1 Ocak 2010 Cuma

Kayıp ülke Lazistan

Mevcut rejim tarafından ulusal değerleri ayaklar altına alınan Laz halkının yaşam biçimi, kültürel değerleri dahi Türk mizah anlayışı adı altında küçümseniyor, eğlence konusu haline getiriliyor. Kısaca bahsetmek gerekirse; Laz halkı antik çağ ve sonrasında Kolhis, Osmanlı döneminde Lazistan, günümüzde ise bazı Laz aydınları tarafından Lazona olarak adlandırılan Kuzey Doğu Anadolu ile Gürcistan'ın birleştiği coğrafyada otokton (dağınık) olarak yaşamaktadır. Lazlar MÖ 150-MS 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve Hinterland`ının tek hakimi olacak Lazika Krallığı’nı kurmuşlar, bu bölgede yaşayan çok sayıda halkı yönetmişlerdir. Lazistan (Lazca: Lazona), genel anlamda Lazların yaşadığı topraklara denir. Karadeniz’in güneydoğu kıyılarını kapsar. Nüfusu 3-4 milyon arası. Yüz ölçümü yaklaşık 41.119km². Günümüzde Trabzon’dan Hopa’ya kadar olan Doğu Karadeniz sahili ve Gürcistan’ın Acara Özerk Cumhuriyeti’ndeki toprakların küçük bir kısmı Lazistan bölgesidir. Önceleri Batum, Batum’un Ruslar`ın eline geçmesinden sonra Rize kenti, Lazistan sancağının yönetim merkezi oldu. Lazistan, eski çağlarda Kolheti’nin (Kolha, Kolhis), daha sonra Eğrisi’nin bir parçasıydı. Bölge, 1578 yılına kadar Gürcistan’ın sınırları içinde yer alıyordu. 1578’de Çarlık Rusya’sının eline geçtiği 1878’e değin Osmanlı sınırları içinde yer aldı. 1921 yılında Lazistan bölgesinin büyük bölümü Türkiye, küçük bölümü Gürcistan sınırları içinde sömürge halini aldı. Lazlar, Cumhuriyet döneminde ideolojik nedenlerden ötürü milliyetçi tarihçiler tarafından Türk soylu gösterilmek istenmişler fakat tarihi gerçeklik bu konuda da Lazların ulusal değerlerini ortaya koymaktadır. 1925 yılına kadar, Trabzon’dan Hopa’ya kadar olan Doğu Karadeniz sahiline Lazistan, buradan seçilen mebuslara da Lazistan mebusu deniliyordu.1925 Kürt isyanının bastırılmasından sonra (14 Nisan – 27/28 Haziran 1925’de Azadi Örgütü ve Kürt Ulusal Hareketinin liderleri Şeyh Said Efendi, Cibranlı Halit Bey, Yusuf Ziya Bey ve diğer yiğit Kürt evladı olan dava arkadaşları idam edildiler), bu isim (Lazistan) da Türk Devleti’nce yasak kapsamına alındı.1925 Kürt ulusal isyanının bastırılmasından sonra, Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan bakanlar kurulu bir dizi siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik kararlar aldı. Bu kararlarla Kürtler, Lazlar, sosyalistler ve aydınların hareket alanı daha da daraltıldı ve kontrol altına alındı. Kürdistan ve Lazistan kelimeleri yasaklandı, Kürt ve Laz varlığı yok sayıldı ve yok etmek için projeler hazırlandı. Sistematik olarak asimilasyon uygulamalarının önü açıldı. Oysa Türkler, göçebe olarak bölgeye geldiklerinde, Anadolu’da Bizanslılar, Lazistan’da Lazlar, Kürdistan’da da Kürtler oturuyordu. Yani bu üç halk, yörenin en eski sakinleri idi. Deyim yerindeyse dağdan gelip bağdakilerini kovdular. Görüldüğü gibi Kürtlerle Lazların kaderi birbirine tıpatıp benziyor. Her iki halkın bölgesi aç gözlü sömürgeci devletler tarafından işgal edildi, ülkeleri yakılıp yıkıldı, talan edildi, coğrafi isimleri değiştirildi. İki halk, ülkelerinden başka yerlere sürüldü. İki halkın dili ve kültürü yasaklandı, varlığı yok sayıldı ve yok edilmeye çalışıldı, çalışılıyor. Kürt Halkı 200 yıldan beri, bu sömürgeci zulme baş kaldırıyor ve gerektiğinde savaşıyor. Ama ne yazık ki Lazlar, buna benzer bir irade ve direnç gösteremiyorlar. Bu coğrafyanın en eski halklarından biri olan Lazlar, insani ve ulusal hakları için bir irade beyanında bulunmuyor ve mücadele etmiyorlar. Mevcut rejim tarafından ulusal değerleri ayaklar altına alınan Laz halkının yaşam biçimi, kültürel değerleri dahi Türk mizah anlayışı adı altında küçümseniyor, eğlence konusu haline getiriliyor. Mevcut sistemin aynı bölgede kendi varlığından başka bir yapıya, farklı ulusa tahammül edemeyişinin sonuçlarıdır bunlar. Bu yüzden, Anadolu’da yaşayan, insani ve ulusal hakları ayaklar altına alınan tüm halk ve etnik azınlıkların yükü, Kürt halkının sırtına binmiş bulunuyor. Kuşkusuz Lazlar, insani ve ulusal hakları için harekete geçmeleri halinde, Kürt halkının onlara yardım için koşacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır. Zira iki halkın kaderi birbirine çok benzemektedir. Belki de bu sebepten dolayı “Kürt, Lazın dağa çıkmışı, Laz da Kürdün deniz görmüşüdür.” diyorlar. Ve gene bu sebepten ötürü sevgili Kazım Koyuncu “Denizin çocuklarından, dağların çocuklarına selam getirdim” demişti. Amed’de. Berkant COŞKUN

Hiç yorum yok: