yıkmadan önce insanların kafasındaki İslami karakolları yıkma gerekliliği en sonunda farkedildi. Bu ABD açısından büyük bir keşfedişti. Onlar ortadoğu insanının yıllardır despotik rejimlerin hükmü altında ezilidiğini ve ABD’nin bu rejimleri yıkma projesine destek olacaklarını sanıyorlardı. Teorik olarak kısmen doğru ama pratik farklı çıktı. İşte bu gerçek farkedildi ve ortadoğu projesinde çok önemli sayılabilecek değişikliklere gidildi. Bu değişiklik kendisini en çok İran, Türkiye ve PKK konusunda gösterdi. İran’ın işi çoktan bitirilmeliydi ama projede değişiklik oldu. PKK de hedef alınmayacaktı ama Türkiye ile ilgili gidilen değişiklik PKK’yi birden hedef tahtasına oturttu. Bunlar belki sıkıcı cümleler olarak gelebilir ama Kürdler olarak olaylara bakarken gözlerimizi derin açabilmeliyiz. Açamadığımız zaman şuan ki Türk işgaliyle karşılaşabiliyoruz işte. ABD bir umut iken birden düşman olabiliyor, Güneyli güçler Kürd birlikteliğinden bahsederken gelişmeler karşısında birden şoke olup sessiz kalabiliyorlar. ABD projesinde yapılan en temel değişiklik Türkiye ayağıyla ilgili. Bu değişiklik ile birlikte eğer iç dinamiklerden kaynaklı bir sorun çıkmazsa Türkiye daha en az on yıla kadar stratejik müttefik olarak kalmaya devam edecek. AKP en başında aktif rol alacak biçimde hazırlanmadı aslında. Yedek olarak hazırda tutuluyordu. Amerikalılar işte, hiç bir zaman tek planla çalışmazlar. Irak’ta içine girilen çıkmaz AKP’ye aktif rol verilmesine yol açtı. ABD’nin en büyük hedefi İran’ı şu ya da bu biçimde devirmektir. Fakat mevcut strateji ile bu mümkün değildi. Mümkün olsa bile zararları karından daha çoktu. Nedeni ise yukarıda bahsettiğim ve insanların kafasına işlemiş olan İslami karakollar. Bu karakollar yıkılmadan ABD artık hiç bir ülkeye saldırmayacak. Ilımlı, ya da İngilizcesi ile Light İslam yeni bir proje olarak geliştirildi. Eskiden Yeşil İslam’dı, şimdi Sarı İslam oldu. AKP’nin lambasındaki sarı renk kaynağını burdan alır. Bu proje aslında İran’ı devirmekte yardımcı olması için geliştirildi. Bu projenin temel amacı, müslümanları biraz daha yumuşatmaktır, yani dini görüşleri bakımından ABD’ye düşman olmamalarını sağlamaktır. Biraz daha somutlaştırırsak, İran ve Suriye’deki mevcut İslami zihniyete karşı alternatif bir zihniyet oluşturmaktır. Bu biçimi ile kafalardaki dini karakolların yıkılacağı, yıkılamazsa bile ABD’ye rahatlıkla geçiş izni verebilecek bir konuma getirilmesi hesaplanıyor. Bu proje için alan olarak Türkiye seçildi. Bunun nedenlerine girmeyeceğim, yazı uzar. Fakat yıllardan beridir bu ihtimale karşı ABD’nin hazırlıkları vardı. Refah partisi örneği bunun denemeseydi. Türkiye’de hiç bir İslami kesim veya tarikat en üstte dış güçlerden bağımsız değildir. En bağnazları bile en üstte ya İsrail, ya ABD, ya da İran’a bağlıdır. İslami kesimlere yatırım 12 Eylül’den beridir devam ediyor. Dış güçler ta o zamandan ellerindekini ektiler, şimdi biçme zamanı geldi, AKP ile biçecekler. Nurculuk Türkiye’deki İslam’ın besin maddesi olacak. Kimse çıkıp sormuyor, “Fethullah Gülen’nin Amerika’da ne işi var?” diye. Hani ABD kafirdi. Hani ABD Irak ve Afganistan’da mazlum Müslümanların başına bombalar yağdırıyordu, kadınlarına tecavüz ediyordu. Hani kafire karşı cihad farzdı. Neden İslam’ın bekçiliğine soyunanların hepsi Amerika’da ikamet ediyor? AKP eliyle belirlenen zaman içerisinde, Türkiye’de dengeleri fazla sarsmadan Sarı İslam modeli geliştirilecek. Bu İslam modeli başta İran ve Suriye olmak üzere Mısır ve diğer Arap ülkelerine ihraç edilecek. En önemlisi de ABD İran’ı devirmekle uğraşırken en azından ortadoğuda kendisine sadık müslümanları olacak. Bu yüzden de büyük ihtimalle Türkiye’deki model birazcık olsun oturmayıncaya kadar İran’a saldırı olmayacak. PKK hedefte olmamasına rağmen bu çerçevede feda edildi. AKP’yi öne çıkarmanın bedeli, Kürd sorununda Türk ordusuna müsamaha göstermekten geçerdi. Bunun bedelini PKK ödeyecek, yani kuzeyli Kürdler. Fakat her şeye rağmen ABD PKK’yi tümden gözden çıkarmış değildir. Türk ordusu ile danışıklı döğüşüne biraz daha müsamaha gösterecek. İşte bunların hepsini görebilmeli ve doğru okuyabilmeliyiz. Develer tepişir altında eşekler ezilir, diye bir söz vardır. Develerin tepişmesinde altta kalmak istemiyorsak bu gelişmeleri ve değişiklikleri görmek şart. Bu bütün partilerimiz için geçerli. Özellikle Güneyli Kürdler bu konuda çok uyanık olmalı. ABD’nin Sarı İslam projesine dahil olurlarsa, Kürdler çok kaybeder. Herkesin müslümanlığı kendisine ama ulusal duygular hep önde olmalı. Bir de bizim kuzeyli yazar çizerlerimiz var. İslami kimlik adı altında Kürdleri yeniden bildik sona götürdüklerinin farkında değiller. Kürd sorununun çözümü kesinlikle dinde değildir. Bunu herkes iyi anlasın. Kendilerince AKP’yi ordu karşıtı gösterip Kürdlere sevdirmeye çalışacaklar. Her nedense bu insanların çoğu da ya Amerika’da ikamet ediyor, ya da ordaki okullardan mezun olmuşlar. Bu insanlar eğer farkındaysa bir an önce içinde bulundukları yanlıştan dönsünler. Eğer bilinçli yapıyorlarsa hepsini kendi adıma lanetliyorum. Tanrı ile insan arasındaki bağı kullanarak bizi koyunlaştırmak isteyenlere lanet olsun! Kaldı ki bu topraklarda tanrı ile insan arasındaki bağ çoktan kopmuştur. Bu bağ İran gibi despotik zihniyetler, ABD gibi üçkağıtçı güçler ve İslami kılıklı aydınlar yüzünden kopmuştur. Gerçek bağın kopuşu asırlar öncesine dayanıyor. Çok sunni bir bağ kurulmuştur. Bütün günahlar birer cambaz yeteneği ile bu bağın üzerinde yürütülmekte. İnsanlar farkında değil ama gerçek böyle. O nedenledir ki dünyanın bütün günahları en çok Müslüman ülkelerde yaşanmaktadır. O nedenledir ki Saddam, Erdoğan ve Humeyni gibi cambazlar hep bu topraklarda doğuyor. Umarım bu topraklar bir gün tanrı ile kaybettiği bağı yeniden yakalar. Edip Bedirhan

Hiç yorum yok: