1 Ocak 2010 Cuma

Gizli Zabıtlardan Ermeni Soykırımı

Türkiye, Ermeni soykırımı olarak ifade edilen olayların Osmanlı döneminde yaşandığını ve Ankara hükümetinin bu konuda pek az sorumlu olduğunu öne süregelir. Ancak Türkiye Meclisi’nin gizli celse zabıtları Ermeni soykırımının 1915 ile sınırlı olmadığını T.C’nin kuruluş süreci ve ilk yıllarında da sürdüğünü ortaya koyuyor. Ermeni soykırımı konusunda resmi ideolojinin son yıllarda oldukça zor durumda bulunduğu açıktır. Bir yandan devlet; ‘Ermeni soykırımı diye bir şey olmadı, tam tersine Ermeniler müslümanları ve Türkleri katlettiler’ iddiası üzerinde inatla dururken, diğer yandan ara bir tez giderek yaygınlaşıyor. Bu tez şöyle özetlenebilir: ‘Katliamı Osmanlı ve İttihatçılar yapmıştır, bunda M. Kemal ve Cumhuriyetin bir suçu yok, dolayısıyla olayı bu biçimiyle yani, geçmişte savaş koşullarında olmuş bitmiş bir olay olarak kabul edip, tartışmayı kapatalım.’ Biz bu yazıda azınlıkların Anadolu’dan yok edilmesi ve ekonomik varlıklarının zorla gaspedilmesi sürecinin Kurtuluş Savaşı yıllarında da nasıl devam ettiğini, Ermenileri soykırıma uygulatan mantığın, sadece İttihatçı liderlerle sınırlı olmayıp asıl olarak egemen kesimlerin mantığı olduğunu, Türkiye Meclisi gizli oturum belgeleriyle göstermeye çalışacağız. Yazıda kullandığımız kaynak Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından 1985 yılında yayınlanmış olan “TBMM Gizli Celse Zabıtları”dır. Alıntılarda sadece cilt ve sayfa numarası belirtmekle yetineceğiz. Cumhuriyet ve savaş döneminde soykırım Kurtuluş Savaşı sürecinde Rum ve Ermenilerin Anadolu’dan tümüyle yokedilmeleri mücadelesi bütün hızıyla sürdü. Öyle ki Ermenilere fabrikalarda işçi olarak bile tahammül edilememektedir. 3 Temmuz 1920 tarihinde yapılan gizli oturumda M. Kemal’in şu sözleri bu bakımdan dikkate değer: “Eskişehir’de imalathanede Ermeni olduğundan bahsedildi. Bunları alelıtlak (ne olursa olsun) atmak taraftarıyız. Fakat Rum ve Ermenileri atmakla bütün makineler duruyor. Böyle bir zaruret yüzünden onları değiştirmek kabil olamıyor.” (C. 1 s. 74) Ermeni soykırımına ve Rumlarla çatışmalara rağmen Dünya Savaşı sonrasında Anadolu topraklarında hala önemli bir Hıristiyan nüfus bulunmaktadır. Örneğin Müdafaai Milliye Vekili Fevzi Çakmak, 22 Ocak 1921 tarihli gizli oturumda 800 bin kadar Hıristiyan bulunduğunu bunların çoğunun da Karadeniz illerinde varolduğunu söylemektedir. Ayrıca gayrımüslimler ekonomik hayattaki yerlerini yine de korumaktadırlar. Gayrı-müslimlerin mallarına göz dikildi Egemen sınıfların sorunu, bunların tümünden nasıl kurtuluruz ve ticarete, sanayiye nasıl el koyabiliriz noktasında toplanmakta ve buna çareler aramaktadırlar. M. Kemal’in yukarıdaki sözleri sarfettiği oturumdan bir, iki hafta önce Yozgat’ta bir Ermeni kırımı yapılmıştır. 23 Nisan 1920’de Türkiye Meclisi açıldıktan sonra Yozgat’ta Çapanoğlu ailesi öncülüğünde bir isyan patlak vermiş, isyancılar üzerlerine gönderilen düzenli ordu birliklerini de yenip Yozgatı işgal etmişlerdi. Batı cephesinden çağrılan ve 20 Haziran 1920’de Ankara’dan Yozgat’a hareket eden Çerkes Ethem isyanı bir hafta içinde bastırmıştı. Bu konuda bilinenler bunlardır. Ama “TBMM Gizli Celse Zabıtları” bu olayın başka yönlerinin de olduğunu gösteriyor. Olaydan neredeyse iki yıl sonra 18 Mart 1922 tarihli gizli oturumda Eskişehir Mebusu Hüsrev Sami Bey sorguya çekiliyor. Bu kişi Ethem Yozgat’a giderken M. Kemal’in isteğiyle onun yanına gönderilmiştir. Hüsrev Sami görevinin Ethem’e kılavuzluk yapmak ve Divanı Harp kararı olmadan insan asılmasına engel olmak olduğunu söylüyor. Çünkü Ethem keyfine göre insan asmaktadır. Hüsrev Sami bu teklifi önce reddediyor. Sebebine gelince: Hüsrev Sami Yozgatlıların kendisinden intikam almaya kalkabileceklerini söylüyor. Yozgat’ta Ermeni kırımı Yozgat Ermeni kırımının olduğu önemli merkezlerden biriydi. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey de bu nedenle İstanbul’da yargılanıp asılmıştı. Hüsrev Sami eniştesinin de Ermenileri kesti diye Yozgatlılar tarafından mahkum edildiğini söylüyor. Bu kırıma rağmen Yozgat’ta hala Ermeniler yaşamaktadır. Hüsrev Sami itiraz etmesine rağmen İsmet ve M. Kemal’in ısrarıyla Ethem’le birlikte yola çıkıyor. Yozgat’ı kuşatıyorlar. Sonra top ateşi yapıp ardından Ethem’in güçleri Yozgat’a giriyor. Hüsrev Sami çatışma çıktı diyor ve anlatıyor: “Efendiler mahaşarallah Yozgat’ın kadınları, bizim müfrezenin efradı (fertleri), hepsi Rum ve Ermeni mahallesini yağma ediyorlar ve Ermeni mahallesi yandı. Birçok maktül (ölü) vardı. Bunu huzuru alinizde itiraf ediyorum. Miktarını Allah bilir.” (C. 3 s. 91) “Şimdi efendim, bu memleket içerisine efradı müfreze girdiler ve sabaha kadar yağma ettiler ve bazılarını katlettiler. Ne buldularsa Rumlardan, Ermenilerden yağma ettiler ve bazılarını da katlettiler ve yaktılar. (...) Binlerce koyun, araba, sığır getirilmiş ve burada Meclisin bir kilometre aşağısında satılmıştır.” ( s. 92) Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey, bunları anlatan Hüsrev Sami’yi tümüyle doğrulamıyor. Süleyman Sırrı olay sırasında Yozgat’ta hapistedir. Yani olayı bizzat yaşamış bir kişidir. Süleyman Sırrı Ermeni mahallesinin yağmalanıp Hıristiyanların katledildiğini doğruluyor ama top atıldıktan sonra isyancılar kaçtılar, Ethem güçlerine ilk başta karşı koyan olmadı diyor. Hatta kendisini oğlunun gelip hapisten çıkardığını ve diğer mahkumların da serbestçe çıktığını söylüyor. Yani Süleyman Sırrı karşı koyma olmadığı halde bilinçli bir yağma ve katliamın yapıldığını ima ediyor. Sonra şunları ekliyor: “Hıristiyan evlerine gelince, yağmaya koyuldular. Herifin hayatı, malı gidiyor. Pencereden bomba attılar. İçinde gavurları yaktılar.” (s. 94) Süleyman Sırrı Bey’in ve Hüsrev Sami’nin anlattıklarından sadece Hıristiyan azınlıkların saldırıya uğradığı, Müslümanlara dokunulmadığı, hatta yağmalama işine yöre halkının da bizzat katıldığı sonucu çıkıyor. Bazı yazarlar Ethem’in M. Kemal’le arayı bozmasına bakarak, ondan bir halk kahramanı çıkarmaya çalışıyorlar. Bu apayrı bir konu ama bunun doğru bir tavır olmadığını belirtelim. Kurtuluş Savaşı sürecinde geride kalan azınlık nüfusu bezdirmek, panikletip kaçırmak için elden ne gelirse yapılmaya devam edilmektedir. Örneğin Fevzi Çakmak sözünü ettiğimiz 22 Ocak 1921 tarihli gizli oturumda Hıristiyanlardan askerlik için bedeli nakdi alınmasını ve bunların imalathanelerde, nafıa işlerinde yani yol, köprü, tünel gibi bayındırlık işlerinde çalıştırılmasını önermektedir. (Bu öneri İkinci Dünya Harbi’nde esas olarak hayata geçecektir, göreceğiz.) Fevzi Çakmak’ın bu önerisi karşısında, Malatya Mebusu Fevzi Efendi: “Efendiler, Ermenilerin denaatı, ihaneti malumdur.(Yaşa sesleri)” dedikten sonra Ermeni, Rum ve Yahudilerden 500 Lira bedeli nakdi alınmasını, hem de bunların Erzurum’a, Sivas’a yollanıp yollarda çalıştırılmasını ister. Ardından da; “Maksadım onların ezilmesidir.” (s.322) diye ekler. Yani Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni Tehciri sırasındaki azınlık düşmanlığı tüm hızıyla sürmektedir. Kürt ve Rum kırımı da başlıyor Özellikle Doğu Karadeniz bölgesindeki Rumların durumu Türkiye Meclisi’nin açıldığı 1920’den, Büyük Taaruz’un yapıldığı 1922’ye kadar birçok gizli oturumun nedeni olmuştur. O yılların Dahiliye Vekili Fethi Bey (Okyar) bu bölgede 85 bin Rum bulunduğunu söylerken, o dönem (1922 yılı) Canik Mebusu ve Amasya İstiklal Mahkemesi üyesi olan Emin Bey, kayıtlara göre yaklaşık 94 bin Rumun bulunduğunu söylüyor ve tahminen 4 bin Rumun da dağlarda eşkiyalık yaptığını belirtiyor. Biz bu rakamı 100 bin Rum olarak yuvarlayalım. Egemen sınıfların sorunu Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon gibi illerde yaşayan bu 100 bin Rumdan kurtuluş yolu bulmaktır. Fazla da düşünmüyorlar. 1915 yılının baharında Ermenilere uygulanan yöntemi bu sefer 1921 yılının Temmuzu’nda Rumlara uygulamaya başlıyorlar. Hükümet 15-50 yaş arası Rum erkeklerin tümünün iç bölgelere sürülmesi kararı alıyor ve bunun uygulanmasını da Merkez Ordusu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa’ya bırakıyor. Burada Sakallı Nurettin Paşa hakkında biraz bilgi vermemiz gerekiyor. Bu kişi işkenceyle insan öldürmekten, toplu katliam ve zulüm yapmaktan zevk alan bir sapıktır. Sakallı Nurettin o yılın yani 1921 yılının kışında Koçgiri Kürt ayaklanmasını büyük bir mezalimle bastırmıştır. Bu mezalimde daha önce Ermenilere yapıldığı gibi resmi güçlerin yanısıra örneğin Topal Osman çetesi gibi sivil çeteler de kullanılmıştır. Nurettin Paşa’nın yaptığı zulümler Meclisteki milletvekillerinin bile tahammülünü taşırmış, bu kişinin cezalandırılmasını isteyen gizli oturumlar yapılmıştır. 4 Ekim 1921 tarihli gizli oturumdan bir örnekle yetinelim. Erzincan Mebusu Emin Bey’in konuşmasından bazı bölümler şöyle: “Refahiye’de bir arkadaşım vardır, onu işhad ederek (şahit olarak göstererek) yirmi sene evvel buraya tavattun etmiş, teehhül etmiş (yerleşmiş, evlenmiş) bir Türk, servetine tama edilerek (göz dikilerek), karısı cebren alınmış ve sen Alevisin diyerekten herif emval ve emlaki (malı mülkü) yağma edildikten sonra öldürülmüştür. Efendiler; dünyanın hangi yerinde böyle bir hareket görülmüştür ki babasını bir evladın elinde bir ip, diğer evladın elinde bir ip olarak çektirilerek tam altı saat zarfında bu suretle feciane öldürülmüştür? Rica ederim efendi sen bu vaziyet karşısında asi olmaz mısın?(...) Bu fecayi (facialar) Ermenilere bile yapılmamıştır. Hayri Bey (Dersim) - Hakikaten bu fecayi Ermenilere bile yapılmamıştır.” (C. 2 s. 269, 270) Sakallı Nurettin’in icraatları M. Kemal ise Nurettin’e sahip çıkmış ve bu kişi Kürt ayaklanmasının bastırılmasının hemen ardından Rumların tehciriyle görevlendirilmiştir. 1921 Temmuzu’nda da Nurettin tehciri başlatmıştır. Fakat Rumlar beklenilenden daha dişli çıkar. Tehcir kararını duyar duymaz Rumlar silahlanıp dağa çıkarlar ve eylemlere başlarlar. Çünkü Ermenilere yapılanlar ortadadır. Bu eylemler karşısında çaresiz kalan Nurettin bunun acısını geride kalan çoluk çocuk, kadın, ihtiyar Rumlardan çıkarmaya başlar. Nurettin bu arada askeri güç dışında çeteleri de Rumlara karşı kullanmaktadır. Lazistan Mebusu Ziya Hurşit 5 Ekim 1921 tarihli gizli oturumda gelişmeleri şöyle özetler: “Geçen sene Merkez Ordusu Kumandanlığı ihdas edildi (9 Aralık 1920’de Sivas’ta bulunan 3. Kolordu Merkez Ordusu’na dönüştürülmüştü. Bn.) ve Nurettin Paşa bunun riyasetine (başkanlığına) geçirildi. Mıntıkasının (bölgesinin) her tarafında o zavallı halkın, o şehirlerin, o köylerin ızrarını mucip oldu (şehirlerin köylerin zarar görmesine neden oldu) ve Ümraniye, Koçgiri hadisesi oldu. Birçok Müslüman köyleri yandı. (...) Nurettin Paşa Samsun’da 15 yaşından 50 yaşına kadar olanları tehcire tabi tuttu.(...) Nurettin Paşa Rum tehciri sırasında Samsun’un içinde bunlar için gayrı mesul çeteler yapılıyordu. Bunun üzerine Rumlar dağlara çıktılar.” (Cümle bozuklukları metnin kendisinde var ama ne demek istediği anlaşılıyor.) Rum çeteleriyle başa çıkamayınca kalanlara zulme başlayan Nurettin Paşa bununla da kalmaz, geride kalanların da tehcir edilmesi kararı alır ve uygulamaya koyar. Bu karar ve Nurettin’in yaptıkları bölgedeki egemen kesimlerin bile tepkisine neden olur. Bunlardan 56 kişi (içlerinde mebuslar, belediye başkanları ve bölgenin zenginleri vardır), Nurettin’i Meclis’e şikayet ederler. Ama kendisini iyice havaya girmiş olan Nurettin bu 56 kişiye de tavır alır ve onların şehirden çıkmasını yasakladığı gibi, bir de onları Rum işbirlikçiliği ve hainlikle suçlar. İşte bunun üzerine Meclis’te sözünü ettiğimiz gizli oturumlar başlar. Nurettin’in görevden alınması ve mahkemede yargılanması istenmektedir. Nurettin Paşa’nın oluşturduğu çetelerin zulmü yüzünden Rumlar dağa çıktı diyen Z. Hurşit, bu çetelerin Müslüman köylerini basıp yaktılarını söylüyor ve devam ediyor: “(Rumlar) Bunu yaptığı zaman Nurettin Paşa ne ile uğraşmıştır? Yalnız kadınlara ve çocuklara karşı en fena surette hareket edilmiştir. Bunlar yapıldığı halde asıl silahlı sınıfa bir şey yapılmamasını anlamıyorum. (...) Binaenaleyh Meclisi Ali bu adamı derhal mevkiinden atmalıdır. Koçgiri heyeti tahkikiyesi ve vesaiki (inceleme ve belgeleri) maddeler şeklinde. Bu adamın cinayeti meydanda.” (c. 2 s. 282, 283) (Yarım cümleler, cümle düşüklükleri orijinal metnin kendisinde var.) 26 Ağustos 1922 tarihli gizli oturumda da Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey şunları söylecektir: “Çünkü gözümle gördüm. Hem öyle fenalık yapılmıştır ki, efendiler bugün memurlarımızın yaptığı fenalığı emin olunuz İngilizler yapmaz.(...) Emin olunuz onlar soyulacaktır, döğülecektir, herşey yapılacaktır. Irzlarına tecavüz edilecektir, öldürülecektir. Hem de götürülüp bizim hasımlarımızın önüne atılacaktır. Mustafa Sabri Efendi (Siirt) – Öldüreceğiz ya. Tohumluk diye mi besleyeceğiz?” (C. 3 s. 722) Kenan Evren’in “asmayıp da besleyelim mi” sözünün patenti herhalde bu Mustafa Sabri Efendi’ye ait olmalı. SÜRECEK...... Arastirma Yazari:OSMAN TİFTİKÇİ

Hiç yorum yok: